Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ
Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 19 Mart 2025 13:21 - Okunma sayısı: 22
Dârülmuallimîn adlı okulun açılış tarihi olan 16 Mart 1848 Ülkemizde öğretmen yetiştirmek içim ilk adımın atılması olarak kabul edilmekte ve öğretmen yetiştirme uygulamalarımız bu tarihten sonra hem başka kuruluşlarla çıkar ilişkileri kurularak hem de siyasi ekonomik, sosyal değişkenlerden oldukça etkilenerek devam etmektedir. Dârülmuallimîn kuruluş amacı, 1839’da Tanzimat’la başlayan batılılaşma hareketi bünyesinde batılı okullara benzer okulları oluşturmak, dolayısıyla öğretmeni de bu çerçevede yetiştirmekti. Gerekçe ise yeni dünyada yer alma ancak eğitimdeki değişme ile mümkündü. Mevcut sistemdeki din temelli eğitim ve medreselerin geldiği durumlarla bu mümkün görünmüyordu.
Dârülmuallim bu anlayış çerçevesinde geliştirilerek, sadece ilkokul öğretmeni yetiştirme durumundan çıkarılıp, ilk, orta ve liselere öğretmen yetiştirmek amacıyla “Dârülmuallimîn-i Âliye” ye dönüştürülmüş daha sonrada liselere öğretmen yetiştiren bir yüksek okul statüsü kazanmıştır.
Okul, Fransız eğitim anlayışından esinlenilerek modellenmeye çalışılmış ve 1934 ten sonra “Yüksek Öğretmen Okulları” adıyla anılmaya başlanmıştır. O yıllarda açılan diğer yüksek öğrenim okulları sınavsız öğrenci alırken Yüksek Öğretmen Okulları, sınavla öğrenciyi seçerek kabul ediyor ve oldukça başarılı bir eğitim verdiği belirtilmektedir. Bu başarının nedeni kuşkusuz ders veren öğretim elamanı kadrosunda idi. Bu isimlerinden en bilindikleri, Prof. Z. Fahri Fındıkoğlu, Sadrettin Celal Antel, Prof. Cemil Bilsel, Prof. Mazhar Osman, Prof. Besim Darkot olarak belirtilebilir. Giderek güçlenen bu kadro ile Yüksek Öğretmen Okulları çok iyi işler çıkarmaya devam edecektir. Ancak 1946 da çıkarılan bir yasa ile öğretim elamanlarının kendi bulundukları yüksekokulları dışında görev almaları yasaklanır ve bu altın çağ böylece düşüşe geçer. Sonunda 1949-1950 yılında bu okullar kapatılır. Sonra yine açılsada eski havayı yakalamak mümkün olmamıştır. 1950 ile 1960 yılları arasında toplam 54 mezun vermiştir ki bu mezunların 24’ü 1960 yılındadır. Ülkenin o yıllardaki içinde bulunduğu durum ve öğretmen ihtiyacı göz önüne alındığında bu sayı oldukça yetersiz görünmektedir.
Dolayısıyla öğretmen yetiştiren bu kaynak yetersizdir ancak ülkede okullar ve öğretmenler vardır ve okullarda öğretmenler bir biçimde çalışmaya devam etmektedir. 1923’teki tablo şöyledir: 10.102 ilkokul öğretmeni var. Bunların 1081’i kadın, 9021’i erkek. Bir biçimde öğretmenlik eğitimi almış 378 kadın ve 2356 erkek var. Bunların önemli bir kısmı da medreselerin alt sınıflarından ayrılmış, yarım yamalak bir öğrenimle 1-2 senelik Darülmualliminlerden mezun olmuş, çoğu imamlık ve müezzinlikle de görevli kişilerden oluşuyor. Geri kalan 7368 öğretmenden 1357’si ancak ilköğrenim görmüş, 711’i doğrudan medreseden ayrılmış, 152’si düzenli bir öğrenim görmemiş, 2107’si hiçbir öğretmenlik ehliyeti taşımayan kişilerden oluşuyor (Akyüz, Yahya (2001) Başlangıçtan 2001’eTürk Eğitim Tarihi. Genişletilmiş 8. Baskı, ALFA Basım Yayım, İstanbul).
