Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
Milli Eğitim Akademilerinin Misyonu ve Görevleri Üzerine Düşünceler

Milli Eğitim Akademilerinin Misyonu ve Görevleri Üzerine Düşünceler

Eğitim Bilimleri 26 Ocak 2025 13:42 - Okunma sayısı: 107

Prof. Dr. Burhanettin DÖNMEZ ve Uğur ÖZEREN

Milli Eğitim Akademilerinin Misyonu ve Görevleri Üzerine Düşünceler

Uğur Özeren: Sayın Prof.Dr. Burhanettin Dönmez, kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Kısaca öğretim üyesiyim. Çok kısa olduysa, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Planlaması Bölümü mezunuyum, Eğitim yönetimi alanında yüksek lisans ve doktora yaptım. Öğrencilik yıllarımdan başlayarak 10 yıl kadar MEB’de çalıştım. 37 yıldır öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Şu anda Başkent Üniversitesindeyim. Enstitü Müdürlüğü, Dekanlık, EFDEK başkanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı gibi çeşitli idari görevlerde bulundum. Makaleler, kitaplar yazdım, konferanslar verdim, çok sayıda öğrenci yetiştirdim ve yetiştirmeye devam ediyorum.

Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Burhanettin Dönmez, Eğitim yöneticilerinin hizmet öncesinde ve hizmet içinde yetiştirilmeleri için geçmiş yıllarda yapılan faaliyetler nelerdi? Bu çalışmalar için üniversitelerimizin hangi bölümleri hizmet vermiştir?

Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Bu faaliyetleri tek tek saymak mümkün olmamakla birlikte genel olarak Millî Eğitim Bakanlığı’nın eğitim yöneticilerinin yetiştirilmesi işini bugüne kadar yeterince önemsemediğini söyleyebiliriz. Bugün de önemsediğini söylemek mümkün değildir. Eğitim yöneticilerinin yetiştirilmesi ile ilgili olarak 14. Millî Eğitim Şûrası başta olmak üzere bazı Milli Eğitim Şûralarında alınan kararlar hayata geçirilememiştir. Bakanlık üst düzey yöneticileri genellikle siyasi tercihlerle belirlenmekte, hatta daha fazla kişiye menfaat sağlamak amacı ile iki yılını dolduran yöneticiler görevden alınarak yerine yeterliğine bakılmaksızın yenileri atanmaktadır. Son yıllarda MEB’de bu durum kanıksanmış, mutat bir uygulama haline gelmiştir. “Havuz” olarak adlandırılan, görevden alınan yöneticilerden oluşan bir küskünler ordusu oluşturulmuştur. Bu durum ciddi anlamda bir entropi yaratmaktadır.

Okul yöneticiliği ise öğretmenliğin ek görevi olarak görülmektedir. Bu durum devam etmektedir. Adet yerini bulsun türünden yapılan yasa ve yönetmelikleri ezberletmekten ibaret hizmet içi eğitim etkinlikleri devam ediyor. Bunu nerede yaparsanız yapın sonuç aynı olacaktır. Şimdi akademi adı altında yapmak istiyorlar.

Bazı hizmet içi eğitim etkinliklerinde üniversitelerden öğretim elemanı görevlendirmektedirler. Bunlar da genellikle aynı üniversiteler ve aynı kişiler olmaktadır. Öğretim üyelerinin uzmanlık alanları ve yetkinliklerinden ziyade ideolojik ve politik yakınlık öne çıkmaktadır. Örneğin okul güvenliği ile ilgili bir hizmet içi eğitim etkinliğinde iktisat fakültesinden bir öğretim üyesinin görevlendirildiğini gördüğümde şaşırmıştım. Buna benzer çok sayıda örnek vermek mümkündür. Doğal olarak eğitim yöneticilerinin yetiştirilmesi konusunda üniversitelerin eğitim bilimleri bölümleri ile eğitim yönetimi alanındaki öğretim üyeleri ile işbirliği yapmaları beklenir.

Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Burhanettin Dönmez, eğitim ve okul yöneticilerinin eğitimi ve yetiştirilmeleri konusunda Milli eğitim bakanlığı ve Üniversiteler arasında bağlar nerelerde kopmuştur? Bu durum nasıl sonuçlar ortaya çıkarmıştır?

Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Millî Eğitim Bakanlığı ile üniversiteler arasındaki bağ kopmamıştır. Hep zayıf bir bağ olmuştur. Bu bağ, genellikle iktidarın tercih ettiği üniversiteler ve akademisyenler aracılığı ile sürdürülmeye çalışılmıştır. Sorun bu ilişkinin zayıf olmasıdır. Çağın gereği olarak bu ilişkinin olması gerektiğini bildikleri için bu bağı bugüne kadar tamamen koparmaya cesaret edememişlerdir. Günümüzde ise üniversiteleri yok sayan, verdikleri diplomaları, yüksek lisans ve doktora derecelerini önemsemeyen bir anlayışla; adeta bilim karşıtı bir tavırla yollarına devam etmektedirler. Bu durumun hayra alamet olmadığı açıktır. Çağdaş bir ülkede iktidarların bilimin yol göstericiliğinden yararlanmaları gerekir. İktidarın ve yürütmenin gücü karşısında akademik özerkliğin bir anlamı kalmamaktadır. Uygulamaya dönüştürülemeyen, sorunların çözümüne katkıda bulunmayan, kullanılmayan bilgi boşa emektir. Türkiye kaynaklarını etkili bir biçimde kullanmak zorunda olan azgelişmiş bir ülkedir. Bilim için bilim yapacak lükse sahip değiliz. Eğitim alanında mevcut insangücü kaynaklarından etkili bir biçimde yararlanmak amacı ile gerekli eşgüdümü sağlaması gereken kurumlar MEB ve YÖK, görevlerini yerine getiremiyor. YÖK adeta paralize olmuş bir durumdadır. Üniversitelerin sorunları maalesef bugüne kadar YÖK başkanlarının ikbâli ve istikbâli ekseninde çözülmeye çalışılmıştır. Kurumsal amaçlar bireysel amaçların gerisinde kalmaktadır.

Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Burhanettin Dönmez; yeni Öğretmenlik Mesleği Kanunu 01 Ocak 2025 tarihinde yürürlüğe girdi. Millî Eğitim Akademisinin amacı öğretmen ve yönetici yetiştirmek olarak ifade edilmektedir. Bakanlık bu yapılanma ile hizmet içi eğitim dışında nasıl bir amaç gütmektedir?

Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Bakanlığın hizmet içi eğitim dışında bir amaç gütmesi makul ve meşru değildir. Her bakanlık gibi MEB’in de kendi personelinin gelişimini sağlamak amacı ile öğretmenlere ve yöneticilere çeşitli hizmet içi eğitim programları düzenlemeleri normaldir. Bunu nerede ve hangi adla yaptığının bir önemi yoktur. Akademi son yıllarda içi boşaltılan bir kavramdır. Akademik dereceye götürmeyen, özerkliği olmayan bir akademi olmaz. Bakanlık hizmet içi eğitim dairesini genel müdürlüğe dönüştürdü, hizmet içi eğitim enstitüleri açtı, şimdi de akademi açıyor. Şahtı şahbaz oldu. Önemli olan zarf değil mazruftur. Kamu kurumlarındaki bu hormonlu büyüme ve büyük görünme isteği; imaj yaratma çabası hastalık boyutlarına ulaşmıştır.

Nasıl bir amaç gütmektedir deyince amaç yasada ifade edilmiş, fakat sanırım sizin de sorduğunuz örtük amaç, yoksa Bakanlığın ilgili genel müdürlüğü hizmet içi eğitim yapacaksa elini tutan mı ya da yolunu kesen mi vardı, yapsaydı? Tabii ki burada dışa vurulmayan niyetine bakmak gerekir. Öncelikle dikkati çeken şey öğretmen seçme ve atama konusunda yetkinin akademiye verilmiş olması siyasi tercihlerin daha etkili olacağını düşündürmektedir. Zira mülakatlarla ilgili yolsuzluklar ve usulsüzlükler ayyuka çıktı, fakat duyan yok. Burada bir parantez açmak istiyorum. Bakanlık siyasi saikler ile eğitim fakülteleri dahil üniversitelerin verdiği formasyonu yok sayarak mevcut öğretmen sayısına ulaşan “atanamayan öğretmen” sorununu görmezden geliyor ve artık bir işe yaramadığına göre formasyon almanıza gerek yok, daha önce alanlara sizin formasyonunuz da bir işe yaramıyor; bir başka deyişle siz artık öğretmen değilsiniz demek suretiyle “atanamayan öğretmen “ sorununu da çözmüş oluyor. Oysa YÖK’ün kararı ile bütün üniversiteler isteyen herkese formasyon vermeye devam ediyor. YÖK ise bu durumu seyretmekle yetiniyor. Öğrencilerin işe yaramadığını görüp pedagojik formasyon almaktan vazgeçmelerini bekliyor. Böylece çok ciddi bir sorun haline gelmiş olan “atanamayan öğretmen” sorununu da el birliği ile çözmüş oluyorlar. Artık mevcut öğretmen sayısına ulaşan “atanamayan öğretmenler” kendi dertlerine yansınlar.

