Prof. Dr. İsmet Emre
Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 05 Şubat 2025 10:50 - Okunma sayısı: 21
İddiasızlık Büyüsü
Prof. Dr. İsmet Emre
İddiasızlığın doğallıkla kurduğu ilişki muhteşemdir. Çünkü iddiasızlık başlangıçtan son aşamaya kadar var olan koşulları hiçbir zaman zorlamamayı, hayatın makul ipini gerginleştirmemeyi, akışı hızlandırmak yerine onu kendi haline bırakmayı gerektirir. Bu hiçbir zaman hayata karşı sinik bir tavır geliştirmek anlamına gelmez. Ne de olanla yetinmeyi, bulunduğu yere mahkum olmayı… İddiasızlık yürüyüşe çıkmama, varmayı düşünmeme değildir. İddiasızlık yola çıkmayı ancak 2varmasam da olur” demeyi gerektirir. Varmayı değil yürümeyi amaç edinir. Çünkü gerçekten de eninde sonunda bütün mükemmellikler sahiciliğe ve doğallığa vurgu yapar. Son aşamada doğallığı keşfetmeyen, onun kıyılarına varmayan hiçbir mükemmellik kendini bulmuş değildir. İçinden sahicilik ile doğallığın çıkarıldığı her üretimin bir şekilde çirkin görünmesinin sebebi tahkim edilmiş biçime karşı özün kuruluğudur. Çünkü öz, biçime renk veren harekettir. Sahicilik ilhamını özden aldığı, özden beslendiği için biçime parlaklık bahşeden şey de onunla dirsek temasında olan iddiasızlıktır. Bir şeye estetik boyut kazandıran birincil öğe gerçekten de onun sahiciliği ve o sahiciliğin içine yerleştirilmiş, bir şekilde yerleşmiş olan doğallıktır. Çünkü sahicilik aynı zamanda sadelikle ilgilidir ve hayatın anlamı da burada kendini görünür kılar. Bu, iddiasız olmayı hiçbir zaman atalet ve uyuşuklukla yan yana getirmez. Denilebilir ki hakikat büyük oranda varlığını iddiasız sürekliliklere borçludur. Burada iddiasızlığı kıymetli kılan ögelerden birinin de ne yapıp edip büyük iddiaları abluka altına alan kibrin onun sınırlarına girme cesareti gösterememesinin de büyük payı olduğunu özellikle belirtmelidir.
Daha baştan, yola çıkarken bir iddia ortaya koymak kuşkusuz varılan yerin belirginleştirilmesi bakımından kıymetlidir. Ancak her ne pahasına olursa olsun varmanın araçlarını her şeyin önüne koymak nihai aşamada bütün başarıları gölgeler. Çünkü varmanın araçlarının meşru olması, insanı incitmemesi gerekir. Ve genel olarak dünyanın bütün dillerine pelesenk olan “amaca giden her yol meşrudur” sözü, Pragmatizmin, günü kurtarmanın, kötülüğü meşrulaştırmanın hakikate attığı en büyük kazıklardan biridir. Üstelik iddiasızlık yola çıkmamayı da çıkılmış yolu yarıda bırakmayı da gerektirmez. İddiasızlık, çıkılmış yoldan varma kaygısını çıkarıp atmaktır. Bazen varmayı unutacak derecede bir yürüyüş cezbesine kapılmak, yürümenin coşkusuyla kendini unutuş büyüsüne kaptırmaktır.