Cumhuriyetle birlikte en hızlı öğretmen yetiştirme adımı ancak 17 Nisan 1940'ta kabul edilen, 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasasıyla köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek elemanlarını yetiştirmek üzere, tarım işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Köy Enstitüleri açılarak çözümlenmeye çalışılmıştır. Nüfusun büyük çoğunluğunun köyde yaşaması ve Cumhuriyet değerlerinin buralara ancak eğitim ve okul aracılığıyla ulaştırılabileceği düşüncesi üzerine oluşturulmuş bu sistem, uyguladığı modelle hâlâ tartışılmaktadır. ABD, Hindistan, Kore, Venezuela gibi 100'ün üzerinde ülke "Atatürk Modeli" diye tüketimden, üretim toplumuna geçiş için enstitüleri örnek alan uygulamalara gerçekleştirdiği belirtilmektedir.
1948 yılına kadar ülkenin çeşitli yerlerinde 21 köy enstitüsü açılmış, bunlardan biri olan Hasanoğlan Köy Enstitüsü, ilkokullara geçici başöğretmen ve denetmen yetiştirmek üzere üç yıllık yükseköğrenim veren yüksek köy enstitüsüne dönüştürülmüştür. Daha sonra bilindiği üzere çoğu siyasi eleştirilere dayandırılarak kapatılma sonu ile karşı karşıya kalınmıştır. Köy Enstitülerinden sonra ortaya çıkan boşluk, bir kanunla, 1953 yılından sonra “İlk Öğretmen Okulu” adı altında doldurulmaya çalışılmış, ilkokul mezunlarına altı yıl eğitim verilerek ilkokul öğretmeni, ortaokul mezunlarına da üç yıl eğitim verilerek ortaokul öğretmeni yetiştirilmiştir.
Sürecin üniversitelerle tanıştırılması 1982 yılına denk gelir. Önce 1974’de iki yıllık eğitim enstitüleri, sonrasında 1982’de eğitim yüksekokulları. Eğitim Enstitülerinin kapanma hikâyesine baktığımızda yine siyasi eleştiriler ve siyasi grupların enstitüleri ele geçirme kavgası olduğunu görüyoruz. Nihayet 1989’da öğretmen yetiştirme yılı dörde çıkarılarak eğitim fakülteleri oluşturulmuştur.
Süreçte iki önemli unsurla karşı karşıya kalınmıştır, kalınmaktadır; nicelik ve nitelik. Nicelik boyutu öğretmen sayısıyla ilgili olarak, öğretmen açığını kapatma girişimlerdir. Bu boyuta önem verildiğinde nitelik boyutu ihmal edilmiş, “hiç yoktan iyidir” mantığı ile “tedavi hastalıktan beter” durumlar ortaya çıkmıştır. Sözgelimi, mektupla öğretim, vekil öğretmenlik, yedek subay öğretmenlik, diğer meslek gruplarından; veteriner, ziraatçı gibi isteyeni öğretmen atamak, formasyon eğitimi adı altında niteliği oldukça düşük bir uygulama ile herkesi öğretmen yapmak gibi. Bu uygulamaların bir kısmını da ne yazık ki eğitimci sıfatıyla yönetimde bulunan kişilerin gerçekleştirmiş olması oldukça üzücü ve düşündürücüdür. Nitelik neredeyse hiç düşünülmeden yapılan bu tür girişimlerin üzerine günümüz öğretmen yetiştirme sorunu ile karşı karşıyayız. Öyleyse gerçekte öğretmenliğe, okula ve okul yöneticiliğine bir meslek olarak bakmak ve öncelikle bu meslek gruplarını doğru tanımlamak durumundayız ki, niteliği ön plana çıkarabilelim.
1739 sayılı Milli eğitim Temel Kanunu ile öğretmenliğe “Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir” biçiminde tanım getirilmiş ve bir meslek olduğu kabul edilmiştir. Öyleyse tüm sorun uygulamalara bu açıdan bakım eleştirmek gerekir. Sorun uygulamaları nasıl ki değer mesleklerde söz gelimi doktor, mühendis, subay vb. yetiştirmede görmek zor ise öğretmenlikte de öyle olmalıdır. Formasyon eğitimine benzer bir uygulama ile doktorluk yaptıramazsınız; ya değilse insanların hatalardan dolayı sağlık sorunları artar hatta ölümler çoğalır.
