Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
Huzursuzluk’tan Doğan Demokrasi Kültürü

Huzursuzluk’tan Doğan Demokrasi Kültürü

Edebiyat 31 Ocak 2025 23:38 - Okunma sayısı: 217

Prof. Dr. Namık Kemal Şahbaz

Kurmaca metinler, yazınsal metinlerin genel özelliği olduğu üzere insana dair olgulardan kurulmuş metinlerdir. Bu metinlerde amaç, insanın yaşadığı ya da yaşayabileceği herhangi bir şeyi merak unsurlarıyla canlandıran güzellik duygusunu ihmal etmeden yeniden insanlara sunmak olmalıdır. Yeniden anlatım, görece gerçek dünyadan izler taşımakla birlikte birebir gerçek dünyanın kendisi değildir. Kurmaca metinde, gerçek dünyadaki unsurlar, yorumlayanın görüş noktasından, kendini var eden bütün özelliklerden aldığı güçle yeniden yorumlanır.

Kurmaca metinlerin arasında en popüler ve işlevsel olanı hiç kuşkusuz romanlardır. Bu yazıda, bir kurmaca metin türü olarak Huzursuzluk romanı üzerine çözümleme yapılacaktır.

Huzursuzluk romanı, Zülfü Livaneli’nin Ocak 2017 yılında yayımladığı bir eserdir. Kitabın kapağında 500.000 adet yazıyor ve yayınevinin iç kapağa düştüğü “Her 2000 adet bir baskı olarak kabul edilmektedir.” notuna dayanarak elimdeki eserin 250. baskı olduğu tespitini yapıyorum.

Yazarın kendi internet sitesinden eserin kapağına göz attığımızda yayınevlerinin kendilerine has bir kapak tasarımının olduğu; kimi yayınevinin dış kapakta, sadece “Livaneli” adını kimi yayınevinin ise, “Zülfü Livaneli” adını kullandığı görüyoruz. Doğan Kitap Yayınevi dış kapakta Livaneli adını kullanırken iç kapakta Ömer Zülfü Livaneli adını kullanmıştır. Bu tutarsızlık elbette eserlerin değerine ve değerlendiriliş ölçütüne dâhil değildir. Edebiyat tarihi açısından bir tutarlılığın olması beklenir.

Eser iki bölüm hâlinde kurgulanmıştır: 1) Hüseyin’e yolculuk, 2) Meleknaz’a yolculuk. Temelde platonik bir aşk kurgusunda yolculuklar, birlikteliğin bir simgesi olarak görünse de yakınlaştıkça ayrılan bir yolun iki figürü olarak karşımıza çıkar Hüseyin ve Meleknaz.

Kurmaca kırık olgu kuruluşuyla aktarılmıştı. Romanda baş karakter Hüseyin, çocukluğu dini eğitimle geçmiş, zeki, Mardin'de yaşamını sürdüren bir genç iken belki de içindeki merhametin (?!) içgüdüsüyle âşık olduğu Suriyeli Ezidi göçmen kızı Meleknaz'a tutulmuştur. Meleknaz onun için bir saplantı hâline (karasevda) gelmiştir. Nişanlısı Safiye'den ayrılıp âmâ bir bebeğiyle mülteci kampında yaşam mücadelesi veren Meleknaz'ı ailesiyle yaşadığı eve getirir. İlk başlarda her şey yolunda giderken kızın Ezidi (Yezidi) olduğunun anlaşılmasıyla her şey alt üst olur. Sadece Hüseyin'in ailesi değil, radikal dinciler de bu birlikteliğe karşıdır. Kızın evden uzaklaşması için Ezidiler için haram/günah olan her şey, evin girişinde kızı karşılar. Marullar, mavi kapı... kadın içeri dahi girmez. Hüseyin kızı İstanbul'da askerlik arkadaşına gönderir. Kendi de işlerini halledip İstanbul’a gidecektir. Fakat İŞİD'çi bir genç tarafından silahla vurulur. Ölümden döner, ağabeylerinin ısrarıyla Amerika'ya gider. Orada anti-Müslüman bir ırkçı grup tarafından bıçaklanarak öldürülür. İstanbul'da bir evde çalışan Meleknaz'ın bebeği de yetiştirme yurduna verilmiştir.

