Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
NİSAN GÜZELİ

NİSAN GÜZELİ

Fikir Yazıları 15 Nisan 2025 15:31 - Okunma sayısı: 27

Rengin YILMAZER

NİSAN GÜZELİ

Rengin Yılmazer

Bir yılın en sevdiğim ayı: Nisan. Sokaklarda bahar dalları… Isıtmaya başlayan güneş… Tatlı tatlı eserek yaklaştığını hissettiren yaz günleri… Ve tabii ki çilekli pasta!

Nisan’ı anlatmam gerekse tam olarak budur benim için. Ayın son günü de anneannemin doğum günü. Her zaman bakımlı ve becerikli anneannemin. O kadar çok düşünüp, kafasında öyle senaryolar yazardı ki bazen anlattığında, basit bir veriden ulaşılan hikâyenin karmaşıklığı karşısında dehşete düşerdik.

Çok kalabalık bir hayatı olmuş. Annesini kaybettiğinde yaşı çok küçükmüş. Hep özlemle anardı annesini. Doyamamış çünkü. Evlendikten sonra da kalabalık bir evi idare etmiş. Gezmeden, tozmadan da asla geri kalmamış. O yüzden inanılmaz disiplinliydi. Bir işi yapmayı kafaya koyduysa, tamamdır, o iş planlandığı gibi ve zamanda yapılırdı. Çevresindekileri de hizaya sokmak konusunda çok başarılıydı. Öyle ki bir tatil sabahı miskinlik yapmak isterken görevlendirme almaktan korkup göz göze gelmek istemezdik.

Burcumuzun aynı olmasını çok severdi. Mutfaktaki kabiliyetlerimi över, çalışma hayatımdaki başarıları gururla dinler ve benzer yönlerimizi tespit edip keyiflenirdi. Yıllar önce bir gün, ben yine hararetli bir şekilde gün içinde yaşadığım bir olayı anlatırken gözlerimin içine bakıp kalbiyle konuştu. “Keşke,” dedi “keşke senin arkadaşın olsaydım. Kim bilir birlikte neler yapardık…”. O kadar içten bir hayaldi ki kurduğu ve o kadar saf bir dile getirme şekli, bir anlığına bile olsa kol kola girip okul koridorlarında, sokaklarda yürüdüm anneannemle, kıkırdadık. Ruhuma çok iyi geldi.

Aynı anneannem son zamanlarda kendi yazdığı senaryolarının içinde kaldı. Zihninin oyunlarıyla zamanda bir ileri, beş geri gitmekten yorgun. Cümleleri düşüncelerinin hızına yetişemiyor. Ağzından çıkan kelimeler anın gerçekliğine uymuyor. Arada bir gözünde bizimle olduğuna dair bir ışık beliriyor ve sonra pufff! O ışık sönüveriyor. İsimleri hatırlaması çok da önemli gelmiyor, ağzına attığı lokmayı çiğnemeyi hatırlasa yeter diyor insan.

Anneannemin bedeninde temassızlık yaşayan bir zaman yolcusu var bir süredir. En küçük çocuğunun himayesinde. Bir bebek gibi ona nazlanarak geçiriyor günlerini.

Bazen hayata tamamen isyan etmemek için komikleştirilen bazense ağır gelen yanılsamalarla ama en çok doyamadığı annesini sayıklayarak yaşadığı/yaşattığı olaylar var. Yaşının farkında değil mesela… Bazen mahcup bir genç kız. Eve gelen erkeklerden utanıyor, sakınıyor kendini. Elleriyle yüzünü kapatıp, parmaklarının arasından bakıyor. Bazen asla cevabını dinlemeden art arda karşısındakinin nasıl olduğunu soruyor. Bıkmak değil ama gelinen noktaya karşı duygusal dayanıklılık gösterememek aslında bizlerin yaşadığı. Zayıf ve çaresiz kalmak. Bir sonraki günün bir öncekinden daha iyi olmayacağı kesin bilgisi karşısında güçsüz kalmak. Yürekte hep olacakların ağırlığı.

Anneannem her daim ojeli tırnakları, fönlü saçları, buzdolabında tazeliğini koruyarak sakladığı parfümleri, mutlaka planladığı 2 günlük yemek listesi, geniş zeytinyağlı repertuvarı, rafine müzik zevki, çok yönlü kişiliği ile tam bir İzmir kadını.

Geçen ay İzmir’e dönmek üzereyken, oturduğu koltuktan o güzel parmakları ile bana işaret etti, “Sizi bir kere öpebilir miyim?”. Gidip öptüm yanaklarından. Yüzüne masum bir gülümseme yerleşti. “Çok sevdim sizi.” dedi. Tekrar öptüm gözyaşlarımı tutmak için yanaklarımı ısırırken. Bavulumu görüp “Nereye gidiyorsunuz?” dedi sonra. “İzmir’e.” dedim. Bir an durdu. Belki o zaten o anda İzmir’deydi. Bilemeyeceğimiz bir zamanda, bir yerde. “Güle güle gidin, güle güle gelin. Ama çabuk gelin. Sizi özlerim.” dedi. Eskiden dedemle birlikte bizi ziyarete gelip, günler geçip, evlerine dönerlerken benim hissettiğim gibi.

İzmir’e dönerken yol boyu düşündüm. Annemin evinde, pencerenin önünde oturmuş bir kadın var. Doksan yıla yakın bir yaşanmışlığın, bazıları yaşanmış bazıları kendisi tarafından kurgulanmış hikâyelerin içinde tutsak, hissettikleri söylediklerinden derin…

Fark etmeyecek bile olsa yılın son günü yenilecek çilekli pasta onun için.

Kraliçeler Nisan’da doğar. İyi ki doğdun anneannem!

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Fikir Yazıları
Gerçekliğe Gömülmüş Ezilen Kimlik: Ahmet Güneştekin

Fikir Yazıları10 Nisan 2025 01:02

Gerçekliğe Gömülmüş Ezilen Kimlik: Ahmet Güneştekin

KE(N)DİMLE EDEBİ SOHBETLER (1)

Fikir Yazıları06 Nisan 2025 13:23

KE(N)DİMLE EDEBİ SOHBETLER (1)

Distopik Eğlence

Fikir Yazıları04 Nisan 2025 18:06

Distopik Eğlence

Bayramda İçimizde Açan Çiçekler

Fikir Yazıları28 Mart 2025 14:16

Bayramda İçimizde Açan Çiçekler

Disneyland

Fikir Yazıları24 Mart 2025 13:57

Disneyland

Karanlıkta Kalmayan İsimler

Fikir Yazıları19 Mart 2025 21:44

Karanlıkta Kalmayan İsimler

MEB çareyi buldu:

Fikir Yazıları16 Mart 2025 21:45

MEB çareyi buldu: "CEZA! "?  

Çocuklarımızı Lider Olarak Nasıl Yetiştirebiliriz?

Fikir Yazıları02 Mart 2025 22:35

Çocuklarımızı Lider Olarak Nasıl Yetiştirebiliriz?

ŞİMDİ YAZMA ZAMANI

Fikir Yazıları01 Mart 2025 14:44

ŞİMDİ YAZMA ZAMANI

Futbolda Adalet

Fikir Yazıları25 Şubat 2025 17:03

Futbolda Adalet