Öğretmenliğin bu açıdan önemini anlayan ülkeler gelişmiş olarak nitelendiriliyor. Bu tesadüf olmasa gerek. Öyleyse nedir öğretmenlik? Açmak gerekir. Resmi tanım, genel kültür, özel alan ve pedagojik formasyon eğitimi ile öğretmenlik mesleğinin kapsamını tanımlamaktadır. Bu üç alanı öğretmen yetiştirme süreci içinde gerektiği gibi oluşturabilirsek aslında çoğu nitelik sorunlarını çözmüş olabiliriz. Böyle tanımlanmaktadır çünkü öğretmen örnek insan, model alınacak kişi olmak durumundadır. Bu çocukları etkilemede en önemli unsurdur. Bu durumda akıllara şu soru gelebilir; kime göre örnek insan? Bunun doğru cevabı tartışılır ve uzlaşılması zor olduğundan biz de örnek insanı körlerin fili tarifindeki duruma benzer yapıyoruz; yani merkeze aldığımız öğelere göre farklı tarifler yapabiliyoruz. Burada son nokta herkesin kabul etmek zorunda olduğu olgu devletin tanımıdır. Karıştırılmaması gerekir ki hükümetlerin veya partilerin tanımları değil. Devletin beklentilerine uygun tanımlanmış örnek insan. Tabi ki bu tanım da eleştirilebilir. Eleştiri iyileşmenin aracıdır. Ancak iyileşme süreci içerisinde de mevcut tanıma ya da beklentiye karşılık vermek gerekir. Ya değilse kısır döngüler oluşur ve çatışmalarla gereksiz zaman kayıpları oluşur. Daha hızlı yol almayı beceren ülkelerin tutumuna bakıldığında bu anlayışta birleştikleri görülebilir. Öyleyse öğretmenliğe resmi tanımlara yansıyan özellikleri irdeleyerek devam edelim.
Öğretmenlikte tanımı geçen genel kültürden kast edilen, entelektüel kişilik; görsel ve güzel sanatlardan anlayan, kendi kültür, örf, adet ve geleneklerden haberdar olan ve bunların aktarılmasında rol oynayan, kendi kültürünü evrensel kültürle bağdaştıra bilen, sporla ilgilenen, iyi beslenme alışkanlıkları olan, özenli, temiz olmayı beceren vb. anlamına gelmektedir. Bu aynı zamanda demokratik bir kişilik yapısında olmayı, iyi bir iletişimci, başkalarını anlayan biri olmayı gerektir. Kısaca böyle açıklanabilir, kuşkusuz açıklama çok daha fazlalaştırılabilir. Öyleyse öğretmen yetiştirme politikalarında veya uygulamalarda derslerin dışında bu özelliklerin kazandırılması için neler yapıldığı, programlarda bu becerilere ne kadar yer verildiği tartışılmalı ve durum bu açıdan değerlendirilmelidir.
Yine tanımda yer alan özel alan bilgisi, bilindiği üzere, uzmanlaşması gereken alan olarak anlaşılmaktadır. Öğretmen hangi alanda uzmanlaşıyorsa o alan ile bilgisi, o alanın içeriğini öğretecek düzeyde yeterli olması anlamına gelir. İngilizce öğretmenliğinden mezun olmuş olup da dil sınavından 50’yi zar zor alan öğretmenler olduğu bilgisi söz konusu. Hangi alandan olursa olsun okulda o alanla ilgili bilgi ve becerisiyle öğretmen otorite olmak durumundadır. Bu durum üniversiteler için de geçerlidir. Ya değilse otorite boşluğu oluşur, bunun sonucu da sınıfta kontrol kaybı veya gereksiz güç gösterme ile sonuçlanır. Unutmamak gerekir ki güçlü insan güç göstermez. Genel kültür başlığı altındaki beceriler özel alan bilgisi ile birleştiğinde öğretmenlik becerilerinin önemli bir kısmı edinilmiş olur. Bunun üzerine pedagojik becerileri edinmek kalır.
