Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
Devam Eden Köleliğimiz Üzerine

Devam Eden Köleliğimiz Üzerine

Edebiyat 14 Mart 2025 10:36 - Okunma sayısı: 154

Haydar Uzunyayla

Bundan dört bin yıl öncesinin Sümer uygarlığında, yaşamın örgütlenmesini ya da yönetenler ve yönetilenlerin sosyal konumlarını içeren düzenlemelerin başında efendi-köle ilişkileri yer alırdı. Sözleşme, yasa, geleneklerle hüküm altına alınan bu düzenlemelerden önemli birkaç tanesi şöyleydi:

- Sahibinin şahsi malı bir köle, ticaret malı olarak alınabilir-satılabilir, çalıştırılabilir veya istenilen şekilde kullanılabilir.

- Borcunu ödemeyen borçludan, karısı, kızı, oğlu üç yıl süreyle köle olarak alınır ve bunlar tanrıların ve yöneticilerin hizmetinde, özel evlerde çalıştırılır.

-Köle sahibi, kölesinden iyi hizmet almak, çok kazanmak için gerektiğinde ona küçük bir toprak parçası verebilir; gıda, beslenme, barınma paylarını artırabilir. (Kral Suşin Nippur’da, kölelerinden daha fazla fayda sağlamak, daha çok bağımlı hale getirmek için nispi ölçüde rahatlık yaratan köle evleri inşa ettirmişti) Ama eğer köle, sahibini tatmin edecek oranda hizmet üretemiyorsa, zayıflık gösteriyorsa cezalandırılır. Aç, susuz bırakılır ve kovulur. Veya karın tokluğuna kazma ve saban peşinde koşturulur…

Yukarıdaki bilgiler, Sümer kil tabletlerinden bize ulaşan bilgilerdir ve bunları günümüzdeki uygulamalarla karşılaştırdığımızda şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Geçen bunca zamana rağmen hiç mi bir değişme veya iyileşme olmadı?

Ne yazık ki bu soruya cevabım olumsuzdur. Eskinin kaba, vahşi, uygulamaları bugün artık görünmüyor ama öz, amaç ve hedef başka bir nicelikte devam ediyor. İnsanlar bugün de ticaret nesnesi olarak kullanılıyor, borcunu ödeyemeyenler ceza alıyor, hatta gerektiğinde aç susuz, perişan bırakılabiliyorlar.

Açlık sınırının altında yaşamak kölelik değil midir? Yoksulluk içinde parklarda, duvar diplerinde, çöp yığınlarında akşamı beklemek kölelik değil de nedir? Bir ömür, bir barınak, birkaç eşya sahibi olmak için, ötekinin iradesi dahilinde çalışmaya hangi ismi vereceğiz? Devlete, işverene, inanç ve ideolojilere, zorunlu aidiyet kimliğine hapsedilmek nedir? Hükümran gücün seni ve yaşamını kendi koşulları içinde çekip çevirdiği düzenlemeye kölelik

demeyeceğiz de ne diyeceğiz? Zorunlu ihtiyaçları karşılayamama, işten atılma, aç kalma korkusu yaşayan günümüz bireyi ile aynı korkulara sahip Sümerli kölenin arasında nasıl bir fark var?

Eğer birey veya topluluk sömürülme aracı haline gelmişse bu köleliktir… Ev içinde kölelik, işyerinde kölelik, devlete, inançlara ve kurgulara kölelik… Bugün de sözleşmeler, yasalar, çalışma şartları, fabrikalar, yemekhaneler, ordular ve kurumlar efendilerin otoritesini sağlamlaştırmak üzere hazırlanır.

Özgürlükten ve kölelikten ne anlıyoruz?

Köleliği, insanın zararına olan, kısıtlayıcı, engelleyici bir yaşam biçimi olarak anlıyorum. Hak, adalet, eşitlik ve yeteneklerin en aza indirgendiği, kimi zaman yok sayıldığı bir yaşamdır. Kalıcı, yerleşik, yavaş akan bir harekettir. Köreltilen, hayal gücünden yoksun bıraktırılan, eksik ve yetersiz bir yapıdır kölelik.

Özgürlük ise dinamik, hareketli bir yaşam içerir ancak bugün bile hala tam olarak bu dinamizmin neyi kapsadığını açıklamış değiliz. Yine de bir tanımlama yapmam gerekiyorsa şunu derim: Hedefime koşmak isterken, yolumun üzerinde beni engelleyecek bir engelle karşılaşmıyorsam veya engelle karşılaştığımda, onu ortadan kaldırabilecek isyana sahipsem, bu özgürlüğün anlamını ve işlevini biliyorum demektir… Estetik ve güzel olan, yararlı olan benim için özgürlüktür. Empati, sevgi, yeterlilik ve yetkinliktir özgürlük. “Ele güne muhtaç olmamak,” kendi çabamla üretmek, tüketmek ve başı dik olmaktır… Doğanın kollarında ve koşullarında uyumlu yaşamaktır, çünkü özgürlük doğayla bütünleşmeyi, onunla barışık olmayı gerektirir.

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Edebiyat
Ramazan Ayının Edebî Kültürümüzde Yeri

Edebiyat14 Mart 2025 01:53

Ramazan Ayının Edebî Kültürümüzde Yeri

AYLAK ADAM AYLAK MI?

Edebiyat11 Mart 2025 18:22

AYLAK ADAM AYLAK MI?

Kalem El Fenerinin Işığı

Edebiyat10 Mart 2025 20:44

Kalem El Fenerinin Işığı

Öykü: ZEYTİN MORUYDU GECE (3)   

Edebiyat10 Mart 2025 13:22

Öykü: ZEYTİN MORUYDU GECE (3)  

SEÇİMLERİMİZ

Edebiyat08 Mart 2025 13:27

SEÇİMLERİMİZ

Okuma Alışkanlığım Nasıl Oluştu?

Edebiyat07 Mart 2025 15:56

Okuma Alışkanlığım Nasıl Oluştu?

YalanınSaltanatı Üzerine

Edebiyat06 Mart 2025 19:53

YalanınSaltanatı Üzerine

Hayatı Doğru Yönetmek Üzerine

Edebiyat25 Şubat 2025 22:21

Hayatı Doğru Yönetmek Üzerine

ROMAN:  RÖNESANS, BURJUVA ve ÇOK-SESLİLİK

Edebiyat24 Şubat 2025 10:25

ROMAN: RÖNESANS, BURJUVA ve ÇOK-SESLİLİK

Ateşin Hafızası

Edebiyat23 Şubat 2025 14:13

Ateşin Hafızası