Muhsin BOZ
Kategori: Edebiyat - Tarih: 11 Ocak 2025 13:05 - Okunma sayısı: 19
Ocak 2025, Eskişehir
MEZARLIKLARIN GİZEMLİ SESSİZLİĞİ
Okurlarım bilir. Beni en çok besleyen kaynaklar, anılarımdır. Yirmi yedi yıllık yazı serüvenimde, aşırıya kaçtığım, yazılmayacak bir anıyı metne döktüğüm olmuştur. Bazen yazılması gereken ama sayfalara dökülmeyen anılar da olmuştur. Böyle bir anıyı, birilerine anlattığımda, genellikle şu soru ile karşılaşmışımdır: “Bunu yazdınız mı?” Cevap, çoğu zaman şöyle olmuştur: “Hayır, yazmadım. Bazı şeyleri yazmayıp, anlatılacak bir anı olarak bırakmak, daha iyi, daha güzel.”
Bu defa 31 yıl önce yaşadığım, iki- üç yılda bir kahkaha atarak anlattığım bir anımı sayfalara dökmenin zamanı geldi, sanırım. Yazının sonunda bana hak verip vermeyeceğinizi merak ediyorum doğrusu. Anıyı direkt paylaşmanın, siz sevgili okurlarıma haksızlık olacağını düşündüm. O halde yazıyı başka kaynaklarla besleyeyim derken… Aman Allah’ım! Derya deniz… hatta okyanus çıktı ortaya.
Mezarlıklar, pek çoğumuzun yanından geçerken ürperdiği; örf, adet ve inancımız gereği, öldükten sonra toprağın altına girdiğimiz yerlerden. Aslı astarı olmayan söylentiler, mezarlıkları tu kaka yapar ne yazık ki! Mezarlıkların, gizemli bir sessizliği vardır. Ama sanki o sessizlik her an bozulacak, ortaya bir hayalet, bir hortlak çıkacak gibi başlayayım yazıma.
Şikago’da, bir cenaze törenine katılan küçük bir kız, mezarlığı terk ettikten sonra güya öldürülmüş. O günden sonra arabalarıyla oradan geçen sürücüler, beyaz elbiseli küçük bir kızın, mezarlık kapısına bırakılmak için otostop çektiğini, bırakıldıktan sonra gözden kaybolduğunu iddia etmişler. Londra’daki bir mezarlıkta, hayvanların kanını emen bir vampirin dolaştığı; Venedik’teki bir mezarlıkta hayalet görüldüğü; Paris’te yer alan bir mezarlıkta ise, soykırım mağdurlarının geceleri mezar mezar gezdikleri, rahat bir mezar aradıkları söylentileri var. Şili’de, yerel halkın söylemine göre, iş kazaları ve kötü yaşam koşulları nedeniyle hayatını kaybeden işçilerin gömüldüğü bir mezarlıktan, geceleri çığlık sesleri geliyormuş.
Kansas’ta, “Cehennemin Kapısı” adı ile anılan bir mezarlıkta Satanistler, ritüeller yapıyor. Şikago’daki bir başka mezarlık, bazı grupların kara büyü ritüelleri nedeniyle ziyaretlere kapatılmış.
İrlanda’da bir mezarlıkta cesetler, bilinmeyen nedenlerle yüzeye çıkıyor. Prag’taki eski bir Yahudi mezarlığında 12 bin insana ait mezarlar var. Ancak yer olmadığı için eski mezarların üzeri, toprak yığılarak yeni mezarlar oluşturulmuş. Gerçek mezar sayının 100 bini bulduğu tahmin ediliyor. Peru’daki bir mezarlıkta, gelişmiş mumyalama teknikleri sayesinde, bazı cesetlerin saçları ve derileri bozulmadan 700 yıl öncesinden günümüze gelmiş.
Ölüler her zaman mezarlara gömülmez. Zerdüştlük dininde ölüler, Sessizlik Kuleleri’ne bırakılır ve vahşi hayvanların yemelerine müsaade edilirdi. Vahşi hayvanlar, çoğu zaman akbabalardır ve cesedin gözlerini yemekle başlarlardı. Ceset, üç-dört saat içinde bembeyaz bir iskelete döner, derin bir kuyuya atılırdı. Zerdüştler, 1960 yılından sonra bu adetlerinden vazgeçtiler; onlar da artık ölülerini mezarlara gömüyorlar. Vahşi hayvanların yemelerine müsaade etmelerinin nedeni, yakınlarının bir başka dünya canlısında yeni bir yaşam bulacağı; yakmaları veya gömmeleri halinde doğayı kirleteceği inancı… Bir inanca göre ölenin bir başka dünya canlısında yaşaması istenirken, tam tersi de var: Filipinlerin kuzeyinde, yerli bir kabile yaşlılarının kullandığı yöntem; ölen yakının tabutunu, ipler vasıtasıyla dağ yamaçlarına asmak. Amaç; ceset hırsızlarından ve vahşi hayvanlardan koruma.
