Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Zorunlu Eğitimde Belirsizlik: Ortaöğretim Zorunlu Olmaktan Çıkarılacak mı?

Prof. Dr. Ali ÜNAL

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 25 Şubat 2025 18:47 - Okunma sayısı: 98

Zorunlu Eğitimde Belirsizlik: Ortaöğretim Zorunlu Olmaktan Çıkarılacak mı?

Zorunlu Eğitimde Belirsizlik: Ortaöğretim Zorunlu Olmaktan Çıkarılacak mı?

Türkiye’nin eğitim gündeminde son günlerde zorunlu eğitimin süresi yeniden tartışılmaya başlandı. Bu tartışmalar, Milli Eğitim Bakanı Yusuf TEKİN’in katıldığı bir TV programında yaptığı açıklamalarla alevlendi. Bakan, “Zorunlu eğitimin çok olduğunu, yakında bunun tartışmaya açılacağını ben de tahmin ediyorum. Bu kadar uzun bir süre standart bir eğitime çocukları tabi tutmak doğru olmayabilir” ifadelerini kullandı. Aynı günlerde, üç derneğin hazırladığı bir rapor[1]da yayımlandı. Raporda, Türkiye’deki eğitim sorunlarının neredeyse tamamının kaynağının zorunlu eğitim olduğu iddia edilerek, “zorunlu eğitimin temel eğitimle sınırlandırılması” önerisi getirildi. Bu açıklamalar ve rapor, 2012 yılında 4+4+4 sisteminin bir derneğin önerisiyle alelacele hayata geçirilmesini hatırlattı ve paydaşların görüşleri dikkate alınmadan benzer bir sürecin tekrarlanabileceği endişelerini doğurdu.

Bu endişelerin oluşmasında, Bakan’ın açıklamalarının bağlamından koparılarak verilmesi ve derneklerin raporunun içeriğiyle Bakan’ın söylemini bütünleştirerek servis edilmesinin etkisi olabilir.[2] Öncelikle Bakan’ın tam olarak ne söylediğini netleştirmek gerekiyor. Bakan, bir öğrencinin “… [zorunlu] eğitim süresinin kısaltılması veya düzenlenmesiyle alakalı bir fikriniz çalışmanız var mı?” sorusu üzerine, “Şu an gündemimizde yok” yanıtını veriyor. Bakan, devamında ise öncelikle “mesleki sanatsal ve sportif alandaki eğitimlere kayması anlamında, daha erken yaşlara kayabilmesi anlamında yakın zamanda tartışmaya açılacağı” nı söylüyor. Konuşmasının devamında tartışmaları başlatan yukarıda verilen sözleri söylüyor.[3]

Bakan’ın söylediklerinden, ilk çıkarım; MEB’in ortaöğretimin zorunlu olmaktan çıkarılmasıyla ilgili bir hazırlığın olmadığı, ancak bu konunun yakın zamanda gündeme getirilebileceğidir. İkincisi; Bakan’ın planının, zorunlu eğitim süresini kısaltmaktan ziyade sanat ve spor alanlarını da kapsayacak şekilde mesleki eğitimin ortaokulda başlatılması olduğudur.

MEB, “Mesleki Ortaokulların Açılmasının Hukuki Bir Analizi” başlıklı yazımda[4] da bahsettiğim şekilde, mesleki eğitimin ortaokulda başlatılması uygulamasını zaten fiilen başlatmıştır. Takip edebildiğim kadarıyla bu uygulamaya tepki gösteren de olmamıştır. Sanıyorum MEB’in bu uygulamasına tepki gösterecek kesimler henüz farkında değiller. Bakan’ın son söylemlerine göre tartışılması gereken asıl konu bu.

