Prof. Dr. Faik KANATLI
Kategori: Edebiyat - Tarih: 18 Mart 2025 15:53 - Okunma sayısı: 33
Şiire Kintsugi Felsefesi Penceresinden Bir Bakış Denemesi
Prof. Dr. Faik KANATLI[1]
İçel Sanat Kulübü tarafından Mersin Edebiyat Festivali çerçevesinde her yıl ulusal düzeyde gerçekleştirilen Rehber Aydın Şiir Ödülü kazananları, bir basın toplantısıyla açıklandı. Aydan Yalçın, Baha Sadık Akıner, Erdal Dalgıç, Mustafa Doğan ve Prof. Dr. Faik Kanatlı’dan oluşan seçici kurul; 3. Rehber Aydın Şiir Ödülünü Zonguldak’tan yarışmaya katılan İbrahim Tuğ’un kazandığını ilan etti. Ayrıca kurul, Rehber Aydın Seçici Kurul Özel Ödülü’nün Faruk Gökbulut ile Soner Kısık arasında paylaşıldığını duyurdu. Kurul, seçme gerekçesini, dolayısıyla ölçütlerini de basınla paylaştı. Elbette hem gerekçeye hem de ölçütlere, yapıcı bir tartışmanın sonucunda uzlaşılarak varıldı. Kurul üyeleri, seçme sürecindeki yapıcı tartışmalarıyla birbirini besleyip birbirinden beslendiler. Doğaldır ki tartışmalar, yapay zekâ çağında şiirin geleceğine de odaklandı kimi zaman. Çok sesliliğin çağrışımından ve Humboldt’un “her söylenen söylenmeyene zemin hazırlar” söyleminden hareketle, şiirin geleceğini Kintsugi Felsefesiyle ilişkilendirerek tartışmaya açmayı deneyeceğim bu yazımda. Yazının Türkiye’de Sanat Psikoterapileri Haftasına (15-23 Mart) denk gelmesi de hoş bir tesadüf. Bu koşullarda bütünüyle şiiri olamasa da; Kintsugi Felsefesini açıklamak ve şiire farklı bir bakış olanağı sunup sunmadığına ilişkin birlikte kafa yormak hedefimiz.
Kintsugi Felsefesi
Uzakdoğu ülkelerinden Japonya’nın Kintsugi Felsefesi, ne Batıya ne de Doğuya uzak. Zaten kültürel ve felsefi üretimler insan ürünü olduklarından, dünyanın farklı bölgelerindeki diğer insanlara bütünüyle yabancı olamaz. Sanat ve kültürle az çok ilgili olan herkes benzer bir çıkarıma varır. Bakalım Kintsugi Felsefesini şiirle ilişkilendirme yolculuğu bizi nereye sürükleyecek? Bu sorunun cevabını, yazının kapsamı gereği psikolog Valeria Sabater’in “Duygusal Yaraları İyileştirmek İçin Kintsugi” (Kinsugi: Japanische Philosophie zur Heilung emotionaler Wunden) başlıklı yazısında öne çıkan Kintsugi Felsefesinin temel ilke ve kabullerinde arayacağım. Buna ilişkin Almanca okumalarımı özetleyerek aktarıyorum:
Bu geleneksel Japon tekniği, kırık parçalardan yeni sanat eserleri yaratır. Bunun arkasındaki felsefe, her çatlağın, her yaranın bir hikâye anlattığı ve bu nedenle nesnenin benzersizliğini, yani özgünlüğünü vurgulayarak onu daha değerli hale getirdiğidir. Bu bilgeliği duygusal yaralarımıza uygularsak, zor deneyimlerin öneminin farkına varırız:Kırılan parçaları tekrar bir araya getirdiğimizde, hayatın zorluklarından daha güçlü bir şekilde çıkarız.Yaralarımızla gurur duyabiliriz, çünkü bunlar bizi eşsiz ve dirençli kılar. Gerçek güzellik ve güç kusurlu olmakta yatar. Kısacası Kintsugi, kusurdaki güzelliği öne çıkarır. Sabater makalesinde, Kintsugi’nin olası kazanım ve etkilerini 4 maddeyle sınırlandırıyor:
1. Dönüşüm
Duygusal yaraların iyileştikten sonra geride bıraktığı izler dönüştürücüdür: Sıkıntılar kişisel gelişim için bir fırsattır. Sizi yeni duygusal zorluklara hazırlar ve öz bilginizi derinleştirir. BMC Psychology'de yayınlanan bir makale, olumsuz deneyimler yoluyla geliştirdiğimiz olumlu başa çıkma mekanizmalarının ruh sağlığına iyi geldiğini vurguluyor. Acının olgunlaştırıcı işlevi ve vurgusu bize de hiç yabancı değil.