Güney Amerika kıtasının en dibinde Şili’ye ait Punta Arenas liman kenti var. Atlas Okyanusu ile Pasifik Okyanusu’nu birbirine bağlayan Magellan Boğaz’ı tam karşıda. Kentin mezarları çekmece gibi, beş-altı katlı veya yan yana. Mezarın ön tarafında ölenin canlıyken neleri sevdiği, hangi takımı tuttuğu… gibi bilgiler var. Çiçekler, biblolar…
Mezarlıkların ötesinde yerler de var dünyada. Adeta kemik depoları! Paris’in bir yeraltı mezarlığında, 6 milyon insana ait kemik olduğu tahmin ediliyor. Portekiz’in Evora kentinin bir şapelinin bodrumunda 5 bin insanın kemiği; Roma’da bir kilisenin bodrumunda 3 700 Kapuçin rahibinin kemikleri var. Kutna Hora’daki bir kemik deposundaysa, 40 bin cesedin kemikleri… Ancak diğerlerinden farklı olarak, kemiklerle sanatsal çalışmalar yapılmış.
Hindistan’ın Ahmedabat kentinin bir mezarlığı üzerine kurulan bir restoranda, ölülerle beraber yemek yiyebiliyorsunuz. Bakın işte bu mezarlığı sevdim. İşletmecisi tam da benim kafa yapımda.
1994’te Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nden uzmanlığımı aldıktan sonra, atama için devlete başvurdum. Marmaris’e tayin edildim. Ağustos ayında göreve başladım. Eşim, oğlum, ev… hâlâ Sivas’talar. Mesai sonrası kiralık ev bakıyorum. Marmaris sıcak, Marmaris, nemli, Marmaris kalabalık, ben yorgun… Ev aramak tam bir işkence, bir kahır. Yenice tanıştığım sağlıkçı arkadaşlara soruyorum. “Armutalan mahallesinde bulabilirsin,” dedi, bir arkadaş. Dolmuşla gidebileceğimi, söyledi. Bir başka arkadaş, “Dolmuşla gitme, şu yoldan git. Hem sora sora gidersin, hem kiralık ev ararsın,” dedi. İkinci seçenek daha mantıklı geldi. Bir mesai sonrası, akşam saatlerinde, ev sayısının az olduğu inişli çıkışlı tuhaf bir yola girdim. Güneş yakıyor. Siperlikli şapkam da yok yanımda. Muhtemelen Armutalan mahallesinin çevreyolu gibi bir yol olmalı. Bir anda sol tarafımda bir mezarlık gördüm. Ağaçlar, gölge, hafiften bir serinlik, mezarlıkların gizemli sessizliği… Daldım içeri. Bir ağacın altına oturdum. Amaç, beş-on dakika oturup dinlenmek ve sonra yola devam etmek. Bir anda bir uyku bastırdı. Hadi uyumadan bedeni şöyle bir dinlendireyim de, yürüyüşe devam ettiğimde dinç kalkayım, dedim ve uzandım sere serpe otların üzerine
Uyandığımda, uzanmanın üzerinden neredeyse bir buçuk saat geçmişti. Öylesine dinç ve dinlenmiş kalktım ki yerimden, anlatamam. Ben hayatımda bu kadar temiz bir uyku çektiğimi hatırlamıyorum. Hava da yavaş yavaş kararmaya başlamış. Mezarlığa baktım. Vampir yok, hayalet yok, hortlak yok…
On beş- yirmi dakika yürüyüp mahalleye geldiğimde dank etti: Ölülerden zarar gelmez insana. Zarar, kötülük gelecekse, yaşayanlardan geliyordu. Vampirler, hortlaklar, hayaletler… mezarlıklarda değil, çevremizde gırla.
Önünde sonunda çoğumuzun cansız bir bedenle hayat yolculuğunu tamamlayacağı herhangi bir mezarlık, yaşayanların mezarlığı gök kubbe altından daha rahat ve daha huzurlu olmalı, diye düşünüyorum.
KAYNAKLAR:
Muhsin Boz
08 Ocak 2025 18:13
01 Ocak 2025 11:47
01 Ocak 2025 17:57
07 Ocak 2025 16:46
06 Ocak 2025 11:43
07 Ocak 2025 18:52
04 Ocak 2025 13:33
05 Ocak 2025 15:01
02 Ocak 2025 16:59
01 Ocak 2025 14:41