Bakan’ın açıklamaları bağlamından koparılarak verilmiş olabilir. Ancak eğitim politikalarında geçmişte ani değişikliklerin yaşandığı düşünüldüğünde, ortaöğretimin zorunlu olup olmaması tartışmasının dikkatle takip edilmesi gerekiyor. Bu doğrultuda Bakan’ın “Bu yakın zamanda tartışmaya açılacaktır” sözü, zorunlu eğitim süresinin hızlı bir şekilde gündeme getirebileceğine de işaret ediyor olabilir. Sonuçta eğitim politik bir girişim. Bakan bir gün, 2012’de yapıldığı gibi bütün tepkileri göz ardı ederek “Tartıştık, bitti. Önümüzdeki öğretim yılında ortaöğretim artık zorunlu değil” de diyebilir. Bekleyip göreceğiz. Beklerken, yazının devamında ortaöğretimin zorunlu olup olmamasıyla ilgili görüşlerimi paylaşacağım.

Ortaöğretimdeki zorunlu eğitim sürecini daha iyi anlayabilmek için, Türkiye’nin 1997 yılında 8 yıllık kesintisiz eğitime geçişi ve sonrasında yaşanan değişimleri görmek de konuyu anlamaya katkı sağlayabilir. 1997-1998 eğitim-öğretim yılı, Türkiye’de 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilen yıl olmuştur. Bu dönemde net ortaöğretim okullaşma oranı %37,87 seviyesindeydi. Erkeklerde bu oran %41,39 iken, kadınlarda %34,16 olarak gerçekleşmiştir[5]. Bu veriler, o dönemde ilköğretimi tamamlayan öğrencilerin büyük bir kısmının ortaöğretime devam etmediğini ve özellikle kız çocuklarının okullaşma oranlarının daha düşük olduğunu göstermektedir.

2011-2012 eğitim-öğretim yılına gelindiğinde, net ortaöğretim okullaşma oranı %67,37’ye yükselmiş, erkeklerde %68,53, kadınlarda ise %66,14 olarak gerçekleşmiştir. Bu artış, velilerin çocuklarını eğitime yönlendirme konusundaki eğilimlerinin arttığını ve 8 yıllık zorunlu eğitimin etkisiyle ortaöğretime katılımın yaygınlaştığını göstermektedir. 2012 yılında yürürlüğe giren 4+4+4 sistemi ile birlikte zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasıyla, ortaöğretimde okullaşma oranları %70,06’ya ulaşmıştır. Erkeklerde bu oran %70,77, kadınlarda ise %69,31 olarak kaydedilmiştir[6]. 4+4+4 sisteminin yürürlüğe girmesiyle birlikte, okullaşma oranlarında önemli bir sıçrama yaşanmamış, 8 yıllık kesintisiz eğitim dönemindeki artış eğiliminin devam ettiği görülmüştür.

En güncel verilere göre[7], 2023-2024 eğitim-öğretim yılında net ortaöğretim okullaşma oranı %87,97’ye ulaşmıştır. Erkeklerde bu oran %87,27, kadınlarda ise %88,71 olarak gerçekleşmiştir. 1997-2012 yıllarında ortaöğretim net okullaşma oranındaki artış ortalaması yıllık 2,05; sonraki yıllardaki ortalama artış 1,6’dır. Bu veriler, ortaöğretimde okullaşma oranlarının giderek arttığını göstermektedir. Ancak, bu artışın temel sebebinin yalnızca ortaöğretimin zorunlu olmasının olmadığı açıktır. Zira 2012 yılına gelindiğinde, 12 yıllık zorunlu eğitim uygulaması yürürlüğe girmeden önce bile 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin etkisiyle okullaşma oranları önemli bir seviyeye ulaşmış ve her yıl kendiliğinden artmaktaydı. Aynı artış hızıyla ortaöğretim zorunlu olmasa da günümüzdeki okullaşma oranlarına ulaşılacağı tahmin edilebilir.

