Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
Buz Dağı

Buz Dağı

Edebiyat 19 Şubat 2025 20:10 - Okunma sayısı: 139

Gülcan Aksoy

Veli, Adem’e bakmadan, kendi kendine konuşur gibi, “Yirmi yıl sonra ha?” dedi.

“On dokuz yıl sekiz ay yirmi dört gün,” diye düzeltti Adem mahcup bir gülümsemeyle.

Veli’nin ofisinde oturuyorlardı. Burası, dokuma fabrikasının içindeydi. Tezgâhların gürültüsü odadan duyulabiliyordu. Adem, önündeki çaydan bir yudum aldı, bacaklarının arasındaki eski bavulu sıktı. Odayı gözleriyle taradıktan sonra dışarıyı işaret ederek, “İşleri büyütmüşsün,” dedi.

“Eh işte!”

Çayından bir yudum daha aldı Adem, “Piç Faruk nasıl? Ne yapıyor?” Haberin var mı?”

“Geçen sene kaybettik, kanser…”

“Yapma ya! Çok üzüldüm. Kemal, Yalçın, Orhan?”

Başını kaldırmadan kestirip attı Veli, “Dağılıp gittiler, kimse kalmadı burada.”

“Kimse kalmadı demek. Kimse kalmadı. Kimse ha?” sayıklar gibiydi.

“Kalmadı!”

“Tanıdığımız hiç kimse kalmadı mı?”

“Kalmadı dedim ya!” Bağırır gibi çıkmıştı sesi.

Adem, dalmıştı. Farkında olmadan çayına iki şeker daha atıp karıştırdı.

“Sami geldi beni ziyarete, ‘Öldürmekle iyi etmedin,’ dedi. ‘Salaksın sen,’ dedi, ‘Kandırdılar seni.’”

Veli tedirgin bir şekilde kaldırdı başını, “Ne zaman?”

“Çok oldu.”

“Kim kandırmış?”

“Bilmiyorum. Çok zorladım ama başka bir şey söylemedi.’Kendine de ona da yazık ettin,’ dedi.”

Rahatlamıştı Veli, masanın çekmecesini açıp başını içine gömdü; bir şey arıyordu.

“ ‘Öldürmekle iyi etmedin,’ dedi. ‘Suçu yoktu onun.’ Vicdanıma saplayıp gitti.”

Veli sonunda çekmecede aradığını bulmuş gibi elindeki zımbayı hırsla masaya fırlattı, “Amcasının oğlunu öldürdün, ‘Eline sağlık,’ mı diyecekti.

“Sen… Siz dediniz ya…” diyebildi Adem.

Veli yumruğunu masaya indirdi, “Ne dedik? Git adamı öldür mü dedik sana?”

Adem başını yere indirip zor duyulur bir sesle, “Çok seviyordum. Köpek gibi… O…”

Veli, gözlerini Adem’in ensesine dikmişti, usulca çekmeceyi yeniden açtı, elini içine sokup soğuk çeliği parmaklarının arasına aldı.

Bir süre kimse konuşmadı. Sessizlik, korkunç bir gerilim yaratmıştı, birkaç saniye daha uzarsa sıkılan yürekler büyük bir gürültüyle patlayacaktı.

Adem, yüzünde bir tebessümle başını yerden kaldırdı, “Ne günlerdi be! Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi.”

Veli, derin bir nefes alıp elini çekmeceden çıkardı, “Çok zaman geçti üstünden, hatırlamıyorum.”

Yeniden sustular. Adem, ne yaptığının farkına varmadan çay bardağının dibinde kalan çayı karıştırmaya koyuldu. Midesinden gelen gurultu sessizliğin içine düştü, yüzü kızardı, öne doğru eğildi. Göz ucuyla, hırslı bir şekilde önündeki kâğıt tomarını karıştıran Veli’ye baktı. Kalkmak için bir hamle yaptı, kıçı sandalyeye yapışmış, vücudu taşıyamayacağı kadar ağırlaşmıştı sanki harekete geçecek enerjiyi bulamadı. Burada istenmediğini anlamıştı ama anlayamadığı başka bir şey vardı. Anlamadığı şeyin ne olduğunu bulamıyordu. Kapıdan girdiğinden beri sormak istediği, konuyu oraya getirmek için hamleler yaptığı soruyu bu kez direk sormaya karar verdi “Ondan haberin…” dedi ve sustu. Cesareti kırılmıştı.

Veli bir anda dikkat kesilmişti; sesi bağırır gibi çıktı,“Kimden?” Eli yeniden çekmeceye gitmişti.

Adem’in kafası karıncalandı, “Şeyden ya…” Ne yaptığını düşünmeden çay bardağının dibindeki bir yudumluk soğuk çayı kafasına dikti.

Veli yeniden bağırdı, “Neyden?”

“Benim bir köpek vardı ya, Alaca… Ne oldu ona?”

“Ha!” dedi Veli. Rahat bir nefes almıştı, elini çıkarıp, masanın çekmecesini usulca kapattı.“Görmedim. Senden sonra kayboldu.”