İddiayı hayatın merkezine koymak aynı zamanda yolu ve yolculuğu keyifsizleştirmek, sadece varmaya odaklanmaktan kaynaklı bir bilinç kilitlenmesi yaratmak ve çizgisel akışlar dışındaki her türden yol almayı geçersizleştirmek demektir. Oysa hayat, renkleriyle, çeşitlilikleriyle bazen duraklamayı, bazen geri çekilmeyi, bazen oyalanmayı, bazen sıçramayı, bazen de yere kapaklanmayı gerektirir. Alnı güzelleştiren şey çizgiler, teni güzelleştiren şey yara izleridir. Bedeni gövdeden, teni deriden ayıran da ha keza oraya eklemlenmiş olan kusurlardır. Ayaklar, dizlerdeki yara izleri, kollar dirseklerdeki pürtüklerle hayattaki yerini kesinleştirir. Yaralı ruhlar da hayata iddiasızlık damgası vururlar. Başarısızlıklar da yarım kalmışlıklar da bu dünyadaki konumumuzu sabitler. Bütün bunları peyda edenin iddiasızlık dalgınlıkları olduğunu, o dalgınlıkların bırakın hayatın bir parçası olmayı,onun tam ortasında oturduğunu biliyoruz. Olumlu veya olumsuz her türden eyleyiş kipi hayata dahildir ve onun bir parçası, hatta olmazsa olmazıdır. Bu, aynı zamanda başarısızlıkları da içeren çok daha geniş bir algoritmayı hayatın içine çeker ki insanın tıpkı uyku gibi başarısızlıklara da ihtiyacı vardır. Olumsuzluklarından yalıtılmış, bütünüyle olumlu kodlarla bezenmiş bir hayat hiçbir zaman mükemmel değildir.
Kusurlarından arındırılmış bir dünya yaşanılası değildir. Kötülüklerin tamamen yok edildiği bir değerler dünyasında değerin kendisi buharlaşır. Burada meselenin olumlu göstergeleri kışkırtmak, görünür kılmak, olumsuz olanları ise dondurup görünürlüğünü azaltmak olması gerekir. Bütün bu süreçlerde “hareketin” ne pahasına olursa olsun büyük iddialar üzerine kurgulanmış olması önce büyük hayal kırıklıklarını davet eder, sonrasında ise estetik dokuları ana dokulara tercih ettirerek hayatın içini boşalttırır. Ne pahasına olursa olsun yaşamak ama iddiasız yaşamak güzele ve estetiğe ulaşmanın en doğrudan yoludur. Başlangıçtan beri iddialı bütün söylemlerin zaman içinde koflaşmasının, içinin boşaltılarak boş levhalara dönüştürülmesinin sebebi özlerindeki “iddia”ların hayatın gerçekleriyle uyuşmamasıdır. Mutlaklaştırmayı fetişleştirmeye dönüştüren, onu da boş inançlarla sonuçlandıran temel öge büyük iddialardır çünkü. Denilebilir ki modernleşme süreçlerinde mutlaklaştırılmış söylemlerin fikirsel yozlaşmaya yol açmalarının, postmodern süreçlerde içlerinin boşaltılarak koflaşmalarının altında da büyük iddialarla ortaya çıkmaları yatar. Hayatı bittiği noktadan yeniden başlatan ise iddiasızlığın basitlik, sadelik ve doğallıkla kurduğu ilişkinin bütün mutlaklaştırmaları belli bir geri çekilmeye uğratarak makulleştirmesidir. İddiasızlık güzeldir.
Doğduğu andan itibaren insan hayatla kol kola girer. Bazen hayat insanı, bazen insan hayatı çekip çevirir. Bütün bu ilişki boyunca aslolan şey insanın hayatı, hayatın insanı incitmeyeceği bir akıştır. Zorlama kırar. İddia, mutlaklaştırılmış iddia zorlayarak kırmak demektir. Çünkü iddia daha baştan hırsla, hırs kibirle dans eder. Her büyük iddiada ya hırs veya kibir tarafından abluka altına alınır, onlar tarafından güdülenir, onların himayesinde ve gölgesinde zehirlenir. Hayat için en büyük kopuş ve mahrumiyet hayal kırıklığıdır. Denilebilir ki bütün mutsuzluklar belli ölçüde hayal kırıklıklarına dayanır. Büyük iddialar büyük hayal kırıklıklarına yol açar. İddiasızlık rutine tabidir. Rutin hayatın omurgasını oluşturur. Bu yüzden, hayatı ayakta tutan, bugüne taşıyanlar sürekliliğe tabi iddiasızlıklardır; yola çıkmayanlar ile yolu Tanrılaştıranlar değil. Buhar da beton da yok olmaya mahkumdur. Toprak ise hep kalacak olandır. Yeşerten de çiçek açtıran da tohum bıraktıran da odur.
