Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
KE(N)DİMLE EDEBİ SOHBETLER (1)

KE(N)DİMLE EDEBİ SOHBETLER (1)

Fikir Yazıları 06 Nisan 2025 13:23 - Okunma sayısı: 149

Hasan TURUNÇ

Ke(n)dimle EdeBİ SOHBETLER (1)

Giriş: Liman… Altı yıl önce Samandağ’daki bir okulda öğrencimizin evinde doğan üç yavru kediden biriydi. Misafir olarak dünyaya geldiği evde sahiplendirilmek üzere kendisine sıcak bir yuva ve tutunacak bir dal aranırken biz de kendimize sığınacak bir liman arayışındaydık. Öyle bulduk birbirimizi. O bize tutundu, biz ise her fırtınada ona sığındık. Adı öyle Liman oldu.

Liman tam bir edebiyat gönüllüsü, sanat sevdalısı. Şiire tutkun ayrıca. Ne zaman bir şeyler yazıp çizecek olsam anında yanımda biter. Önceleri “Kimse beni kitap sevgimle sınamaya kalkmasın” diye caka satan ben, şimdilerde elime bir kitap aldığım an kucağıma atlayan Liman’a karşı “Yelkenleri suya indirip” adeta “Süt dökmüş kediye” dönüşüyorum. “Hani o hiçbir şeye değişmeyeceğin kitaplarına ne oldu!” diye soranlara boynumu büküp “Aramıza kara kedi girdi!” diyorum. Hikâyenin bundan sonraki kısmı hepinizin bildiği bir tekerlemeye dönüşüyor:

- “Kara kedi nerede?

- Ağaca çıktı.

- Ağaç nerede?

- Balta kesti

- Hayaller nerede?

- Suya düştü.

- Su nerede?

- TOMA sıktı?

- Ekmek nerede?

- Aslanın ağzına düştü

- Adalet nerede?

- Kodese girdi.

- Hukuk nerede?

- Askıya alındı.

- Egemenlik nerede?

- Sandığa gömüldü.

- Bebekler nerede?

- Yoğun bakımda kaldı.

- E dağda bir otel vardı?

- Yandı bitti kül oldu?

Söyleşi: Sohbetimize “Okur-Yazar ne demek?” sorusuyla başlamak isterim:

Basit anlamlarıyla,

Okur: Okuma bilen

Yazar: Yazma bilen

Okur-Yazar ise hem okumayı hem de yazmayı bilen anlamına gelir.

Peki kimlermiş bu okur yazarlar:

2024 TÜİK! verilerine göre 85 milyonluk nüfusumuzun yüzde 97.6’sı okur yazar. Ne muazzam bir istatistik öyle değil mi? Ama hepimiz biliyoruz ki bilmekle yapmak aynı şey değil. Bence asıl sorulması gereken soru ve açıklanması gereken istatistik şu olmalı:

Canım ülkemde okuma yazma bilen bunca insanın kaçta kaçı düzenli olarak bir şeyler okuyor ve acaba bu insanlar ne okuyup ne yazıyor? Şimdilik buraya kocaman bir soru işareti bırakıp sohbetimize devam edelim.

Bizler Okur-Yazar derken yazardan önce okur deriz öyle değil mi?

Aranızda hiç Yazar-Okur dendiğini duyan oldu mu? Ben duymadım. Çünkü insanlar önce okurlar sonra yazarlar ya da yazmazlar. Ama yazmayı tercih edenler de “Ne de olsa yazar oldum, artık okumasam da olur” diye düşünüp okumayı bırakmazlar. Çünkü bilirler ki okumayan insanın akıbeti pek vahimdir. Zira bizleri biz yapan ve toplumda var eden en büyük kültürel zenginliğimiz dilimizdir dilimiz. Eğer sürekli okumazsak kelime hazinemiz giderek fakirleşir ve konuşurken daracık bir kısır döngü girdabındaymışız gibi aynı kelimelerin etrafında döner dururuz. Sonra da bir boy aynasının karşısına geçip kendimize şu soruyu sormaya başlarız:

Ayna ayna güzel ayna! Söyle bana: Neden beni kimse anlamıyor?”

Bu sorunun cevabını bulduğumuzdaysa o acı gerçek yüzümüze bir tokat gibi çarpar. Artık öğrenmişizdir ki tek dostumuz yalnızlıktan başkası değildir. O saatten sonra yine aynı aynanın karşısına geçip o meşhur mısrayı kendimize armağan etmekten gayrı bir yol kalmamıştır.

Ah be güzel ayna! “Beni bir sen anladın, sen de yanlış anladın…”

Peki okumaya dair bu kadar anlattım da ben neler okuyorum?