Elindeki çay bardağını evirip çevirip önündeki sehpaya koydu Adem,“Aç kalmıştır. Kimse ilgilenmeyince…” Boş kalan ellerini nereye koyacağını bilemedi. Aynı pis sessizlik yeniden sahnedeydi. Sırf konuşmuş olmak için, “Yenge kim? Tanır mıyım?” dedi Veli’nin parmağındaki yüzüğü işaret ederek.

Veli, çekmeceyi sonuna kadar açıp ayağa fırladı “Yirmi yıl be! Yirmi!” diye bağırdı

“On dokuz yıl sekiz…”

“Başlatma lan ayına gününe. Anladık saymışsın. Katilsin sen oğlum katil? Niye döndün? Ne var burada? Neyi, kimi arıyorsun? Söylesene açık açık söyle.”

Adem yerinden doğrulmaya çalışarak,“Ya ne yapacaktım? Nereye gidecektim? Kimi mi arıyorum? Ben niye katil oldum?” diye bağırdı. Geldiğinden beri sesi ilk defa bu kadar gür çıkmıştı.

“Senin yolunu gözleyen kimse kalmadı burada. Duydun mu? Kimse…”Elini çekmeceden çıkarıp, hırsla sandalyeden kalktı, arkasındaki dolabı açtı. Dolabın içindeki kasanın şifresini girerken bir yandan da söyleniyordu, “Bunca zaman sonra… Niye ya! Niye?” Elinde bir demet parayla döndü, “Al bu parayı git buradan. Arkana bile bakma. Duydun mu?” diye fırlattı Adem’in önüne.

Donmuştu beriki, öylece bir paralara bir Veli’ye bakıyordu. Veli masadaki para demetini alıp, İki adımda Adem’in önüne geldi. Paraları cebine sıkıştırmaya çalışıyordu, “Al! Al ya! Al git buradan. İtini soruyor. İt mi kalır lan o kadar zamanda. Bak bana!” Adem’in omzuna bir yumruk indirmişti. Adem’in gözleri Veli’nin parmağındaki yüzüğe kaydı, atılıp tuttu o eli, parmaklarını yüzüğün üstünde gezdirip Veli’nin gözlerinin içine baktı, “Sen… Yoksa?”

Veli ateşe değmiş gibi çekip kurtardı elini. Sonra Adem’in kolundan tutup sürükledi, kapıyı açıp seslendi, “Hasan! Hasan!” Bir delikanlı koşarak geldi, “Buyur abi” Cebinden arabanın anahtarını çıkarıp uzattı Hasan’a, “Al! Bu arkadaşı terminale götür.” Sıkı sıkı tuttuğu kolu Hasan’ın ellerinin arasına bıraktı. Geriye dönüp eski bavulu aldı, atar gibi kapının dışına bıraktı, “Uğurlar olsun!”

Tam kapıyı kapatacakken, “Hasan! Bak bi bana,” dedi eliyle yanına gelmesini işaret ederek. Hasan, Adem’in kolunu bırakıp koştu. Veli kulağına eğilip fısıldadı, “Yolda kimi sorarsa… Bak kimi sorarsa, baban bile olsa tanımıyorum de. Duydun mu?”

“Duydum abi.”

“Otobüse bindirmeden gelme. Gittiğinden emin ol koçum,” diyerek Hasan’ı omzundan itip kapıyı kapattı, güçlükle yürüyüp sandalyesine oturdu; sonuna kadar açık olan çekmeceye bir göz atıp kapattı. Ellerine baktı, titriyorlardı; yumruklarını üst üste birkaç kere kapatıp açtı. Gözü parmağındaki yüzüğe takıldı; yeni görüyormuş gibi inceledikten sonra çıkarmaya çabaladı. Çıkmıyordu. Parmağını ağzına sokup ıslattıktan sonra yeniden denedi, bu kez çıkarmıştı. Oturduğu yerde gerinerek hırsla karşı duvara fırlattı. Yüzük duvardan sekip Adem’in çay içtiği boş bardağın içine düştü.

18.02. 2025

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Edebiyat
Edebiyat Eğitiminde Alımlama Estetiği

Edebiyat21 Şubat 2025 09:57

Edebiyat Eğitiminde Alımlama Estetiği

Akılcı Düşünce ve Bilginin Gücü

Edebiyat19 Şubat 2025 19:31

Akılcı Düşünce ve Bilginin Gücü

Plastik Top

Edebiyat18 Şubat 2025 21:24

Plastik Top

Babamın Atları ve Çocukluğum

Edebiyat18 Şubat 2025 12:54

Babamın Atları ve Çocukluğum

Umut

Edebiyat17 Şubat 2025 19:44

Umut

Selim İleri'nin Düşündürdükleri 2: “YAZAR” OLMAK MI, “AYDIN” OLMAK MI?

Edebiyat17 Şubat 2025 16:02

Selim İleri'nin Düşündürdükleri 2: “YAZAR” OLMAK MI, “AYDIN” OLMAK MI?

Goril ve İnsan

Edebiyat16 Şubat 2025 14:58

Goril ve İnsan

Öykü: SIZANYA’NIN SIZISI

Edebiyat16 Şubat 2025 11:20

Öykü: SIZANYA’NIN SIZISI

Gücük Ayı

Edebiyat13 Şubat 2025 20:27

Gücük Ayı

Yalnızlığın Öyküsü

Edebiyat12 Şubat 2025 23:22

Yalnızlığın Öyküsü