Kuşkusuz bir alanın bilgisine sahip olabilmek o bilgileri iyi öğretebileceğiniz anlamına gelmemektedir. Kimlere, neleri, nasıl öğretebileceğiniz ve de öğretme işini profesyonelce ele alma durumunuz formasyon dediğimiz başlık altındaki alt başlıkların uygulamada nasıl ele alınması gerektiği ile ilgili bilgi ve becerileri edinmek ile mümkün görünmektedir. Öğretme işini çocuğa yapacaksanız pedagoji, yetişkine yapacaksanız, yetişkin eğitiminde kullanılan yöntem ve ilkeleri ifade eden, andragoji adı altında formasyon bilgilerine sahip olma gereği vardır. Bu bilgilerin başında gelişim ve öğrenme psikolojisi bilgileri gelir. Öğretme işini yapacağınız grubun özellikleri ve öğrenme durumlarına uygun program ve plan yapabilmeniz, bu bilgilerin öğrenilmesine ve uygulamaya yansıtılmasına bağlıdır. Öğretmen davranışlarını farklılaştıran uygulamalar da bu farklılıklardan kaynaklanır. Bu temel üzerine sınıf yönetimi bilgileri, ölçme ve değerlendirme, materyal hazırlama, öğretim ilke ve yöntemleri gibi alt disiplinler gelir. Buna öğretmenliğe bir başka anlam katan liderlik becerileri de eklendiğinde ki bu beceriler öğrenilebilen beceriler olarak varsayılmakta, profesyonel öğreticiler yani nitelikli öğretmenler yetiştirilmiş olunur.
Öğretmeni bu özellikleri ona kazandırarak yetiştirdiğinizde o alanında uzman, sözüne güvenilir, öğütleri dinlenir ve danışılır kişiler elde edersiniz. Aksi takdirde öğretmene yol gösteren veli profili ile karşılaşırsınız. Unutmamak gerekir ki bu günün sorunları dünkü çözümlerden kaynaklanmaktadır. Sık sık müfredat değiştirmekle -ki bu eğitim bilimi açısından da kabul edilir bir durum değildir; müfredat yani program değiştirilmez, geliştirilir- nitelikli öğretmenler elde edemezsiniz. Eğitim Fakülteleri bu açılardan kendilerine öz değerlendirme yaparak üniversitelerin çalışma felsefesiyle tutarlı, bağımsız modeller üzerinde uygulamalar yapmalı ve yetişen öğretmenlerin alandaki takibi ile programlarını dirik tutabilmelidir. Kuşkusuz kolay değildir, ancak mevcut yapıda geçerli yol olarak görünmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın “eğitim fakülteleri öğretmenini yetiştirsin, bizi ilgilendirmez. Biz onlar arasından istediğimizi seçeriz, gerekirse de onları yeniden yetiştiririz. Diğer alanlarda da durum böyledir” tutumu doğru bir adım olarak görünmemektedir. Çünkü öncelikle eğitim alanı diğer alanlardan pek çok yönü ile farklılıklar taşımaktadır ve bir tutulamaz. Öyle olduğu içindir ki eğitimin yönetimi, denetimi de diğer alanlarındakinden farklı ele alınır. Diğer alanlarla benzer olarak değerlendirmek eğitimin bu özel yapısını bilmemek anlamına gelir. Bu nedenlerle eğitim fakülteleri ile işbirliği kaçınılmazdır. Yine unutmamak gerekir ki burada nitelikli öğretmenler araçtır. Bu araçlarla asıl amaç nitelikli bireyler yetiştirmektir. Sonuç bununla örtüşmek durumundadır.
03 Mart 2025 16:46
08 Mart 2025 11:51
05 Mart 2025 10:23
04 Mart 2025 16:38
18 Mart 2025 14:06
04 Mart 2025 01:23
11 Mart 2025 18:22
10 Mart 2025 13:22
01 Mart 2025 14:44
17 Mart 2025 01:35