Eserde, ana kurgu, kırık olgu kuruluşuyla verilir. Eserde ana anlatıcı konumundaki İbrahim, Hüseyin'in çocukluk arkadaşıdır. İstanbul'da gazetecidir. Bir haberde çocukluk arkadaşının gazetedeki ölüm haberine bağlı olarak Mardin'e yolcuğu başlatır. İbrahim'in ifadesi şu şekildedir: "Bir kişinin adı Hüseyin Yılmaz'sa, Mardin'de doğmuşsa, 32 yaşındaysa, çocukluk arkadaşım Hüseyin'den başkası olamazdı bu..." (s.20)

Yukarıdaki kurgu, bu yolcukta öğrenilmiştir. Anlatıcı, kendisine anlatılanların aktarıcısıdır. Eserde, görünürde platonik bir aşk kurmacası aracılığıyla pek çok toplumsal konuya parmak basılmaktadır. Roman, İbrahim ve ailesinin yaşadığı iç çatışmalar etrafında şekillenir. İbrahim, modern eğitim anlayışıyla geleneksel toplum yapısı arasında sıkışmıştır. Meryem ise toplumun kadınlara biçtiği rollere karşı çıkmaya çalışırken, kendi kimliğini bulma mücadelesi verir. Hasan ise ailesinin yaşadığı huzursuzluklardan etkilenir ve kendi yolunu bulmaya çalışır.

Hikâye, Mardin'in tarihi ve kültürel dokusu içinde, bölgenin siyasi ve sosyal sorunlarına da değinir. Terör, göç, inanç çatışmaları ve kimlik bunalımları romanın görünen temel temalarındandır. Romanda gerçeklikten beslenen ayrıntılı konuları: 1) Kimlik Arayışı: Bireylerin toplumsal baskılar karşısında kendi benliklerini bulma çabaları. 2) Toplumsal Huzursuzluk: Bölgenin siyasi ve sosyal sorunlarının bireyler üzerindeki etkisi. Ezidilere bakış, mülteci sorunu, İŞİD… gibi. 3) Doğu-Batı Çatışması: Modernite ile gelenek arasındaki gerilim, şeklinde belirlerken bütün kurgunun bir demokrasi kültürü geliştirmek üzere inşa edildiğini söyleyebiliriz. Aslında eserin yazılış amacını anlatıcı, İbrahim'in ağzından şu şekilde verir:

"Yaza yaza sonunda bu kitabı neden yazdığımı da buluyorum: Derdim, olanları dünya âleme duyurmak falan değil, insanları bakın neler oluyor bu dünyada diye sarsmak da değil, bunların hepsini Angelina Jolieler benden kat kat iyi yapıyor. Ben sadece kendimi tedavi etmek için yazıyorum, insan denilen yaratıkların arasında yaşama gücünü tekrar bulabilmek için. Daha doğrusu öyle sanıyorum. İnsanları pençesine almış, çöl hecinleri gibi hepimizin ağzını kan içinde bırakan "harese"den kurtulmak için yazıyorum ve zaman zaman kendimi şu sözü tekrarlarken yakalıyorum: "Ben bir insandım!" (s.110-111).

Roman içinde birbirinden farklı inanç ve kültürel formlar barındıran ortamlarda yetişen kişilerin birbirlerini sevmeleri demokrasi kültüründe hoşgörü ve çoğulculuk ilkesini belirginleştirmek içindir:

“Meleknaz mı? Suriyeli mi o kız? diye soruyorum pekiştirmek isteyerek. Evet diyor Aysel, zaten sığınmacı kampında tanımış onu, hayatına mal olacağını bilmeden de ona deli gibi...

Küçük bir hıçkırık sesini titrettiği için susuyor Aysel. Âşık olmuş diye tamamlıyorum cümlesini. Hayır diyor içinden yükselen bir isyan duygusuyla, iblise âşık olunur mu hiç, o kız onun aklını başından aldı, kimbilir hangi büyülerle onu kandırdı, eski nişanlısını terk edecek, ailesini karşısına alacak hâle getirdi” (s. 25).

