Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
Başlangıç Adına Sıradanlaşmanın Kitlesel Görünümü:

Başlangıç Adına Sıradanlaşmanın Kitlesel Görünümü: "Yeni Yıl" ve Gibileri…

Fikir Yazıları 08 Ocak 2023 11:32 - Okunma sayısı: 1.709

Murat Aydın

Başlangıç Adına Sıradanlaşmanın Kitlesel Görünümü: "Yeni Yıl" ve Gibileri…

Garip değil mi, hayatın gerçekliğinin bir tokat misali karşımızda durduğu yerde ve dahası yarının, dünün bir devamı olacağının bilinmesine karşın vakti zamanın bir anını bir başlangıç olarak kabullenip temenniler dilemenin sarhoşluğunu yaşamak…

Gerçekten bir şeyin başlangıç olabilmesi ya da başlangıç olarak idrak edilebilmesinde referans nedir ya da bir şey veya durum nasıl başlangıç denilen şeye ulaşır veya başlangıç olarak kabul görür? Neresidir başlangıç, nereden itibaren başlangıçtan ya da neyin sonu olarak bir ilkten bahsedebilir? Böylesi muğlaklık içeren ancak günlük hayatın akışında hep bir şeylerin referansı olarak bitmek tükenmek bilmeyen ilkler ve ilk olmasından bahisle onlarca temenninin sığdırılmaya çalışıldığı uçsuz bucaksız bu çukur, belki de biz göremediğimiz-idrak edemediğimiz için bize öyle gelen bir şeydir; tıpkı "Godot’yu Beklemek" gibi …

Bir şeyin başlangıç olabilmesinin ölçütü, hayatın olağan akışındaki ilişkisel, ansal veya mekânsal değişimlerin vesile olduğu yüzeysel duyguların mı yoksa kişisel veya toplumsal ilişkilerde, her ne kadar idrak edilemese de gelecek adına köklü bir kırılması olması itibariyle mi kabul görmelidir? Bunun cevaplanması öylece kolay olmasa da yaşanmış veya öyle ya da böyle bir şekilde okunmuş, değerlendirilmiş, belirli çıkarımlar yapılmış geçmiş denilen an, burada referans olabilir. Ancak bu mümkünlük kendi başına bir varlık durumu değildir. Daha ziyade ilgili ana kadar olan yaşanmışlığın bir birikimi olarak başlangıç kabul edilenin itici gücü olabilir. Çünkü, başlangıç olanın anlamı, etkisi ve etkileşim boyutları tartışılabilir olmakla birlikte, toplumsal olanın ve toplumsal olarak üretilenin doğal seyrinde baskın olan değer yargısının belirleyiciliğine bağımlıdır. Bu perspektif az biraz muğlak gelebilir ancak yaşanmışlığın her döneminde yerel, ulusal veya evrensel düzlemde onlarca örneklemi içermektedir. Genel olarak yeniçağ, ortaçağ, çok partili dönem, modernleşme gibi belirli dönemsellikleri ya da cinsiyet rolleri ve cinsiyet kimliğinin inşasında, yeniden üretilmesinde olduğu gibi kişisel veya toplumsal yaşanırlığa ilişkin belleği tanımlamanın hareket noktasıdır.

Hayatın, geçmişin geleceğin seyrinde etkili olduğu, dolayısıyla patikaya bağımlılık içeren gerçekliği, belki de, yeniye dair olan başlangıcı kötürüm bırakan şeydir. Bir başka ifadeyle doğmadan ölüme mahkûm edilmiş umudun, beklentinin ölmemek adına çırpınışlarıdır. Hatta, çaresizliğin, belirsizliğin, huzursuzluk duyulan şeye karşı acizliğin dışa vurumu da olabilir. Bu açıdan başlangıç, kişisel düzeyde üstesinden gelinememiş, müdahil olunan gerçekliğin karşısındaki çaresizliğin yansıması olarak değerlendirilebilir.

