Özgürlük Üzerine
H.G: Bugün yaşananlar çerçevesinde demokrasi konusunda ne düşünüyorsunuz?
M.B: Demokrasi demos’un yani halkın yönetimi olarak anlaşılacaksa eğer –ki böyle anlaşılıyor- bu halkın ne veya kim olduğu doğru bir şekilde belirlenmelidir. Çünkü demokrasi sorunu politikanın temel konularındandır. Politik birlik anlamında politikanın inşa edilmesi bu birliğin temel unsurlarını ve bu unsurların birbirleri ile ilişkilerini belirlemeyi esas kılmaktadır. Bu çerçevede politikanın aktörleri olan kişiler bir eylemlilik alanında kendilerini var ederler. Bu kişilerin politikayı kurumsal bir temelde inşa ederken kendilerini ortaya koyuş biçimleri yönetimin ve yönetimin temel kurumlarının yapısını belirledikleri görülür. Buna göre politikayı inşa edenlerin veya yönetimi ellerinde bulunduranların kim olduğu önem kazanmaktadır. Bu kişiler eğer belli amaçlar etrafında bütünleşmiş bir grubun üyeleri olarak hareket ediyorlarsa hareket ettikleri ilkeler önem kazanmaktadır. Çünkü yönetim biçimi buna göre belirginleşir. Geniş bir zeminde bir katılımın sağlandığı yönetimler bizi demokrasiye, yani halkın yönetimine götürecektir. Çünkü en geniş anlamda yönetime katılımı ifade eden zemin halktır. İşte bu halkın bilgi, birikim ve katılımı ile şekillenecek yönetim biçimidir demokrasi. Bu yüzden halkın yapısı (yönetmeye eğilim, istek ve çaba ile şekillenecek yapısı) önemli görünüyor. En basitinden en karmaşığına kadar yönetimsel sorumluluk halkın her üyesinin üstlenmesi gereken bir yükümlülüktür. Bu temelde şekillenecek halkın yönetimi demokrasi olacaktır. Ben buna “çok’un demokrasisi” diyorum. İşte bu çok’un kendini var etmesi politikanın zemini, yani demokrasidir.
H.G: Demokrasi ile özgürlük arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır?
M.B: Özgürlük politik birliğin hem temeli hem de teminatıdır! Eğer özgür kişilerin yetişmesine yönelik kurumsal bir düzenleme yoksa orada politikanın zemini sağlamlaşamaz, sağlam kalamaz. Burada ortaya çıkacak yönetim biçimi -eğer hala bir yönetimden söz edilebilirse- artık politik birlikten uzaklaşan ve zor ile idare edilen bir yönetim biçimi olur. Burada halkın yönetime katılması neredeyse mümkün değildir. Çünkü halkın katılımından korkulduğundan çeşitli önlemler ile halkın önüne “bariyerler” çekilir. Belki halkın içinden gelenlerdir yönetimde olanlar, ancak en büyük düşmanlık içinden çıktıkları halka karşıdır. Halkı bir kitle ruhuyla idare etmeye, halkın bilinçlenmesinin önüne engeller koymaya çalışırlar. Ancak ilgi, bilgi ve eylem kimsenin tekelinde olmadığı için halkın yönetimsel bir bilince, bir birlikte yaşama zemininin inşasına yönelmesine hiçbir şekilde engel olunamaz. Bu yüzden özgürlük sağlam ve doğru bir yaşamın vazgeçilmezidir. Bu özgürlük de başkasının, başkalarının kendilerini var etmesinin bilgisi ile birlikte giden bir özgürlüktür. Bir anlamda başkasının, başkalarının sorumluluğunun bilincidir bu. Kişilerin kendilerini başkalarıyla birlikte gerçekleştirdiği bu özgürlük, bu “çok” zemininde demokrasi yeşerecektir. Çok’un kendini başkasına sorumluluk ile özgürce var ettiği bir demokrasidir burada söz konusu olan!
H.G: “Demokratik bir toplum” ifadesi sizce ne ifade etmektedir?
M.B: Yukarıda demokratik bir toplumun zemininin nasıl olması gerektiği ile ilgili bir belirleme yapmış olduk. Demokratik bir toplum, toplumu var eden bütün unsurlar (kişiler, eylemler, kurumlar vs.) ile var olabilir. Bütün bunlar içinde en önemli unsur kişidir. Çünkü toplum kişiler tarafından eylemle, kurumsal bir zeminde inşa edilir. Bu kişiler kendilerini var eden (etnik, dinsel, dilsel vs.) her şey ile toplumu oluşturduklarında, hayata ait olan çok’u toplumsal bütüne kattıklarında o toplum demokratik bir toplum olur. Bu çok’un kendini var kıldığı yerde toplum bir dayanışma ruhu ile hayat bulur. Burada kişilerin çok’u hayatın çok’u ile uyumlu bir şekilde gider. Başkası, başkaları ile var edilen çok’un demokrasisi hayata en uygun politik yaşamdır.