2. Kabul ve benzersizlik
Yaldızlı çatlaklar, kırıklardan oluşan seramik objeleri nasıl eşsiz kılıyorsa, duygusal yaralarımız da bize özel yetenekler ve karakter kazandırır.Geçmişte yaşadığımız deneyimler bizi bugün olduğumuz kişi yapar. Ancak kabullenme, zor deneyimlerle yüzleşmek ve duygusal yaraları iyileştirmek için önemli bir temel oluşturur. Binlerce parçaya ayrılanlar, travmatik stres bozukluğunu veya diğer psikolojik sonuçları önlemek için bu yüzen parçaları yeniden bir araya getirmeye özen göstermelidir.
Psychological Medicine dergisi, katılımcıların %70'inin travmatik deneyimler yaşadığını bildirdiği bir anket yayınladı. Dergide, ancak bu deneyimlerin doğru bir şekilde işlenmesi halinde geride kalan yaraların insanları daha güçlü kılacağı vurgulandı. Ayrıca Sabater burada Elizabeth Edwards’ın, "Dayanıklılık, bir öncekinden daha az iyi olsa bile yeni gerçekliğinizi kabul etmek anlamına gelir. Bununla savaşabilir, kaybettikleriniz hakkında bağırıp çağırmaktan başka bir şey yapmayabilir ya da bunu kabullenip iyi bir şeyler ortaya koymaya çalışabilirsiniz" saptamasına yer verir. Burada Edwards, “sorunun çözümü onu kabullenmekte saklıdır” demek istiyor sanki.
3. Bir öğrenme süreci olarak yaşam
Acı, ıstırap ve ölümün olmadığı bir hayat yoktur. Bunu kabul etmeli ve zor deneyimleri, bizi kırıp dökmesine izin vermeden bir öğrenme süreci olarak görmeyi öğrenmeliyiz. Mutlak mükemmellik için çabalamak yerine; hayal kırıklığı, üzüntü ve hüsranın da hayata içkin olduğunu kabul etmeliyiz. Epictetus’un, "Bizi endişelendiren şeyler değil, onlara bakış açımızdır" sözü, kulaklarımıza küpe olmalıdır. Zaten her öğrenme aynı zamanda yeni bir bakış açısı değil midir?
4. Umut için bir rehber
Tomás Navarro, “Duygusal Yaraları İyileştirme Sanatı Olarak Kintsugi” ( Kintsugi, die Kunst emotionale Verletzungen zu heilen) kitabında, Kintsugi tekniği kullanılarak yeniden inşa edilen her bir parçanın kırılganlığı, ama aynı zamanda gücü ve güzelliği simgelediğini anlatıyor. Hemen hemen her kayıp, hayatınızı bölen bir gözyaşı gibidir, iyileşme sürecinden sonra yara izi kalır, ancak umudunuzu yeniden kazanır ve geleceğe iyimserlikle bakarsınız. Bu süreç genellikle çok karmaşıktır, yine de devam etmeli ve hayatlarımızı yeniden inşa etmeliyiz, tıpkı iç içe geçmiş binlerce hikâye anlatan muhteşem porselen parçaları gibi.
