Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
AYLAK ADAM AYLAK MI?

AYLAK ADAM AYLAK MI?

Edebiyat 11 Mart 2025 18:22 - Okunma sayısı: 184

Prof. Dr. Namık kemal Şahbaz

AYLAK ADAM AYLAK MI?

Prof. Dr. Namık kemal Şahbaz

Aylak Adam, Türk edebiyatının önemli yazarlarından Yusuf Atılgan'ın 1959 yılında basılan romanıdır. Roman, kurmacanın zaman ögesine bağlı olarak “kış, ilkyaz, yaz, güz” altında biçimlenmiş, bu tür metinlerde pek rastlanmayan “içindekiler” alt başlığıyla yayımlanmıştır.

Romanı okurken elinizde bir kâğıt kalemle okumalısınız, zira özellikle ilk iki bölümde kurmaca içinde kırılmalar ve bilinç akışı çok fazla…

Özet

"Aylak Adam", adından da anlaşılacağı gibi, hayata karşı kayıtsız(!), toplumun beklentilerine uymayan ve kendi iç dünyasında yaşayan bir karakter olan C.'nin hikâyesini anlatır. C., bir "aylak"tır, yani işsiz güçsüz, hayata karşı ilgisiz ve toplumun normlarına uymayan biridir. Ancak bu durum onun için bir tercihtir; toplumun dayattığı rollerden ve sorumluluklardan kaçarak özgürlüğünü korumaya çalışır.

C., İstanbul'da yaşayan, orta yaşlarında, yalnız bir adamdır. Hayatını düzensiz bir şekilde sürdürür, işsizdir ve parasını miras yoluyla elde etmiştir. Bu nedenle çalışma ihtiyacı hissetmez. Roman boyunca C.'nin günlük hayatı, iç dünyası ve çevresindeki insanlarla olan ilişkileri anlatılır. C., sürekli bir arayış içindedir, ancak ne aradığını tam olarak bilmez. Bu arayış, onu sürekli bir huzursuzluk ve tatminsizlik durumuna sürükler.

C.'nin hayatında kadınlar önemli bir yer tutar. Roman boyunca farklı kadınlarla ilişkiler kurar, ancak hiçbirine gerçek anlamda bağlanmaz. Bu ilişkiler, C.'nin yalnızlığını ve toplumla olan kopukluğunu daha da belirgin hâle getirir. Kadınlarla olan ilişkileri, genellikle yüzeysel ve geçicidir, bu da C.'nin iç dünyasındaki boşluğu yansıtır. Romanın önemli kişilerinden biri Güler’dir. C., Güler’e karşı bir ilgi duyar ancak ilişkileri bir türlü derinleşmez. C., Güler’in sıradan insanlardan farklı olmadığını düşünerek ondan uzaklaşır. Daha sonra C., bir ressam kadınla tanışır ve ona karşı da ilgi duyar, fakat yine içindeki huzursuzluk ve doyumsuzluk duygusu onu bu ilişkiden de koparır.

Romanın sonunda, C.'nin hayata karşı tutumu değişmez. Toplumun beklentilerine uymayı reddeder ve kendi yalnız dünyasında yaşamaya devam eder. Ancak bu durum, onun için bir mutluluk kaynağı değildir. C., sürekli bir arayış içinde olmasına rağmen, ne aradığını bulamaz ve bu durum onu varoluşsal bir bunalıma sürükler.

Yorumlar

Eser, Türk edebiyatında farklı bakış açılarıyla yorumlanmış, değerlendirilmiştir.

Aylak Adam, Yusuf Atılgan’ın yaşamından kimi unsurları barındırsa da bunlar ispata muhtaçtır. Yazar entelektüel birikimi olan, toplumsal, siyasal olaylara kayıtsız kalamayacak kadar duyarlılığı haizdir.

Romanın yazıldığı ve yayımlandığı tarihsel süreç düşünüldüğünde, romanda bilinçli bir aylaklığa övgü söz konusu değil midir?

