Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Güzel Adlandırma "Güzel" mi?

Mustafa Pala

Kategori: Dil Felsefesi - Tarih: 04 Ocak 2025 11:22 - Okunma sayısı: 59

Güzel Adlandırma

Sinema tarihine "Ozu Sineması" kavramını kazandıran, Japon sinemasının sessiz, mütevazı, minimalist yönetmeni Yasujiro Ozu'nun "Noriko Üçlemesi"nin ilk filmi olan "Geç Gelen Bahar" (Banshun, 1949), masumiyetin ve onun gibi değerli diğer şeylerin, “güzelliklerin” yitişine soylu bir ağıt yakıyor. Film, babasıyla yaşamaktan mutluluk duyan ama çevresindekilerin ısrarla evlendirmek istediği genç kız Noriko'nun (Setsuka Hara) bu ısrarlar karşısında yaşadığı içsel gerilime odaklanıyor; bizse bu gerilimin arkasında 2. Dünya Savaşı sonrası kapitalist modernleşmeye ayak uydurmaya çalışan Japon toplumunda geleneksel "aile"nin değişim ve dönüşümünü izliyoruz.

"Güzel adlandırma" konulu bir dil yazısında bu filmi anımsamamızın iki gerekçesi var. Birincisi, Noriko’nun babası ve halasının, olumsuz çağrışımlar içerdiğinden adını pek benimseyemedikleri damat adayına, var olanı inkâr etmeden, kabul edilebilir, yani öncekine göre daha “güzel bir ad” aradıkları sekans. Buradaki diyalog şöyle:

-Noriko belki de adamla ilgili ufak tefek şeyleri kafasına takıyordur.

-Ne gibi?

-Adamın adı mesela.

-"Kumataro Stake" mi?

-"Kumataro" (Ayı Oğlan).

-Nesi var? Sağlam bir izlenim bırakıyor...

-Ama bu ad, senin gözünde iri yarı, kıllı bir şey canlandırmıyor mu? Bu, genç kızları sandığından daha fazla rahatsız eder. Evlenirlerse damada nasıl hitap edeceğim? "Kumataro", kulağa 'orman kaçkını' gibi geliyor; "Kuma-san" desen, bildiğin dangalak ismi ve "Kuma-chan" da 'Yavru Ayı' gibi oluyor... Sanırım, ben "Ku-chan" diye çağıracağım onu.

-Ku-chan? (Küçük Boşluk)

Doğal dilde güzel adlandırma, bir kavramı, nesneyi veya durumu, olumsuz çağrışımlarını azaltarak veya ona olumlu anlamlar yükleyerek daha hoş ve kabul edilebilir bir şekilde ifade etme “sanatıdır”. Bu, bir şeyin asıl anlamını korurken, dilin zenginliğini kullanarak daha zarif, daha etkileyici ve daha anlamlı bir şekilde ifade edilmesini sağlar. Addaki olumsuz çağrışımları ortadan kaldırmak kadar estetik ve anlam bakımından etkileyici, anlamlı, akılda kalıcı adlar oluşturmayı da amaçlayan güzel adlandırma, her dilde gerçekleşen bir anlam olayıdır. Kullanıcılar, dildeki kimi kavram, varlık ve nesnelerin adlarına ait içeriklerde korku, ürkme, iğrenme gibi duyguları, olumsuz izlenim ve çağrışımları önlenmek amacıyla adları bu içeriklerinden uzaklaştırmak ister. İşte filmdeki damat adayının "ayı oğlan" anlamına gelen adı için farklı ifade biçimleri aranması bunun bir örneğidir.

Yapısı "eu: iyi, güzel" ve "pheme: konuşma, söz" köklerine dayanan "euphemism", Türkçede “güzel adlandırma, hüsnü tabir, güzelleme, örtmece” terimleriyle karşılanıyor. David Crystal, terimi "nahoş, utanç verici ve iğrenç anlamlar içeren anlatımlardan vaz geçip yerine dolaylı veya açık ve belirgin olmayan ifadeler kullanmak" biçiminde tanımlıyor; "ölmek" yerine "geçmek" denmesini örnek veriyor. (Crystal, Bir Ansiklopedik Dil ve Diller Sözlüğü, 1992). Prof. Dr. Doğan Aksan da ‘güzel adlandırma’, ‘iyi adlandırma’, ‘örtmece’ terimleriyle karşıladığı "euphemism"i, "kimi varlıklardan, nesnelerden söz edildiğinde doğacak korku, ürkme, iğrenme gibi duyguların, kötü izlenim ve çağrışımların önlenmesi amacına yönelen ve dünyanın her dilinde rastlanan bir değiştirme olayı" olarak ifade ediyor. (Aksan, Her Yönüyle Dil III, TDK Yay. Ankara, 1990).