Prof. Dr. İsmet Emre
İddiasızlığın doğallıkla kurduğu ilişki muhteşemdir. Çünkü iddiasızlık başlangıçtan son aşamaya kadar var olan koşulları hiçbir zaman zorlamamayı, hayatın makul ipini gerginleştirmemeyi, akışı hızlandırmak yerine onu kendi haline bırakmayı gerektirir. Bu hiçbir zaman hayata karşı sinik bir tavır geliştirmek anlamına gelmez. Ne de olanla yetinmeyi, bulunduğu yere mahkum olmayı… İddiasızlık yürüyüşe çıkmama, varmayı düşünmeme değildir. İddiasızlık yola çıkmayı ancak 2varmasam da olur” demeyi gerektirir. Varmayı değil yürümeyi amaç edinir. Çünkü gerçekten de eninde sonunda bütün mükemmellikler sahiciliğe ve doğallığa vurgu yapar. Son aşamada doğallığı keşfetmeyen, onun kıyılarına varmayan hiçbir mükemmellik kendini bulmuş değildir. İçinden sahicilik ile doğallığın çıkarıldığı her üretimin bir şekilde çirkin görünmesinin sebebi tahkim edilmiş biçime karşı özün kuruluğudur. Çünkü öz, biçime renk veren harekettir. Sahicilik ilhamını özden aldığı, özden beslendiği için biçime parlaklık bahşeden şey de onunla dirsek temasında olan iddiasızlıktır. Bir şeye estetik boyut kazandıran birincil öğe gerçekten de onun sahiciliği ve o sahiciliğin içine yerleştirilmiş, bir şekilde yerleşmiş olan doğallıktır. Çünkü sahicilik aynı zamanda sadelikle ilgilidir ve hayatın anlamı da burada kendini görünür kılar. Bu, iddiasız olmayı hiçbir zaman atalet ve uyuşuklukla yan yana getirmez. Denilebilir ki hakikat büyük oranda varlığını iddiasız sürekliliklere borçludur. Burada iddiasızlığı kıymetli kılan ögelerden birinin de ne yapıp edip büyük iddiaları abluka altına alan kibrin onun sınırlarına girme cesareti gösterememesinin de büyük payı olduğunu özellikle belirtmelidir.
Daha baştan, yola çıkarken bir iddia ortaya koymak kuşkusuz varılan yerin belirginleştirilmesi bakımından kıymetlidir. Ancak her ne pahasına olursa olsun varmanın araçlarını her şeyin önüne koymak nihai aşamada bütün başarıları gölgeler. Çünkü varmanın araçlarının meşru olması, insanı incitmemesi gerekir. Ve genel olarak dünyanın bütün dillerine pelesenk olan “amaca giden her yol meşrudur” sözü, Pragmatizmin, günü kurtarmanın, kötülüğü meşrulaştırmanın hakikate attığı en büyük kazıklardan biridir. Üstelik iddiasızlık yola çıkmamayı da çıkılmış yolu yarıda bırakmayı da gerektirmez. İddiasızlık, çıkılmış yoldan varma kaygısını çıkarıp atmaktır. Bazen varmayı unutacak derecede bir yürüyüş cezbesine kapılmak, yürümenin coşkusuyla kendini unutuş büyüsüne kaptırmaktır.
İddiayı hayatın merkezine koymak aynı zamanda yolu ve yolculuğu keyifsizleştirmek, sadece varmaya odaklanmaktan kaynaklı bir bilinç kilitlenmesi yaratmak ve çizgisel akışlar dışındaki her türden yol almayı geçersizleştirmek demektir. Oysa hayat, renkleriyle, çeşitlilikleriyle bazen duraklamayı, bazen geri çekilmeyi, bazen oyalanmayı, bazen sıçramayı, bazen de yere kapaklanmayı gerektirir. Alnı güzelleştiren şey çizgiler, teni güzelleştiren şey yara izleridir. Bedeni gövdeden, teni deriden ayıran da ha keza oraya eklemlenmiş olan kusurlardır. Ayaklar, dizlerdeki yara izleri, kollar dirseklerdeki pürtüklerle hayattaki yerini kesinleştirir. Yaralı ruhlar da hayata iddiasızlık damgası vururlar. Başarısızlıklar da yarım kalmışlıklar da bu dünyadaki konumumuzu sabitler. Bütün bunları peyda edenin iddiasızlık dalgınlıkları olduğunu, o dalgınlıkların bırakın hayatın bir parçası olmayı,onun tam ortasında oturduğunu biliyoruz. Olumlu veya olumsuz her türden eyleyiş kipi hayata dahildir ve onun bir parçası, hatta olmazsa olmazıdır. Bu, aynı zamanda başarısızlıkları da içeren çok daha geniş bir algoritmayı hayatın içine çeker ki insanın tıpkı uyku gibi başarısızlıklara da ihtiyacı vardır. Olumsuzluklarından yalıtılmış, bütünüyle olumlu kodlarla bezenmiş bir hayat hiçbir zaman mükemmel değildir.
Kusurlarından arındırılmış bir dünya yaşanılası değildir. Kötülüklerin tamamen yok edildiği bir değerler dünyasında değerin kendisi buharlaşır. Burada meselenin olumlu göstergeleri kışkırtmak, görünür kılmak, olumsuz olanları ise dondurup görünürlüğünü azaltmak olması gerekir. Bütün bu süreçlerde “hareketin” ne pahasına olursa olsun büyük iddialar üzerine kurgulanmış olması önce büyük hayal kırıklıklarını davet eder, sonrasında ise estetik dokuları ana dokulara tercih ettirerek hayatın içini boşalttırır. Ne pahasına olursa olsun yaşamak ama iddiasız yaşamak güzele ve estetiğe ulaşmanın en doğrudan yoludur. Başlangıçtan beri iddialı bütün söylemlerin zaman içinde koflaşmasının, içinin boşaltılarak boş levhalara dönüştürülmesinin sebebi özlerindeki “iddia”ların hayatın gerçekleriyle uyuşmamasıdır. Mutlaklaştırmayı fetişleştirmeye dönüştüren, onu da boş inançlarla sonuçlandıran temel öge büyük iddialardır çünkü. Denilebilir ki modernleşme süreçlerinde mutlaklaştırılmış söylemlerin fikirsel yozlaşmaya yol açmalarının, postmodern süreçlerde içlerinin boşaltılarak koflaşmalarının altında da büyük iddialarla ortaya çıkmaları yatar. Hayatı bittiği noktadan yeniden başlatan ise iddiasızlığın basitlik, sadelik ve doğallıkla kurduğu ilişkinin bütün mutlaklaştırmaları belli bir geri çekilmeye uğratarak makulleştirmesidir. İddiasızlık güzeldir.
Doğduğu andan itibaren insan hayatla kol kola girer. Bazen hayat insanı, bazen insan hayatı çekip çevirir. Bütün bu ilişki boyunca aslolan şey insanın hayatı, hayatın insanı incitmeyeceği bir akıştır. Zorlama kırar. İddia, mutlaklaştırılmış iddia zorlayarak kırmak demektir. Çünkü iddia daha baştan hırsla, hırs kibirle dans eder. Her büyük iddiada ya hırs veya kibir tarafından abluka altına alınır, onlar tarafından güdülenir, onların himayesinde ve gölgesinde zehirlenir. Hayat için en büyük kopuş ve mahrumiyet hayal kırıklığıdır. Denilebilir ki bütün mutsuzluklar belli ölçüde hayal kırıklıklarına dayanır. Büyük iddialar büyük hayal kırıklıklarına yol açar. İddiasızlık rutine tabidir. Rutin hayatın omurgasını oluşturur. Bu yüzden, hayatı ayakta tutan, bugüne taşıyanlar sürekliliğe tabi iddiasızlıklardır; yola çıkmayanlar ile yolu Tanrılaştıranlar değil. Buhar da beton da yok olmaya mahkumdur. Toprak ise hep kalacak olandır. Yeşerten de çiçek açtıran da tohum bıraktıran da odur.
03 Şubat 2025 23:50
01 Şubat 2025 12:35
03 Şubat 2025 08:54
02 Şubat 2025 19:27
03 Şubat 2025 13:16
03 Şubat 2025 09:34
04 Şubat 2025 15:41
04 Şubat 2025 23:38
05 Şubat 2025 10:50
05 Şubat 2025 12:14