İkinci bir nokta da kadrolaşma olarak ifade edilebilir. Yeni kadroların tahsis edilmesi, bürokratların akademide ders vermek istemeleri tabiri caizse “okumadan alim, çalışmadan zengin olma hevesi” olarak ifade edilebilir. Tabii ki, üniversitelerden öğretim üyeleri de görevlendirilebilir, bu daha önce de mümkündü fakat şimdi durum farklı. Üniversiteyi yok sayan, eğitim fakültelerini işlevsiz hale getirmeyi amaçlayan bu anlayış karşısında öğretim üyelerinin görev kabul etmesi Stockholm sendromu ya da türkçesi ile kurbanın kasabın bıçağını yalamasıdır. Bu uygulama Bakanlığın üniversite ile bağını tamamen koparma isteğini ifşa etmesidir. Bu gönüllü kurbanlar da olmasa zaten bağ kopmuş durumdadır.

Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Burhanettin Dönmez, Millî Eğitim Akademisinde kadroların oluşturulma kriterleri nelerdir? Oluşturulan yapı, Ülkemiz için gelecek vizyonu ve eğitim politikaları oluşturabilir mi?

Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Milli Eğitim Akademisinde kadroları oluşturma kriterleri de yasada yer almaktadır. Yasa çıkmadan önce Bakanın bir televizyon programında “akademide görevlendirilenlere dekan maaşı verilecek” şeklindeki ifadesi trajikomik ve niyeti ortaya koyan bir açıklamadır. Kısaca Akademinin Bakanlık içinden ya da dışından birilerine kadro ve gelir sağlama yolu olarak görüldüğü izlenimi yaratılmaktadır. Bu şekilde oluşturulan bir kadro ile ileriye dönük olarak yapılacak olan her şey ister istemez şüpheyle ve kaygı ile izlenecektir. Oluşturulan bu kadronun zamanla kemikleşmesi ve tek tipleşmesi ülkeye telafisi mümkün olmayan zararlar verecektir. Benzer durumlar geçmişte yaşanmıştır. İktidarın değişmesi halinde yaşanacakların tahmin edilmesi hiçte zor değildir. Adalet ve liyakat esas olmadığı sürece eğitimin özünde yer alan sorunları çözmek mümkün değildir. Maalesef bazı Bakanlar okulu değil, merkez örgütünü yönetmeyi Bakanlık sanıyorlar ve çözdüklerinden daha fazla sorun yaratıyorlar. Daha kötüsü kendileri göremediklerinde sorunu yok sanmalarıdır.

Uğur Özeren: Sayın Prof. Ülkemizde akademi adını taşıyan kaç kurum vardır? Bu kurumların oluşumu açıldıkları kurumların verdiği hizmetlerin ve kurumsal sistemin iyileşmesi için nasıl katkı sunarlar?

Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Ülkemizde akademi adını taşıyan kaç kurum olduğunu bilmem mümkün değil fakat son yıllarda böyle bir modanın olduğunu görüyorum. İlk aklıma gelenler Adalet Akademisi ve Diyanet Akademisi, işte son olarak Milli Eğitim Akademisi kuruldu. Tekrar söylemek gerekirse bal demekle ağız tatlanmaz, akademi demekle akademi olmaz. Akademi akademisyenlerle olur. Akademi özerklik gerektirir. Akademide araştırma ve yayın yapmak gerekir. 3-4 dönem eğitim veriyorsanız bu bir kurs ya da seminer değildir, akademik bir dereceye götürmesi gerekir. Lakin mevzuata göre üniversite dışında akademik derece vermek mümkün değildir. Mümkün değildir diyorum ama bu gidişle sanırım o da olacak. Ülkemizde her kurum kendi işini yapmaktan çok başka kurumların işini yapmaya hevesleniyor. Bürokratlar üniversite dışında doçent unvanı alıyor ve kullanıyor. Eğitim sisteminden söz ediyoruz, sistemde aynı işi yapan birden fazla birim olmaz. Burun birazda ben göreceğim, kulak biraz da ben koklayacağım diyemez. Bu patolojik bir durumdur. Kurumlar kendi amaçlarına odaklanmalı ve görevlerini daha nitelikli bir biçimde yapmaya çalışmalıdır. Üniversiteler bu ülkenin ortak değeridir. İcracı birimler üniversitelerin araştırmalarından, bilimsel bulgularından yararlanırlar. MEB’in üniversiteleri yok sayma; verdiği eğitimi, diplomaları değersizleştirme lüksü olamaz. Umarım kısa sürede bu hastalıktan kurtulurlar.

Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Burhanettin Dönmez; ülkemizde yükseköğretim Anayasa ve 2547 sayılı kanun çerçevesinde üniversitelerde yapılır. Kamu kurumlarının üniversite dışında akademik dereceye götüren bir eğitim ve diploma vermeleri kanuna uygun mudur? Bu durum nasıl olumsuzlukları beraberinde getirir?

Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Evet, daha önce de söyledim, üniversite dışında dereceye götüren bir eğitim vermeleri mevzuata aykırı fakat hukukçuların yasaya karşı hile olarak adlandırdıkları bir durum söz konusu. Şöyle ki; Bakanlık akademik derece öğretmenin ne işine yarayacak akademisyen mi olacak, akademisyen olacaksa gitsin yüksek lisans, doktora yapsın, değilse biz zaten Öğretmenlik Mesleği Kanunu ile uzman öğretmenlere doktora yapmış kadar, başöğretmenlere iki doktora yapmış kadar imkan sağlıyoruz, sertifika değil de diploma olursa başınız göğe mi değecek demek istiyor. Ayrıca, üniversitenin verdiği akademik dereceleri biz dikkate almıyoruz, üniversite de bizim verdiğimiz uzman öğretmen, başöğretmen derecelerini dikkate almıyor demek istiyorlar. Kısaca Bakanlık öğretmenlerin ve eğitim yöneticilerinin üniversiteyle, bilimle bağını koparmak için her türlü hileye başvuruyor ve yeterliğe değil kıdeme dayalı bir sistem kurmaya çalışıyor. Bu niteliğin geliştirilmesine ket vuran, eğitim sisteminin geleceğini karartan bir gelişmedir. Olumlu bir tarafının olduğunu söylemek mümkün değildir.

Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Burhanettin Dönmez, değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için hem Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi ailesi adına hem de okuyucularımız adına çok teşekkür ederiz.

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Eğitim Bilimleri
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nin Anlamı 1

Eğitim Bilimleri24 Ocak 2025 11:57

“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nin Anlamı 1

Selim İleri'nin Düşündürdükleri 1 Tanzimattan 12 Eylül'e Aydınlanmanın Öğretmenleri

Eğitim Bilimleri15 Ocak 2025 10:26

Selim İleri'nin Düşündürdükleri 1 Tanzimattan 12 Eylül'e Aydınlanmanın Öğretmenleri

MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM

Eğitim Bilimleri15 Ocak 2025 01:34

MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM

Eğitim (Kendini Bulma) Yolculuğu

Eğitim Bilimleri14 Ocak 2025 20:21

Eğitim (Kendini Bulma) Yolculuğu

MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİMİZDEKİ MERKEZİ SINAVLAR

Eğitim Bilimleri12 Ocak 2025 23:43

MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİMİZDEKİ MERKEZİ SINAVLAR

ÖĞRETMEN AKADEMİSİ: NİTELİKLİ ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEK İÇİN TEHDİT Mİ, FIRSAT MI?

Eğitim Bilimleri29 Aralık 2024 14:32

ÖĞRETMEN AKADEMİSİ: NİTELİKLİ ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEK İÇİN TEHDİT Mİ, FIRSAT MI?

DOGMATİK DÜŞÜNCE VE EĞİTİM

Eğitim Bilimleri20 Aralık 2024 16:28

DOGMATİK DÜŞÜNCE VE EĞİTİM

EĞİTİM KAMPÜSÜ OKULLARI

Eğitim Bilimleri17 Kasım 2024 19:20

EĞİTİM KAMPÜSÜ OKULLARI

Kasım Ara Dönem Önerileri

Eğitim Bilimleri05 Kasım 2024 20:23

Kasım Ara Dönem Önerileri

Gelecekte Eğitim Sistemine Yönelik Stratejiler ve Öneriler-2

Eğitim Bilimleri01 Kasım 2024 14:01

Gelecekte Eğitim Sistemine Yönelik Stratejiler ve Öneriler-2