Sadece farklı kültürden beslenen bireylerin birlikteliği değil, yaşanan şehirlerdeki toplumsal hoşgörü romanda özlem duyulan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da demokrasi kültüründe özgürlük ve hoşgörünün etkin olması çabasıdır. Bunun olmadığı yerde toplumsal çöküşün ipuçları da verilir:

“Çarşıda, okulda, kadim Süryani, Müslüman, Yahudi, Mecusi, Zerdüşt, herkesin ahbaplık ettiği, birbirinin kutsal günlerini kutladığı şölen günleri... Ama şimdi iyice içine kapanmış, sertleşmiş öfkeli bir İslam'ın gölgesi altında kararan bir şehir” (s.28).

Demokrasi kültürü, bir toplumda demokratik değerlerin, ilkelerin ve uygulamaların benimsenmesi, içselleştirilmesi ve yaşam tarzı hâline getirilmesi anlamına gelir. Bu kültür, bireylerin ve toplumun demokrasiye inanmasını, demokratik hak ve sorumluluklarını bilmesini ve bunları günlük yaşamda uygulamasını ifade eder. Demokrasi kültürü, eşitlik, özgürlük, hoşgörü, çoğulculuk, katılımcılık, sorumluluk, hukukun üstünlüğü gibi evrensel ilkeler temelinde gelişir. Dolayısıyla sadece siyasal sistemle sınırlı değildir; aynı zamanda toplumsal ilişkilerde, eğitimde, iş yaşamında ve günlük hayatta da kendini gösterir. Bu kültürün gelişmesi, demokratik bir toplumun sağlıklı işleyebilmesi için hayati öneme sahiptir.

Sonuç olarak demokrasi kültürünün yerleşmesinde kurmaca metinlerin önemli bir rolü vardır. Bu metinler bireylerin düşünsel ve toplumsal özgürlüklerini geliştiren, farklı bakış açılarını anlamalarına olanak tanıyan bir alan sunar. Kurmaca eserler, toplumsal normlara, adalet anlayışlarına ve insan haklarına dair tartışmaları kurgusal bir çerçevede işleyerek, okuyucuların duygudaşlık kurmalarını ve eleştirel düşünmelerini teşvik eder. Bu metinler, bireylerin farklı görüşleri değerlendirme yetisini artırarak demokratik değerlerin gelişmesine katkıda bulunur. Ayrıca, kurmaca eserlerdeki karakterlerin yaşadığı çatışmalar, seçimler ve sorumluluklar, bireylerin toplumda aktif bir rol üstlenmelerinin gerekliliğini vurgular ve bu da demokrasi kültürünün güçlenmesine yardımcı olur. Bu bağlamda, Huzursuzluk, sadece eğlencelik bir içerik değil, aynı zamanda demokratik değerlerin pekişmesinde önemli bir işlev üstlenmiştir.

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Edebiyat
Hayat kısa, Üvercinka uçuyor...

Edebiyat01 Şubat 2025 12:35

Hayat kısa, Üvercinka uçuyor...

Güdülme veya aptallık Kendini Nasıl Üretir?

Edebiyat30 Ocak 2025 20:02

Güdülme veya aptallık Kendini Nasıl Üretir?

Öykü: Yüreğim Enkaz Şimdi 3

Edebiyat29 Ocak 2025 11:28

Öykü: Yüreğim Enkaz Şimdi 3

Sonsuzluk Sokaklarında Bir Rüya

Edebiyat28 Ocak 2025 23:35

Sonsuzluk Sokaklarında Bir Rüya

Kurtuluş

Edebiyat26 Ocak 2025 13:46

Kurtuluş

Aynalar

Edebiyat26 Ocak 2025 13:41

Aynalar

Kökler

Edebiyat26 Ocak 2025 13:15

Kökler

AYNI MEKÂNDA KALAS KIZILCIK COP

Edebiyat25 Ocak 2025 22:32

AYNI MEKÂNDA KALAS KIZILCIK COP

YÜREĞİM ENKAZ ŞİMDİ (2)

Edebiyat23 Ocak 2025 22:12

YÜREĞİM ENKAZ ŞİMDİ (2)

CAN KIRIKLARI

Edebiyat23 Ocak 2025 01:13

CAN KIRIKLARI