Her tanımlama bir sınırlandırma olduğundan, özellikle özgürlüğü besleyen ve ondan beslenen şiir, tanımlanmaya direnir. Bu bakımdan şiiri, “iç dünyanın özgün dışavurumu” diye nitelendirmekle yetinelim. Zaten samimiyet de, için dışavurumu değil mi? İç dünyaların benzemezliği ve sonsuz anlatım olanakları, bugüne kadar şiiri ve şairi besleyen temel kaynaklar değil mi? Tarihte bilinenilkkadın şair ve yazar,Akad Kralı Sargon'un ve yüksek olasılıkla Kraliçe Tashlultum'un kızı Enheduanna’dan (MÖ 2285-MÖ 2250) bu yana benzer bir süreç yaşanmıyor mu? Acaba ChatGPT ve DeepSeek-R1 gibi gelişkin yapay zekâ programları, 4500 yıllık sürecin sonuna gelindiğini mi gösteriyor? Artık yapay zekâ programlarının istenen her konuda ısmarlama şiir yazdığı hiç kimse için sır değil. Belki de daha kusursuz şiir yazıyorlar, çünkü bir kişinin birey dilinden daha fazla veriye sahiptirler. Komutla da istenilen oranda duygu da katılabiliyor söz konusu şiirlere. Ancak bir sevinç, üzüntü, sancı veya acı sonucu olmadığı için onunla empati kurulabilir mi? Ayrıca Heidegger’ce söylersek, bu şiirler sanat ve felsefeyi ilişkilendirdiği düşünen düşüncenin değil, daha çok teknolojiyle özdeşleşen hesapçı düşüncenin ürünü. Oysa şiir daha çok hesapsızlığın bir dışavurumudur.
Eminim, Kintsugi’ye ilişkin yapılan saptamaların şiir için de geçerli olduğu okurun gözünden kaçmamıştır. Birlikte kafa yormak için şiir ile Kintsugi arasındaki benzerlikleri, yazının kapsamı gereği 10 soruyla belirginleştirelim:
· Şiirselleştirilen her yaranın da bir hikâyesi yok mudur?
· Şiir duygusal yaralara iyi gelmez mi?
· Şiirlere yansıyan yaralarımızla gurur duymak, bizi eşsiz ve dirençli kılmaz mı?
· Şiir, kusurun bir itirafı ve onu dışa vurma yürekliliği değil mi?
· Karakterlerimiz, büyük ölçüde yaşadığımız sıkıntıların bir süreci ve sonucu değil mi?
· Bizi öldürmeyen her yaranın bizi güçlendirdiği vurgusu, farklı şekillerde de olsa şiirlere yansımaz mı?
· Kintsugi gibi şiir de, sorunun çözümünün onu kabullenmekte yattığını sezdirmez mi?
· Hayal kırıklığı, üzüntü ve hüsranın hayata içkin olması, şiirin hem bitimsiz bir kaynağı hem de çağrısı değil midir?
· Şiirselleştirilen her sorun ve her duygu, bize ufuk çeşitliliği sunmaz mı?
· Her birimimizin bedenin de, ruhun da veya düşüncesinde onarılmış veya onarılacak yaraların izleri yok mudur?
Yapay zekânın ürettiği veya üreteceği şiir görece mükemmel olsa da, şiirsel kazanımı yarı yarıya düşürür, çünkü şiir sadece okuyanın değil, yazanın da duygusal yaralarına iyi geliyor. Burada çift yönlü bir onarım söz konusu. İç fırtınaları dinginleştirerek dindiren şiir, her iki tarafın acılarını dindiriyor, yaralarını onarıyor ve onları bütünleştiriyor. Bu yüzden şiir geleceğini mükemmellikte değil, insana içkin olan kusurun estetiğinde aramalıdır belki de, çünkü bizi özgün kılan kusurlarımızdır. Sizce?
KAYNAKÇA
Heidegger, Martin (2012). “Dilin Doğası”, insan bilimlerine prolegomena. Dil, gelenek ve yorum (H. Arslan, Çev.). İstanbul: Paradigma
Sabater, Valeria (2023). Kintsugi:Japanische Philosophie zur Heilung emotionaler Wunden in: https://gedankenwelt.de/kintsugi-japanische-philosophie-zur-heilung-emotinaler-wunden/
03 Mart 2025 16:46
08 Mart 2025 11:51
05 Mart 2025 10:23
04 Mart 2025 16:38
04 Mart 2025 01:23
10 Mart 2025 13:22
11 Mart 2025 18:22
01 Mart 2025 14:44
09 Mart 2025 23:53
17 Mart 2025 01:35