Kapıdan girer girmez sağınızda yaseminlerin kokusu ile karşılanırsınız, sonrada önünüzde uzanan yeşilliğin sağında yan yana duran kardeşiz biz, insanlar çam ağacı olarak seslenir fakat bir ağaçtan daha fazlasıyız aslında… Tüm duyguları , anları, mutlulukları ve üzüntüleri kaydederiz.Hatta bazen geceleri birbirimizle dedikodu edip günün kritiğini bile yaparız.On yıl önce ilk ev sahiplerimiz bize hayat verdiklerinde daha fidandık fakat o zaman bile hissederdik her şeyi.Tek çocuklu ellili yaşlarında,saçının önüne hafiften kırlar düşmüş iş kolik bir adamın ailesinin gölgesinde yaşam bulmaya başladık. İş kolik deyince aklınıza hafta sonları bile bilgisayar başından kalkmayan, bahçeye çıksa bile bizi hiç fark etmeyen Ömer Bey gelsin. Gerçi ona da kızmamak lazım, çocukluğundan beri çalışmak zorunda kalmış. Erken yaşta baba olmuş. Hayatı renksiz tonlarda yaşayan bir insan.Bir de artık yeni moda evden çalışmakmış ya…Herkeste bu modaya uydu zaten.H afta içleri de her sabah takım elbisesiyle kafası önde hızla arabasına biner ve akşam aynı rutinle eve girer. En önemli detayı unuttuk, Ömer Bey iş kolik olduğu kadar da kıskanç . Tabi eşini de merak edersiniz şimdi, Duygu Hanımcığım, o kadar naif ve duygulu fakat yıllarca hissettiği baskıdan yaşayacak hisleri kalmamış casına o da kendine evde bir dünya kurmuştur…Eve kapanmasına bakmayın sadece kırklı yaşlarında ruhu yorgun kendi sakin Duygu Hanımımız. Bazen nefes almaya bahçeye çıkar ondada kendi dünyasına dalar ve hemen içeri girerdi. Hep lekeli bluzler giyerdi ama Ömer Bey gelmek üzereyken Sindrellaya dönüşürdü.Yanımıza geldiği zamanlarda bir heyecan yapardık,bize dokunacak mı diye ama nerde ev işleri onu beklerdi...hatta kimi zaman sildiği camları sildiğini unutup bir daha silerdi…kızları Esini de ancak bir iki kez görmüşüzdür,taşındıktan bir ay sonra üniversiteye gitti. Yine birgün kardeşimle dertleşirken nasıl bizim,dizimizin dibinde duran gülümseyen gülleri,onların yanındaki mor begonvilleri görmezden gelerek yaşayabiliyorlar diye çok üzülürdük.Bu kadar monoton bir hayatta bizde kendimize eğlence bulmuştuk.., Güneş yüzümüze vurunca sevinirdik, ,yağmur yağınca köklerimiz ve yapraklarımız da damlalarla dans ederdi.Sonra birde rüzgar çıkınca sormayın keyfimizi,o da bizi gıdıklar ve güldürürdü...Her gün aynı ruhsuz evi yaşamak bunaltıyordu.Ama arka ev öylemiydi.Bizim kuzenler şanslıydı tabi,kıskanmıyor değildik onları...Ev sahipleri Sezen Hanım sabahları müzikle güne başlardı. Kocası Ali Bey de her gün bizim kuzenler ile konuşarak kahvesini içerdi. İki tanede çocukları vardı. Onlarda tam çocuk neşeleri,şakalaşmaları hatta arada kardeş kavgaları bile enerji verirdi kuzenlere...Bazen kardeşimle beraber eteklerini toplayan kadınlar misali köklerimizi elimize alıp, Sezen Hanımlara gidip artık burada yaşamak istiyoruz demek isterdik. Sonrada aramızda gülerdik. Yüzümüzü bize çevirince de mevsim değişirdi sanki. Tam böyle sıradan bir günü yaşarken , Duygu Hanım bahçeye çıkıp dolaşmaya başladı.Telefonu çaldı, konuşmaya başlayınca sesinin tonundaki paniği hissetmeye başladık.O sessiz ürkek kadın aldığı haber ile tepki verebilen bir insana dönüştü.Neydi bu kadar onu üzen haber.Çünkü bilirdik üzerindeki lekeli bluzünü konuştuğu esnada çekiştirmeye başlarsa strese girerdi. Ömer bey bir trafik kazası geçirmişti ve hastaneye kaldırılmıştı. Duygu hanım ağlamaya başlayınca durumun ciddi olduğunu anlamıştık. O anda gürleyen gök gürültüsü ile beraber yağmur başlayınca da kendi dünyamızda kötü bir şeyler olacağını sezdik. Duygu hanım içeri girdi. Üzerini değişip hızla arabasına binip gitti. On beş gün kimsesiz kaldık. Çok merak ettik. Bizimle ilgilenmeseler bile evin içinde olduklarını bilip kendimizi güvende hissetmekte güzelmiş.Artık iyice kaygılarımızın arttığı bir sabah Sezen hanım eşi Ali bey’e ”Ömer beyin iyi olduğunu ve hastaneden çıktığını söyledi”.Çok mutlu olduk .