Ortaöğretimdeki zorunlu eğitim sürecini anlayabilmek için dikkatimizi bir taraftan da ortaöğretimin fiili olarak zorunlu olup olmadığına yönlendirmek gerekiyor. Ortaöğretim, 4+4+4 düzenlemesiyle birlikte zorunlu hale getirilmiş olmasına rağmen, ilköğretimde uygulanan yaptırımlar ortaöğretim kademesi için geçerli değildir. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, ilköğretim çağındaki çocuklarını okula göndermeyen velilere idari para cezası ve hatta hapis cezası uygulanmasını öngörmektedir. Ancak, ortaöğretim için böyle bir yaptırım açıkça tanımlanmamıştır. Başka bir deyişle, yasal olarak ortaöğretim zorunlu ilan edilmesine rağmen, zorunluluğu sağlayıcı bağlayıcı düzenlemeler bulunmamaktadır. Bu nedenle, 4+4+4 sisteminin son dört yılı, yani lise eğitimi, hukuken zorunlu olsa da fiili olarak zorunlu değildir.

Yazıyı yazarken Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nde öğrenci devamsızlığı ile ilgili yapılan bir değişiklik,[8] ortaöğretimin fiili olarak zorunlu olmasını tümüyle kaldırmıştır. Değişiklikle, devamsızlık sürelerini dolduran öğrencilerin, derslerine devam edemeyeceği, sınavlara giremeyeceği kuralı getirilmiştir. Kuralla, zorunlu ortaöğretim kapsamındaki devamsız öğrenciye “sen artık okula gelemezsin” denilmektedir.

Peki fiili bu durumu yasal hale getirip ortaöğretimi zorunlu olmaktan çıkarmalı mıyız? Bu soruya “evet” yanıtını verenlere göre zorunlu eğitimin uzunluğu verimsizliğe yol açıyor. Bu görüşü savunanlar, özellikle lise düzeyinde zorunluluğun, motivasyonu ve akademik başarısı düşük öğrencileri eğitim sisteminde tutarak genel verimliliği azalttığını ve eğitimde kalite sorunları yarattığını öne sürüyor. Öğretmenler ve okul yöneticileri, bu öğrencilerin sınıf ortamında kalmasının disiplin sorunlarını artırdığını ve eğitim süreçlerini olumsuz etkilediğini belirtiyor. Ayrıca, eğitim sisteminin iş gücü piyasasının ihtiyaçlarına yeterince cevap veremediği, öğrencilerin uzun yıllar teorik eğitim içinde kalarak mesleki beceri kazanmadan mezun olduğu eleştirisi de sıkça dile getiriliyor.

Ortaöğretimi zorunlu olmaktan çıkarmalıyız diyenlerin öne sürdükleri argümanların tümü doğru olmakla birlikte sorunu ortaya çıkaran nedenlere ve çözüme yönelik bakış açıları yanlış. Nedene bakış açıları yanlış çünkü ortaöğretim fiili olarak zorunlu olmamasına rağmen okullaşma oranı %100 olmasa da artmıştır. Bu durum, eğitime devam etme kararında yalnızca zorunluluğun değil, ekonomik ve toplumsal koşulların da belirleyici olduğunu gösteriyor. Veriler, velilerin eğitim bilincinin arttığını ve çocuklarını eğitime yönlendirmeye istekli olduklarını ortaya koyuyor. Ortaöğretime devam fiili olarak gönüllülüğe tabi olduğu halde eğitimde yaşadığımız sorunlarını kaynağı, ortaöğretimin zorunlu olması olamaz.