1955’ler Türkiye’si siyasal yönetimde baskıların arttığı ve muhalefetin baskı altına alındığı bir süreç olarak bilinir. Bu dönemde muhalif basına karşı sert tedbirler almaya başlanır, gazeteler kapatılır, gazetecilere cezalar verilir ve sansür uygulamaları artar. 1954 yılında çıkarılan bir yasa ile basın suçlarına yönelik cezalar ağırlaştırılır, böylece muhalif sesler susturulur.

Demokrat Parti, ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve diğer muhalif gruplar üzerinde baskı kurar. Muhalif siyasetçiler tutuklanır, siyasi faaliyetler engellenir. Üniversitelerdeki muhalif sesleri susturmak için çeşitli yöntemlere başvurulur. Akademisyenler görevden alınır, öğrenci hareketleri bastırılır. 1950'lerin sonunda üniversitelerdeki özerklik tartışmaları yoğunlaşır. Hükümet, üniversiteler üzerinde daha fazla kontrol kurmaya çalışır. 1950'lerin sonunda Türkiye'de ekonomik sıkıntılar artmaya başlar. Dış borçlar, enflasyon ve işsizlik gibi sorunlar, toplumsal huzursuzluğu tetikler. Hükümet, ekonomik sorunları çözmek yerine muhalefeti baskı altına almayı tercih eder. Bu durum, toplumun geniş kesimlerinde hükümete karşı hoşnutsuzluğu artırır...

Bugün bir çırpıda pek çok siyasal ve toplumsal olayların yaşandığını söyleyebildiğimiz bir tarihsel kesitte kaleme alınan bir eser, bütün bu olumsuzluklardan bağımsız bir içerik taşıyabilir mi?

Eseri “haksız yönetime karşı, tembellik hakkı[1] ilkesi bağlamında değerlendirdiğinizde aylak adamın o kadar da aylak olmadığını fark edeceksiniz. Zira yukarıda dile getirdiğimiz otoriter yaşam alanının olduğu bir siyasal, toplumsal ortamda aylaklık, bizce bilinçli bir kaçışın adıdır sadece.

Paul Lafargue’nın 1880 yılında yayımladığı Tembellik Hakkı (Le Droit à la Paresse), kapitalist çalışma düzenine yönelik sert eleştiriler içerir. Eserde, modern endüstriyel toplumun çalışma saatlerine, işçi sömürüsüne ve kapitalizmin yarattığı tüketim kültürüne karşı çıkılır. Kitap, tembellik kavramını yücelterek, insanların aşırı çalışma yerine daha az çalışıp daha çok yaşamaya hakları olduğunu savunur.

Bu düşünceler bugün de geçerliliğini korumaktadır. Günümüzde de özellikle çalışma saatleri, iş-yaşam dengesi ve kapitalist sistemin insan yaşamı üzerindeki etkileri ağır bir şekilde hissedilmektedir. Modern dünyada da işçiler hâlâ uzun çalışma saatlerinden şikâyetçi, stres ve tükenmişlikle mücadele etmektedir.

Geçmişte ve günümüzde var olan bu olgu, Aylak Adam romanının yayımlandığı yıllarda da artan siyasal baskılarla daha da şiddetli hissedilmekteydi. Elbette bir romanda herhangi bir roman kişisinin ağzından çıksa bile keskin politik söylemlerin olması beklenemez. Çalışmanın, belirli bir aşamadan sonra tekrardan başka bir şey olmadığı, yaratıcılıktan yoksun bir süreç olduğu gerçeği romanda şu şekilde dile getirilir:

“…Ertesi gün sıkıcı bir sabahla başlayacaktı. Kim bilir, hiç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. ‘İş avutur,’ derdi babası. O böyle avuntu istemiyordu. Bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak! Gündüzleri bir okulda ders verir, geceleri sessiz güzel kadınlarla yatardı istese. Çabasız. Ama biliyordu: yetinemeyecekti. Başka şeyler gerekti. Güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi…” (s. 52)

