Kitap üzerine bir çalışma
Kategori: Edebiyat - Tarih: 08 Ocak 2025 15:25 - Okunma sayısı: 47
Kitap Üzerine
Kitap, Arapça “ketebe” kökünden “fi’âl” vezninde bir kelimedir. Çoğulu kütüb gelir, Kütüphane kütüb kökünden bileşik isimdir. Ümmü’l-kiab: Kur’an (bkz: Furkan. Hüdâ, Hitab, Mushaf, Necm, Nur, Zikr) Ehl-i Kitap: dört kutsal kitaptan birine iman eden, inanan, bağlı kalan. (Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Büyük Lügat)
Türkçe sözlükte ise; Ciltli veya ciltsiz olarak bir araya getirilmiş basılı ya da yazılı kâğıt yaprakların bütünü, 2. Herhangi bir konuda yazılmış eser. (TDK, Türkçe Sözlük)
Kitap kelimesiyle türetilmiş yalın ya da bileşik birçok çok kelime ya da kelime grubu vardır. Bu kelimeler hakiki anlamında kullanıldığı gibi daha çok mecazi anlamlarında kullanılmıştır. Kitapsız ve kitap kurdu gibi söylemler mecazi anlamlarında kullanılmıştır. Kitapsız derken, dört büyük kitaptan birine inanmayan, kitaba inancı olmayan, inançsız anlamına gelir. Yine kitap kurdu, çok kitap okuyan ve kitaplarla çok haşır-neşir olan kişi anlamına gelir.
Kitap bilimin vazgeçilmez aracı, temel kaynağı ve vesikasıdır. Bilime, kültüre, sosyal hayata, dine, fenne vs her şeye ait bilgiler kitap sayesinde yaşar, nesilden nesile aktarılır. Kitap yazılı kültürün hazinesidir. Her alanda en önemli başvuru kaynağı kitaptır. Bir edebiyatçı olarak bilgilerimizi ancak kitapla ölümsüz hale getirebiliriz. Hani “söz uçar, yazı kalır” derler ya, işte uçan ve unutulan sözler kitap sayesinde kalıcı olur.
Halk edebiyatının destanları, hikâyeleri günümüze kadar ulaşmışsa yazılı olarak, yani kitaplaştırıldığı için ulaşmıştır. Süslü edebiyatın günümüze ulaşanları başlangıçta söylendiği ile uluşun şekli arasında büyük değişimler yaşanmıştır. Yani tema aynı olsa da süslemeleri çok farklıdır. Yani beden aynı olsa da muhtelif zamanlarda değişik elbiseler giydirilmiş ve oluşumuyla yaşayan şekli arasında büyük değişikler olmuştur. Oysa, Divan Edebiyatının yazılı kültüre geçmesi sebebiyle XI. Yüzyılda yani 1069-1070 yıllarında yazılmış Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i, Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügati’t-Türk’ü orijinal haliyle günümüze kadar ulaşmıştır.
Kitapların kültür açısından önemini söylemek gerekmez, bunu herkes bilir. Kitapsever olmak aynı zamanda kitaplık oluşturmak ve kütüphane sahibi olmak demektir. Bu sebeple her ile bir veya birkaç kütüphane yapılmış ve okurların hizmetine sunulmuştur. Milli kültürümüzün kaynağı olan kitaplar devlet eliyle halkın istifadesine sunulurken bireysel kütüphaneleri de göz ardı etmemek lazım. Bugün Ankara Milli kütüphane, İstanbul Süleymaniye başta olmak üzere yazma ve basılı eserlerden oluşan bu kütüphaneler daha çok bağış suretiyle oluşmuştur. Süleymaniye’deki koleksiyonların çoğu bağış ve hibe yoluyla kütüphaneye kazandırılmıştır.