Yeni bir başlangıç, yeni bir dönem ya da yeni bir yıl; adının ne olduğundan ziyade ortak duygunun kanalize olduğu bir platform olması itibariyle önem arz ediyor. Özellikle kişiden başlayan ve toplum denilen bütüne kadar uzanan tek düze bir kültürün, algının, beklentinin ve dahası insanın tek boyutlu bir özne olarak toplumsallaştığını göstermesi açısından değerlidir. Bir başka bağlam, kitlelerin genelinin bir türlü gelmeyen o yarına ertelenmiş olanı beklemekle dolu olan yaşamlarının, içinde bulunulan toplumsal kesimin getirisi veya götürüsü bağlamında yaşadığı yoksunluktur. Burada ekonomi-politiğe göbekten bağlılık içeren her bir sınıfsal düzeyin aynı zamanda kendi düzeyinde sınırlayıcı olduğu kadar yoksunlaştırıcı olduğu gerçeğini unutmadan, toplumun bütününe/geneline ya da genel eğilimine gösterilen yakınlaşma aslında kişilik ve karakterin karşı karşıya kaldığı yoksunluğun kamufle edilmesinin bir yöntemidir.

Bu sebeple ki, özelden genele her türlü toplumsal olgunun birbirine üst düzeyde bağlı olduğu ilişkiler ağı içerisinde düşünsel kalıpları, çevreyi, yaşamsal mekânları değiştirmeden bir değişim umudu ancak mevcut olan değer yargılarının varlığına can suyu olmaktan öteye geçmez… Dahası, ertelenenin, ulaşılamayanın ve genel anlamda yaşanamayanın yarattığı yoksunluğu bir nebze de olsa azaltmak adına icra edilen şey metafiziksel bir ritüel tarzı olarak günlük hayatın sıradan bir faaliyeti olarak hayatımıza içkin bir olmazsa olmaz halini almıştır…

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Fikir Yazıları
EŞİT VE ADİL EĞİTİM İÇİN AZ DAHA CESARET

Fikir Yazıları20 Şubat 2025 22:49

EŞİT VE ADİL EĞİTİM İÇİN AZ DAHA CESARET

Aşkın Matematiği

Fikir Yazıları15 Şubat 2025 18:09

Aşkın Matematiği

Ezberci Eğitimden Eleştirel Düşünceye: Türkiye'nin Eğitim Sistemini Yeniden Yapılandırma Zorunluluğu

Fikir Yazıları15 Şubat 2025 17:52

Ezberci Eğitimden Eleştirel Düşünceye: Türkiye'nin Eğitim Sistemini Yeniden Yapılandırma Zorunluluğu

ZEYTİN MORUYDU GECE

Fikir Yazıları13 Şubat 2025 08:01

ZEYTİN MORUYDU GECE

İnanç Deneyiminin Toplumsal ve Matematiksel Ölçülebilirliği

Fikir Yazıları09 Şubat 2025 23:12

İnanç Deneyiminin Toplumsal ve Matematiksel Ölçülebilirliği

Ebeveynlik: Sevgi, Sınırlar ve Bilinçli Yaklaşım

Fikir Yazıları07 Şubat 2025 08:01

Ebeveynlik: Sevgi, Sınırlar ve Bilinçli Yaklaşım

 Erkekler de ağlasa…

Fikir Yazıları06 Şubat 2025 01:59

Erkekler de ağlasa…

İyimserliğin Gölgesinde

Fikir Yazıları04 Şubat 2025 23:38

İyimserliğin Gölgesinde

Sosyal ve Kültürel Hayatta Ailenin Önemi

Fikir Yazıları03 Şubat 2025 23:50

Sosyal ve Kültürel Hayatta Ailenin Önemi

KIŞ OLMADAN BAHAR

Fikir Yazıları03 Şubat 2025 08:54

KIŞ OLMADAN BAHAR