Çocukken okuduğum ve yüreğimde bıraktığı izlerle hatırladığım ilk kitap Robinson Crusoe. En az üç defa okumuşumdur. Sonra Robin Hood ve Küçük Prens gelir. Yine o dönemde keyifle okuduğum Don Kişot, yakın zamanda girdiğim Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme Sınavında bir soruda karşıma çıkınca yüzümde beliren zamansız tebessüme engel olamadım.

Soru şuydu: Don Kişot romanında kahramanımız aşağıdakilerden hangisiyle savaşmıştır?

Ben A seçeneğini görür görmez diğer şıklara hiç bakmadan şak diye işaretleyiverdim. Yazımın altındaki yorum kısmına bu sorunun doğru cevabını yazan ilk üç okuruma öykü kitabımı imzalayıp yollayacağım. Bilmek yetmez, hızlı olmak lazım. Hadi başarılar. ??

Kitaplardan devam edelim.

George Orwell’ın 1984 ve Hayvan Çiftliği, Stefan Zweig’in Satranç ile Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı kitapları unutulmazlarım arasındadır. Dönüşümü okuduktan sonra Gregor Samsa’nın bir sabah kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulması ve o durumdayken bile işe geç kalacağını düşünerek kaygılanması nasıl bir metafordur diye düşünür dururdum. Taaaa ki hayat bize de benzer bir metafor yaşatana kadar. Deprem günü kendimizi güç bela dışarıya atıp arabamıza sığınmıştık. Yaşadığımız şokla arabanın içinde donakalmıştık ve hiçbirimizin ağzını bıçak açmıyordu. Kızımın gün ağarırken adeta ölüm sessizliğini bozan o cümlesine kadar: “Baba okula geç mi kalacağız.” O anda dışarıda bardaktan boşanırcasına yağan yağmura sessizce eşlik etmeye başlayan gözyaşlarımı dakikalarca dindirememiştim. Ondan sonra da ne gördüğüm korkunç manzaralar ne de art arda aldığım felaket haberleri beni bir daha ağlatamadı. İşte o zaman anladım ki ben, çocuklar, bizler, sizler, o büyük felaketi yaşayıp tanık olan kim varsa, hepimiz ama hepimiz:

“En az Samsa kadar dönüşmüştük!”

Sizin hiç içinize yazar kaçtı mı?

Bu da ne demek şimdi! Hani bazen bir kitap okursunuz ve kendinizi alamayıp o kitabın yazarına ait tüm kitapları toplayarak bir çırpıda okuyuverirsiniz ya. İşte böyle bir durum yaşadıysanız olay kitap okumaktan çıkmış, Yazar Okumak” olmuştur. Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Zülfü Livaneli, Sabahattin Ali, Ayşe Kulin ve Elif Şafak okuduğum yazarların başlıcaları.

Büyük Usta Nazım Hikmet, güzelim şiirlerinden birinde şöyle der:

“En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır

En güzel çocuk henüz büyümedi

En güzel günlerimiz henüz yaşamadıklarımız

Ve sana söylemek istediğim en güzel söz

Henüz söylememiş olduğum sözdür.”

Ben de bu güzel şiirden aldığım ilhamla diyorum ki:

En güzel kitap henüz okunmamış olandır.

hasanturunc47@gmail.com

Hasan TURUNÇ

Yorumlar (1)

Soner Demir - 06 Nisan 2025 21:08

Yel değirmenleriyle savaşmıştı
SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Fikir Yazıları
Distopik Eğlence

Fikir Yazıları04 Nisan 2025 18:06

Distopik Eğlence

Bayramda İçimizde Açan Çiçekler

Fikir Yazıları28 Mart 2025 14:16

Bayramda İçimizde Açan Çiçekler

Disneyland

Fikir Yazıları24 Mart 2025 13:57

Disneyland

Karanlıkta Kalmayan İsimler

Fikir Yazıları19 Mart 2025 21:44

Karanlıkta Kalmayan İsimler

MEB çareyi buldu:

Fikir Yazıları16 Mart 2025 21:45

MEB çareyi buldu: "CEZA! "?  

Çocuklarımızı Lider Olarak Nasıl Yetiştirebiliriz?

Fikir Yazıları02 Mart 2025 22:35

Çocuklarımızı Lider Olarak Nasıl Yetiştirebiliriz?

ŞİMDİ YAZMA ZAMANI

Fikir Yazıları01 Mart 2025 14:44

ŞİMDİ YAZMA ZAMANI

Futbolda Adalet

Fikir Yazıları25 Şubat 2025 17:03

Futbolda Adalet

DIŞ GÜÇLERE KARŞI İÇSEL FARKINDALIK

Fikir Yazıları23 Şubat 2025 18:53

DIŞ GÜÇLERE KARŞI İÇSEL FARKINDALIK

EŞİT VE ADİL EĞİTİM İÇİN AZ DAHA CESARET

Fikir Yazıları20 Şubat 2025 22:49

EŞİT VE ADİL EĞİTİM İÇİN AZ DAHA CESARET