Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
 GÖKTEKİ BALIKLAR

GÖKTEKİ BALIKLAR

Edebiyat 22 Şubat 2025 20:34 - Okunma sayısı: 253

Pelin Yılmaz

GÖKTEKİ BALIKLAR

Elindeki bayat simitten bir lokma ısırıp gerisini parça parça martılara atarken bulutları bir şeylere benzetmeye çalışıyor, beceremiyor. Bulut işte, sadece pamuk pamuk bulutlar. Güneşli bir kış günü anımsıyor şimdi. Aydınlık bir ayaz. Vapurun denizi yara yara ilerlemesi, bembeyaz köpükler, çığlık çığlığa martılar. Seri bir şekilde konuşan takım elbiseli satıcıdan renkli tükenmez kalemler almışlardı. Kalemler parfümlüydü. Biraz metalik, biraz çiçeksi, tuhaf bir koku. O gün kalemlerin yanında “dava burada bitmiyor, sadece bunu alıp gitmiyorsunuz,” diye diye kaç şey daha vermişti takım elbiseli adam. Neydi onlar anımsamıyor. Aklı fikri kalemlerdeydi çünkü. Adı Burhan Pazarlamaydı adamın ve söylediğine göre kalemleri dağların ardından getirmişti. Dağların ardını düşündü o sırada. Vapurdan inince kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Gökyüzü balık doluydu. Bembeyaz kılıç balığı, gri bir yunus, su fışkırtan balina, küçük kara balık. Bir rüzgâr çıktı sonra, balıklar dağılıverdi. Sadece martılar kaldı gökte. Denize baktı o zaman, evlerine gitmişlerdir dedi, biz ne zaman evimize gideceğiz? Eve gidince kokulu kalemleriyle evlerine gitmiş balıkların resmini yapacaktı. Gökteki gibi pamuk pamuk olmayacaktı eve gitmiş balıklar, rengarenk olacaklardı ve mis gibi kokacaklardı. Baba, dedi, biz ne zaman eve gideceğiz?

Babası onun, annesi iki erkek kardeşinin elinden tutmuştu, kalabalık sokaklarda gökteki balıklar gibi sürükleniyorlardı. Hiç bu kadar çok insanı bir arada görmemişti o güne dek. Merak ve hayranlıkla karışık derin bir korku vardı içinde. Şakın şaşkın sağa sola bakarken kaybolmaktan, kızların kaybolmasından, annesinin kaybolmasından korkuyordu. Babası kaybolmazdı. O biliyordu kenti. Fikret Dayının evinde kalıyorlardı. Dayıydı çünkü annesi de babası da dayı diyordu ona. Bir yenge vardı, bir amca vardı, bir yenge daha vardı, kızgın yenge. Bir de Yahya çocukla bir bebek vardı. Kaybolursam Fikret Dayının evini sorarım, bu kadar çok insan var, birinden biri bilir hazaar diyordu içinden. Baba biz ne zaman eve gideceğiz?

Fikret Dayılardan başka bir eve sonra başka bir eve sonra başka bir eve taşındılar. Her seferinde eve gidiyoruz sandı. Kamyonet arkası, yatak döşek, çamurlu yollar, helkelerce suyun zor temizlediği evler.

Okula başladı. Okusun doktor çıksın dedi annesi. Avukat çıksın amcasını kurtarsın dedi babası. Amcası o zamana çıkar, asıl kendini kurtarsın dedi annesi. İçerde ölür gider diyemiyor da çıkar diyor diye düşündü babası, bir sigara yaktı, okusun kendini kurtarsın dedi sonra. Belaya bulaşmasın da dedi annesi. Anarşik olmasın da amcası gibi diyemiyor da belaya bulaşmasın diyor diye düşündü babası, bulaşmaz bulaşmaz dedi, sigarasından derin bir nefes çekti, sustu.

İki kızın ortasına oturttu öğretmen onu. Utanıyor, okula gitmek istemiyordu. Öğretmen hastalanınca başka bir öğretmen geldi. Sen niye orada oturuyorsun diye bağırdı. Öğretmenimiz oturttu dedi kızlardan biri. Yeni öğretmen gözleriyle sınıfı taradı önce, sonra bakışlarını onun üzerinde sabitledi, kenarda otur bari, dedi. Neymiş öyle iki kız arasında. İyice utandı. Derse kafasını veremiyor. Bıdırdayan kızlar, gelip dalına dalına vuran oğlanlar. Söylediği laflarla alay edenler. Okul dediğin eziyet. Velin gelsin diyorlar. Baba, işim gücüm var diyor. Anne mahalleden çıkamıyor. Bilmiyorum etmiyorum, beni bıçaklarlar diye korkuyorum diyor. Bu korku televizyondaki haberlerden sonra oldu.

Geçim derdi diye gelmişler, çocuklar okusun belaya bulaşmasın demişler, ayın sonu zor gelmiş, üç kardeş de ilkokulu zor bitirmiş, kapkaçtan torbacılığa her türlü belaya bulaşmışlar, bir işte dikiş tutturamamış, darmadağın olmuşlar.

Biz ne zaman eve gideceğiz diyor gözünü denize indirip. Bu kez ılık bir yaz akşamı. Sahi benim evim neresiydi diyor sonra. Deniz yine köpük köpük, martılar yine çığlık çığlık. Renkli tükenmezlerin kokusu burnunda. Burhan Pazarlama çoktan ölmüş. Eve gitmiş balıkların resmi hiç yapılmamış. Onun yerine hep evin resmi yapılmış. Dağların ardında kalan evin.

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Edebiyat

Edebiyat21 Mart 2025 10:57

"Şiir ihtiyacı olanındır..."

Şiire Kintsugi Felsefesi Penceresinden Bir Bakış Denemesi

Edebiyat18 Mart 2025 15:53

Şiire Kintsugi Felsefesi Penceresinden Bir Bakış Denemesi

Dil , Anlam, Bağlam, Yorum

Edebiyat17 Mart 2025 01:35

Dil , Anlam, Bağlam, Yorum

Devam Eden Köleliğimiz Üzerine

Edebiyat14 Mart 2025 10:36

Devam Eden Köleliğimiz Üzerine

Ramazan Ayının Edebî Kültürümüzde Yeri

Edebiyat14 Mart 2025 01:53

Ramazan Ayının Edebî Kültürümüzde Yeri

AYLAK ADAM AYLAK MI?

Edebiyat11 Mart 2025 18:22

AYLAK ADAM AYLAK MI?

Kalem El Fenerinin Işığı

Edebiyat10 Mart 2025 20:44

Kalem El Fenerinin Işığı

Öykü: ZEYTİN MORUYDU GECE (3)   

Edebiyat10 Mart 2025 13:22

Öykü: ZEYTİN MORUYDU GECE (3)  

SEÇİMLERİMİZ

Edebiyat08 Mart 2025 13:27

SEÇİMLERİMİZ

Okuma Alışkanlığım Nasıl Oluştu?

Edebiyat07 Mart 2025 15:56

Okuma Alışkanlığım Nasıl Oluştu?