O otomatik kapının sesini duyunca sevindik. Sevincimiz kır saçlı babayı görene kadardı. Ömer beyi tekerlekli sandalyede görünce balonu patlayan çocuk gibi üzüldük. Eve girdiler birkaç gün süren derin sessizlik başladı… Esin kızımızda babayı duyunca o da ziyarete geldi.İki kardeş durum değerlendirmesi yaptık. Şimdi her şeyin daha depresif ve üzücü olacağını düşünürken, o da ne Duygu Hanım eşini tekerlekli sandalye ile bahçeye çıkardı, İlk önce onunda bizim gibi sandalyeye kök saldığını ve bir daha yürüyemeyeceğini düşünürken, gelen telefon ile on gün sonra gidecekleri fizik tedavi ile her şeyi toparlayacağını duymak sevindirdi. Yıllar sonra ilk kez yüzünü çevirip bize baktı ve konuşmaya başladı.Ne kadar büyüdüğümüzden bahsetti ve eşinden kahve istedi... Dahası da var, birde gülüşmeler,konuşmalar…siz bizim keyfi görün,hafif rüzgarla beraber bizde bastık kahkaları...O özendiğimiz Sezen hanımların evi bizim evimiz olmuştu.Her sabah müziklerle uyanıp kahvaltıyı bahçede yapan,kızı ve ailesi ile sohbet eden bir adama dönüşmüştü Ömer bey …O kadar enerji dolmuştuk ki,yapraklarımız bile daha da canlandı. Bir rüyamı diye düşünmeden edemez olduk. Ne de olsa hayalini kurduğumuz bahar havasında bir eve dönüşmüştü her şey. Bir taraftan da korku vardı. Ya Ömer fiziksel olarak eski haline döndüğünde ruhu da eskiye dönerse diye… Evet beklenen gün geldi. Doktor aradı ve çıktılar… Tekrar on beş günlük sessiz bekleyişten sonra koltuk değneği ile geldi. Yürüye biliyordu…Günler geçti,bu arada sürekli uyudu ve dinlendi.Merak ettiğimiz sorunun cevabı ne olacaktı,Ömer yine çalışma masasına oturdu.Kaldığı yerden hayatına devam edecek derken,işini çabucak halletti.Koltuk değneği ile sendeleye sendeleye zorla bahçe masasına
oturdu.Sanki bizden özür dilercesine uzunca bize baktı.Sonra o gür sesiyle “Duygu, kahve yap da içelim.”dedi. Birbirleri ile yeni rast gelmiş eski iki dost gibi başladılar karı koca sohbete…Bizde onları yeni tanıdık.Aslında işkolik baba,esprili bir adammış.”Duygu, dedi Ömer Bey, yaz tatiline az kaldı,bizim için bir otel ayarlayalım da tatile gidelim” dedi.Duygunun yüzündeki mutluluğun tarifi yoktu.Bir insana gülümseme bu kadar mı yakışırdı.İki kardeş başladık yorumlara ve dedik ki, insanlarda hayatta ikinci kez kendilerinden de doğabiliyorlarmış .Ne de olsa ilk kez bir anneden daha sonrada kendilerinden…