Tedavi yanlış çünkü yaşanan sorunların nedeni ortaöğretimin zorunlu olması değil; okul terki, devamsızlık, örgün eğitimdeki okullaşma oranlarının düşüklüğü, bölgeler ve iller arasındaki eşitsizlikler, okullaşma oranındaki artışa rağmen bölgeler arasındaki cinsiyet eşitsizliği, mevsimlik tarım işçiliği, fırsat ve imkân eşitsizliği, öğrencilerin yeteneklerine uygun yönlendirme mekanizmalarının kurulamamış olması ve temel olarak da nitelikli eğitimin sağlanamamasıdır. Bu listeyi, öğretmen eğitimi, eğitim programları vs. olacak şekilde uzatmak pekâlâ mümkün. Bu sorunları çözdüğümüzde zorunlu eğitimin uzunluğuna, ortaöğretimin zorunlu olmasına atfedilen sorunların büyük bölümü kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Zorunlu eğitim süresini kısaltsak, ortaöğretimi zorunlu olmaktan çıkarsak neler olabilir? Teorik olarak, özellikle dezavantajlı gruplar üzerinde olumsuz etkiler yaratma olasılığından bahsedilebilir. Düşük gelirli ailelerin çocukları, eğitim süresinin kısaltılmasıyla birlikte erken yaşta iş gücü piyasasına girmek zorunda kalabilir. Bu durum, çocukların güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışmasına, ailelerinin sosyoekonomik dezavantajlarını miras almalarına yol açabilir. Aynı şekilde, kız çocuklarının okuldan erken ayrılması, erken evliliklerin artması anlamına gelebilir. Pratikte ise değişen hiçbir şey olmaz çünkü -bir kez daha tekrar ediyorum- sorunun asıl kaynağı ortaöğretimin zorunlu olması değil, tüm eğitim kademelerinde nitelikli eğitimin yapılmaması ve dezavantajlı öğrencilerin desteklenmemesidir.

Eğitim süresinin tek başına bir çözüm ya da sorun kaynağı olmadığı açıktır. Ancak sürenin azaltılması, özellikle dezavantajlı gruplar için riskler taşıyabilir. Bu nedenle, zorunlu eğitim süresiyle birlikte eğitimin niteliğine odaklanılmalı ve her öğrencinin ihtiyaçlarına uygun adil bir sistem tasarlanmalıdır.

Sonuç: Eğitim Süresinden Taviz Vermek Yerine Niteliği Artırmak

Türkiye’de ortaöğretim, sembolik olarak zorunlu olsa da fiilen zorunlu değildir. Zorunlu eğitim kaynaklı olduğu ifade edilen sorunların tamamı, eğitim sistemindeki daha büyük yapısal sorunların bir yansımasıdır. Bu nedenle, zorunlu eğitimin 12 yıl olarak korunması gereklidir. Bu gereklilik, eğitimin değerini vurgulamak ve gençlerin eğitim sürecinde daha uzun süre kalmasını sağlamak açısından önemlidir. Eğitim süresini kısaltmak yerine, her öğrencinin eğitimden en üst düzeyde faydalanabilmesi için eğitimin niteliğini artıracak tedbirler alınmalı, ihtiyacı olan öğrenciler için teşvik ve destek mekanizmaları oluşturulmalı, yönlendirme sistemleri güçlendirilmeli ve mesleki eğitim daha cazip hale getirilmelidir.

[1] https://www.facebook.com/story.php?story_fbid=1045054894093995&id=100057684811601

[2] https://halktv.com.tr/gundem/bakan-tekini-444-de-kesmedi-zorunlu-egitim-suresini-cok-bulmus-915629h

[3] https://www.youtube.com/watch?v=W6BCf17Vkwk

[4] https://www.nirvanasosyal.com/h-2067-mesleki-ortaokullarin-acilmasinin-hukuki-bir-analizi.html

[5] https://sgb.meb.gov.tr/www/milli-egitim-istatistikleri-orgun-egitim-2010-2011/icerik/69

[6] https://sgb.meb.gov.tr/www/milli-egitim-istatistikleri-orgun-egitim-2012-2013/icerik/79

[7] https://sgb.meb.gov.tr/www/icerik_goruntule.php?KNO=629

[8] MEB Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2025/02/20250222-1.htm

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları