Haydar Uzunyayla
Kategori: Sosyoloji - Tarih: 15 Ocak 2025 20:01 - Okunma sayısı: 25
Heyecan verici, düşünen bir beyin tarafından sorgulanmak her zaman ilgimi çekmiştir. İki hafta önce, şehrimizin 800 rakımlı tepesindeki bir kafeteryada bir arkadaşımla hemsohbet esnasında, ilginç bir soruya muhatap edildim.
- Bir türlü aşamadığımız, içinden çıkamadığımı en büyük çıkmazımız nedir, diye sordu bana arkadaşım.
Soru üzerinde pek de kısa sayılmayacak bir süre düşündükten sonra, kendimden emin şekilde:
-Öğretilmiş aptallık sarmalıdır, dedim ve peşinden iki onaylama sorusuyla devam ettim: Aptallık değil midir ki bizi iyileşmez eden?.. Geçmişle gelecek arasında hep aynı yerde saymamıza ve yükselemeyişimize neden olan aptallık değil midir?...
Devamla:
- Ve bazen insan nedir sorusu üzerinde düşündüğümde genel olarak aptallığın baskın geldiği bir yığınlar zinciri geçer gözlerimin önünde… Bu baş belası, her yerde, her uygarlıkta baskın bir karakter olarak boy göstermiş, yaşamı kesmiş, katletmiş ve yayılma gösterdiği her coğrafyada ne iyileşme ne de şifa buldurmuştur. Gecenin karanlığı gibi ne umut ne de ışık yansıtmıştır.
Davranış ve düşünce dünyamızın bir diğer aksak-eksik yanı ise minnettarlık ve minnet duygusudur ve bu da en az öncülü kadar zayıf ve bağımlı kılmıştır bizi… Minnettarlık, doğası gereği bağışçıya (ihsan sahibine) boyun eğmeyi, ona her defasında çuval dolusu teşekkür sözcükleri etmeyi barındırır… Daha kötüsü bağışçı tarafından bağış edileni alçaltma, küçük görme dürtüsü taşır ve bu iki özelliğimizin (aptallık ve minnettarlık) pratik hayata yansıyan ortak yanı ise her koşulda efendiye koşulsuz ‘evet’ demesidir… ‘Evet’ efendiler için hoşnut olmanın rengidir… Çünkü bu sesin uyumuna ve ritmine sahip biri sürekli olarak sevilir, arzu edilir, her yerde aranılır ve istenilir…Hayır ise efendileri çileden çıkaran ateşin rengidir ve tarih bize koşulsuz evet diyenlerin sürekli bir kaybediş içinde olduklarını göstermiştir… Başka bir şekilde söylersek, koşulsuz evet, önüne atılan her oltaya takılmak demektir… Başkasının iradesine bağımlı hale gelmektir ki birey burada ne tat alabilir ne tepki gösterebilir ne de kendi olabilir….
Bir şeye, birine tapınmak veya vekalet hayatlar sürmek ya da vekalet savaşlarda yer almak da aptallık ve minnettarlığın farklı türevlerindendir… Aynı şekilde övgüler dizmek, methiyeler yazmak da gelişmemiş, olgunlaşmamış kişilik kusurlarımız arasındadır ve genel olarak öncülleriyle benzer işleve sahiptir…
Başkasının arzularını, yükünü ve sözlerini taşımak sadece anırtır… Bu yük ne şan ne şöhret ne de güç kazandırır… Yüreğimiz yaşlanmadan, bu dünyadan gitmeden, hayır diyebilmeyi öğrenmeliyiz. Yaşama ve dünyaya yüzümüzü dönüyorsak, bu hayır sesinin çığlığı sayesindedir…
Koşulsuz ve sürekli ‘evet’ içinde ise sadece hiçlik ve serap görülebilir… Hayat burada uzayıp giden bir kum çölüdür ve efendilerce vaaz edilen her ‘evet’in yankısında onur, ahlak, erdem ve zaferin sahtekarlıkları gizlidir.
Son olarak, karanlığa sarılan aydınlığa uyanamaz, deyip bitirelim bu kısacık yazıyı.
08 Ocak 2025 18:13
01 Ocak 2025 11:47
01 Ocak 2025 17:57
07 Ocak 2025 16:46
06 Ocak 2025 11:43
07 Ocak 2025 18:52
10 Ocak 2025 11:21
05 Ocak 2025 15:01
04 Ocak 2025 13:33
02 Ocak 2025 16:59