Devletin Maarif Vekâletinin 30 sarı lirayı çok bularak almadığı –Dil, kültür ve edebiyatımızın en önemli kaynağı- Divan-ı Lügati’t-Türk’ü Ali Emiri Efendi Kitapçı Burhan Efendiye 3 sarı lira vererek 33 sarı liraya Edebiyatımıza ve kültürümüze kazandırmıştır. İşte o Ali Emiri Efendi bugün değeri ölçülemeyecek kadar olan kitaplarını Maarif Vekâletine bağışlamış ve adına kütüphane oluşturulmuştur. Fatih Millet Kütüphanesi Ali Emiri kitaplığı bu kitaplardan oluşmaktadır. Ankara Milli Kütüphanedeki eserlerin çoğu bağış eserdir. Erzurum Atatürk Üniversitesine eserlerini bağışlayan Seyfettin Özege’yi ve Agâh Sırrı Levend’i ve diğer kütüphanelerde adını zikredemediğimiz bağışçıları da bu güzel davranışından dolayı saygıyla anmak bir vefa borcudur.
Kitap, şüphesiz çok değerlidir. Bazıları yemeğinden, kıyafetinden artırır kitap alır, kütüphane oluşturur, bazıları da kitabın kıymetini bilmediği için, kitapseverleri üzer. Benim de çalışma odamda kitap dolabının üzerine yazılı olarak astığım şu sözü burada hatırlatmak istiyorum;
Dest-i kadr-i müstaîrândan ziyânım bî-hisâb
Tevbe ettim âriyet hîç kimseye vermem kitâb
Ali Şevki Hoca
“Ödünç kıymetini bilmeyen ellerden zararım hesapsızdır. Tövbe ettim hiç kimseye ödünç kitap vermeyeceğim.”
Her kime verdimse zayi’ ettiler
Âriyet ben kimseye vermem kitâb
La-Edri
“Her kime ödünç kitap verdimse kaybettiler, Kimseye ödünç kitap vermem. “
Her iki beyitte de kitap kadri bilmeyen, ödünç olarak isteyip bir müddet sonra teslim etmesi gerekirken kaybeden veya geri getirmeyen umursamaz kişilerin elinden mağdur edildikleri ifade edilmektedir. Bu da gösteriyor ki her şey değer bilenin elinde kıymetlidir. Ne acı ki günümüzde fiziki kitaplık yerini e-kitaba bırakmıştır. Bilgiye ulaşma açısından kolaylık olsa da kitaplığın, kütüphanenin yerini tutmaz diye düşünüyorum.
Konu kitap ve kütüphane olunca, kitapları koruma adına “ya kebikec, yâ hafızu ya kebikec ” notunu da hatırlatmak isterim. Bu yazıyı yazıp kitaplığına asanlar, kitapları böceklerden korumuş olurlar.
“Ne demek Yâ Kebîkeç?”
Eski edebiyatımızla ülfeti olanların malumları olduğu üzere kitapları güveden, kurttan koruyan bir melek veya cinin adıymış güya Kebîkeç. Eskiden kitapların başında uygun bir yere “Yâ Kebîkeç” yazınca kitaba haşerelerin zarar veremeyeceklerine inanılırmış. Bir tür muskaymış yani Kebîkeç…
Anlatırlar ki, vaktiyle medrese hocasının biri bir mollanın elinde kitap kurtlarının sayfalarını delik deşik ettiği bir kitap görmüş. Şaşkınlıkla; “Yâ Kebîkeç yazmadın mı buna?” deyince molla çaresiz: “Yazdım, yazdım da, kurtlar önce ‘kebîkeç’i, sonra kitabı yemişler.” demiş.
Elinizdeki varakpârelere kitap kurtları zarar verir mi bilinmez ama onu her türlü haşerattan hıfz içün -aşk ile- “Yâ Kebîkeç!” diyelim.
Yukardaki yazı M.Fatih Köksal’ın Ya Kebikec adlı kitabının tanıtımından alınmıştır.
Kitapla dost olalım, okuyalım, okutalım ve mümkünse kitaplık ve kütüphane oluşturalım.
Dr. Müzahir KILIÇ
Akademisyen, yazar, şair
01 Ocak 2025 11:47
01 Ocak 2025 17:57
07 Ocak 2025 16:46
06 Ocak 2025 11:43
02 Ocak 2025 16:59
01 Ocak 2025 14:41
07 Ocak 2025 18:52
04 Ocak 2025 13:33
05 Ocak 2025 15:01
03 Ocak 2025 14:52