PAVYON
Gece, şehrin sokaklarını aydınlatan neon ışıklarının altında, kalabalık bir mekânın kapısından içeri adım atan İsmail, gözleriyle ortamı taradı. Masalar, çeşitli gruplarla doluydu; kahkahalar ve hafif müzik sesi havada dans ediyordu. Her masanın üzerinde parıldayan şişeler ve yan yana dizilmiş mumlar, bu geceye dair şeylerin işaretini veriyordu. Ortamda alkolün etkisiyle neşelenecek, bazen de hüzünlenecek insanların varlığı hissediliyordu.
Işıklar altında, Yasemin akşamı hangi masada geçireceğini düşünüyordu. Bugün Cuma, bu yüzden çok insan olur diye geçirdi aklından. Mekânı radar gibi taradı; dolu masaya oturması gerekiyordu. Çünkü işveren onu burada boşuna tutmuyordu. Köşede, şık giyimli İsmail tek başına oturmuştu. Üzerindeki kaliteli takım elbise, kendine duyduğu güveni yansıtıyordu. Elindeki kadehle, gözleri kalabalığın arasında kaybolmuştu. Diğer tarafta ise Cemil, salaş giyimiyle orada öyle oturuyordu. Dağınık saçları ve yıpranmış tişörtü, içindeki enerjiyi başka türlü dışarıya yansıtıyordu. Yasemin, kararını şık giyimli İsmail’den yana vermişken, Cemil’in daveti geldi. O kararını şık giyimli insan noktasında kullandığından, İsmail’e doğru yöneldi.
İsmail, gözlerini dans eden kalabalığa çevirmişken tam o sırada masasına gelen sarışın Yasemin’in gözleriyle karşılaştı. Yasemin, kıvırcık saçları ve dolgun vücut hatlarıyla ben buradayım diyordu adeta. İsmail, Yasemin’e doğru yönelerek, “Merhaba, benim adım İsmail,” dedi ve onun elini nazikçe tuttu. Yasemin, bu yakınlıktan rahatsız olmuş gibi geri çekildi; içinde huzursuzluk vardı. Alkolün etkisi altında insanların sıcak davranışları, aslında derin bir boşluk hissettiklerinin yansımasıydı."
Yasemin, İsmail'in derin düşüncelere dalmış yüzünü seyrederken, “Biliyor musun, bazen içimizi dökmek için birine ihtiyaç duyarız. Ama bu kişinin, başkalarının hikâyelerine tanıklık ettiği bir ortamda bulunması, içimizi dökme isteğimizi daha da derinleştiriyor olabilir,” dedi
İsmail’in ağzından bu uzun cümleden yakaladığı son sözcük oldu. “olabilir” çıktı.
Yasemin anladığını düşünerek, “Senin için durum nasıl, İsmail? Kendini burada nasıl hissediyorsun?”
İsmail, bir süre sessiz kaldı. Gözleri uzaklara dalmışken derin nefes aldı. “Bazen kendimi yalnız hissediyorum. Evliliğim bittiğinden beri her şey anlamını yitirdi. Burada, insanların hikâyelerini dinleyerek içimdeki boşluğu biraz olsun dolduruyormuşum gibi hissediyorum,” diye yanıtladı.
Yasemin, başını hafifçe eğerek dikkatle dinledi. “Hikâyenizi paylaşmak, belki de bu duygularla yüzleşmenin bir yolu olabilir. Neden bu kadar içe kapandığını düşünüyorsun?”
İsmail, bu soruya yanıt vermeden önce biraz düşündü. “Belki de korkuyorum. Kendi hikâyemi paylaşmak, zayıf olduğumu göstermek gibi hissediyorum. İnsanların beni yargılamasından korkuyorum. Ama diğer yandan da, bu yükten kurtulmak istiyorum,” dedi, sesi hafif titreyerek.
“Bu gerçekten çok insani bir duygu,” dedikten sonra Yasemin, gözleri derin düşüncelere dalarak. “Kendimizi açmak, en büyük cesareti gerektiriyor. Ama unutma, burada herkes benzer şeyler yaşıyor. Belki de senin hikâyen, bir başkasının sorununun çözümünde önemli bir adım atmasına yardımcı olabilir. Hiç düşündün mü?”
İsmail, biraz daha cesaretlenmiş görünüyordu. “Evet, belki de haklısın. Ama bazen insanların içindeki karanlığı görmek istemediğini düşünüyorum. Kendi acılarımızla yüzleşmek, başkalarının mutluluklarının gölgesinde kalmak zorunda kalmak korkutucu.”
Yasemin, cesaret verici bir ses tonuyla, “Burada herkesin bir geçmişi ya da başkalarına yaşattığı deneyimler var. Belki de bu süreçte, başka birinin hayatına dokunacak önemli ipuçlarını keşfedeceğiz,” dedi.
İsmail gülümsedi ama gözlerinde hâlâ belirsizlik vardı. “Senin hikâyen nedir peki? Belki de kendi hikâyeni paylaşarak başlayabilirsin,” dedi, Yasemin’e yönelerek.
Yasemin, bu soruya cevap vermeden önce duraksadı. “Ben de birçok şey yaşadım. Ama en çok, kendimle barışık olmanın zorluğunu çektim. Geçmişimle yüzleşmek, bazen başkalarına anlatmaktan daha zor. Ama belki de paylaşmak, bu yükü hafifletebilir,” dedi.
İsmail, “O zaman neden biz burada, birbirimize hikâyelerimizi açmıyoruz? Belki de bu gece, içimizi dökmek için en uygun zamandır,” dedi kararlı şekilde.
Yasemin, onun cesaretinden etkilenerek, “Evet, belki de. Herkes burada bir şeyler arıyor. Belki de en büyük buluş, kendimizi anlatmak ve birbirimizi dinlemekte saklıdır,” dedi.
İkisi de derin nefes alarak, içlerindeki duyguları paylaşmanın heyecanıyla dolmaya başladı. Müzik hafifçe yükseldi. Pavyonun sıcak atmosferi içinde, geçmişin yüklerinden kurtulmanın verdiği küçük mutluluk masada hakimdi. Sohbet sohbeti kovaladı. İlerleyen zamanda, masa da cep telefonu çalmaya başladı ama İsmail duymuyordu. Yasemin, “Galiba aranıyorsun,” dediğinde İsmail’in gözü telefonun ışığına kaydı. Kısa bir konuşma sonrası telefonu kapattı ve müsaade istedi. Hesabını kapattıktan sonra birlikte kalktılar. İsmail, arabasına doğru gitti. Ayakları yan yan çizmiyordu; içtiği şey ona dokunmamış gibiydi. Çok eski model arabaya binerek uzaklaşırken, Yasemin de sırtını mekânın duvarına yaslayarak sigarasını yaktı. Dumanı içine iyice çekti, sonra yukarı doğru üfledi. Salaş giyimli Cemil’de son model arabasına bindi ve gitti. “Şu insanların giyimine bak bir de arabalarına,” dedi kendi kendine.
Görünüş aldatıcıdır. Dışarıdan bakınca herkes eğleniyor gibi görünüyor ama içeride koca bir boşluk var. Geceye akmaya devam eden iç sesler, ruhlarındaki karanlıkları ve umutları birbirine bağlıyordu. .Ocak 2025
Gürel SÜRÜCÜ