Lafargue’nin “tembellik hakkı” söyleminin ardında boş zaman olgusu yatmaktadır. Çünkü insanlar entelektüel etkinlikleri (şiir, resim, müzik, heykel, edebiyat, felsefe…vb. alanlardaki) kendilerine ait zaman dilimlerinde gerçekleştirebilmektedir. Örneğin şu an bu yazıyı maişet derdinden azade kendimize ayırdığımız zaman diliminde kaleme alabiliyorum. Aslında Lafargue’nin tembellik hakkı söyleminin de çıkış noktası Eski Yunan şairi Antiparos’tur:

Cicero döneminin Yunan şairi Antiparos, su değirmenin (tane öğüten) bulunmasını, tutsak kadınları özgürlüğe kavuşturacak ve altın çağı geri getirecek diye şöyle kutluyordu:

‘Siz ey değirmende çalışan kadınlar! Değirmen taşını döndüren kolu bırakın, rahat rahat uyuyun! Horoz varsın günün ışığını boş yere haber versin size! Dao, kölelerin işini perilere yükledi. İşte onlar şimdi güle oynaya çarkın üstünde sıçrayıp duruyorlar. Ve işte sallanan dingil ışıltılarla dönüyor, ağır taşı çevire çevire. Babalarımızın yaşamını sürdürelim. Tanrıçanın bize verdiği boş zamanın tadını çıkaralım.’

Yazık! Pagan şairin muştuladığı boş zaman gelmedi. Kör, sapık ve insan canına kıyan çalışma tutkusu, özgürleştirici makineyi, özgür insanları köleleştiren bir araca dönüştürüyor: üreticiliği, yoksullaştırıyor onları.” (Lafargue, s.88)

Roman başkişisi C.’nin “çok düşünmekten ağrıyan şakaklara sahip kafa yorucu bir işi olduğu” varsayılsa da kendisine yarattığı boş zamanlarda sanatsal üretimi de gerçekleştiremeyince kendini sorgulayan her anlamda tutunamayan bir bireye dönüşür:

Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğini tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, ‘Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur,’ demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi!”( s. 183)

Bizce, “gerçek sevgiyi” arayan, “saçma, alaycı düzene boyun eğmek” zorunda kalmış Aylak Adam, haksız yönetime karşı tembellik hakkını kullananların simgesidir.



[1] Bu ilke, Henry David Thoreau’nun Resistance to Civil Government (1849) ve Paul Lafargue’nin Le Droit à la paresse (1880) başlıklı iki farklı eserin 1999 yılında Vedat Günyol çevirisiyle Haksız Yönetime Karşı / Tembellik Hakkı tek başlığıyla yayımlanmasından ilham alınarak belirlenmiştir.

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Edebiyat
Kalem El Fenerinin Işığı

Edebiyat10 Mart 2025 20:44

Kalem El Fenerinin Işığı

Öykü: ZEYTİN MORUYDU GECE (3)   

Edebiyat10 Mart 2025 13:22

Öykü: ZEYTİN MORUYDU GECE (3)  

SEÇİMLERİMİZ

Edebiyat08 Mart 2025 13:27

SEÇİMLERİMİZ

Okuma Alışkanlığım Nasıl Oluştu?

Edebiyat07 Mart 2025 15:56

Okuma Alışkanlığım Nasıl Oluştu?

YalanınSaltanatı Üzerine

Edebiyat06 Mart 2025 19:53

YalanınSaltanatı Üzerine

Hayatı Doğru Yönetmek Üzerine

Edebiyat25 Şubat 2025 22:21

Hayatı Doğru Yönetmek Üzerine

ROMAN:  RÖNESANS, BURJUVA ve ÇOK-SESLİLİK

Edebiyat24 Şubat 2025 10:25

ROMAN: RÖNESANS, BURJUVA ve ÇOK-SESLİLİK

Ateşin Hafızası

Edebiyat23 Şubat 2025 14:13

Ateşin Hafızası

 GÖKTEKİ BALIKLAR

Edebiyat22 Şubat 2025 20:34

GÖKTEKİ BALIKLAR

Öykü: ZEYTİN MORUYDU GECE (2)

Edebiyat22 Şubat 2025 12:45

Öykü: ZEYTİN MORUYDU GECE (2)