Güzel adlandırmanın, kuşkusuz bireylerin duygusal durumları, düşünce süreçleri ve sosyal etkileşimleri üzerinde önemli etkileri oluyor; çünkü estetik açıdan hoş ve anlamlı kelimeler, mutluluk, huzur veya ilham gibi olumlu duyguları tetikliyor ve insanlar kavram veya nesnelerle daha güçlü duygusal bağlar kurabiliyor. Metaforik düşünmeyi teşvik eden bu tür adlandırmalar, insanların soyut kavramları daha somut ve anlaşılır bir biçimde algılamalarına yardımcı oluyor. Örtmece, bir nesne veya kavramın algısını değiştirerek bir şeyin daha değerli, önemli veya cazip görünmesini sağlıyor. Bu etki, insanların belirli amaca yönelik motivasyonlarını artırıyor, onları harekete geçiriyor. Estetik açıdan hoş ve anlamlı sözler, muhatapta zihinsel ve duygusal rahatlama yaratabiliyor, genel psikolojik iyilik halini yükseltip daha iyi hissetmelerine katkıda bulunabiliyor.

Yaşlılık yerine "olgunluk", çöp yerine "geri dönüşüm malzemesi", kilo almak yerine "vücut kitle indeksini artırmak”, kriz yerine "dönüşüm süreci" örneklerinde olduğu gibi, güzel adlandırma, dilin gücünü kullanarak daha etkili ve estetik bir iletişim kurmamızı sağlıyor. Hem günlük hayatta hem de profesyonel alanlarda, doğru kelimeleri seçmek ve olumsuz çağrışımları azaltmak, daha başarılı iletişim için önemli olabiliyor.

Bu tür adlandırmalar, insan psikolojisi üzerinde olumlu bir etki gösterirken, muhatapla sürdürülen diyaloğa olumlu katkıda da bulunabiliyor. Yasak, tabu ifadelerin kullanılmasından kaçınmak, örtmeceyi dilde gerekli kılarak onu bir anlatım olanağına dönüştürüyor. Bu yolla yaratılan ifadeler, gerçek anlamın üstüne serdikleri örtü, yarattıkları gizlilikle hem insanların ilgisini tetikliyor hem de onları rahatsız edici gerçeğin olumsuz etkilerinden koruyor. Örtmecenin bir anlatım olanağı olması, onu daha çok edebiyat alanıyla ilişkili kılıyor.

Günlük yaşamda sıkça kullanılan bu tür adlandırmalar, halkın ortak yaratıcılıkla ortaya çıkardığı söz varlığını gösteriyor. Yerel bir dilsel zenginlik de olan güzel adlandırmalardan kolera "kirli paçavra", verem "ince hastalık", üvey anne "cici anne", hamile "gövdeli", ahlaksız "kınalı", fahişe "ayağı dışarı", kadının cinsel organı "börek", erkeğinki "çam çivisi", tabut "ağaç at", kefen "çadır", ölmek "hakkın rahmetine kavuşmak", piç "bulduk", hovarda "babıçsız", homoseksüel erkek "çelebi", sinirli "köpüklü", hırsız "eli çakır", casus "kara kulak", hapishane "imamevi", rüşvet "el tutamağı" biçimindeki adlandırmalar dili zenginleştirmenin de örnekleridir.

Halk edebiyatımızın verimleri de örtmece örnekleriyle doludur. Hem yerimiz he yenimiz bu kadar darken tümünün altından kalmak mümkün değil; ama halk şiirimizin son temsilcilerinden Âşık Veysel'le yetinebiliriz: Allah'ı yasaklayıcı, cezalandırıcı, insandan uzak bir figür olarak betimleyen inanç karşısında Veysel "sen" diye seslenecek kadar yakınına gider onun: "Kâinatı sen yarattın / Her şeyi yoktan var ettin / Beni çıplak dışar’attın / Cömertliğin nerde senin" diye sorguya bile çeker! Ömrünün son demlerini "sonbaharım", ölümünü "sadık yâri"ne kavuşmak diye anlatır: “İşte geldi sonbaharım / Beni ister sadık yârim". "Menzil" de ölümdür Veysel'de: "Yetişmek için menzile / Gidiyorum gündüz gece". Sevgilisinin memesi için "Koynundaki turunç mudur nar mıdır" diye sorar ve ekler: "Tenha bulsan sarılman mı" Sarılır mı sarılmaz mı bilinmez ama o "turna"sını, "suna"sını dudaklarından öptüğünün üstünü örter görünür, örtmez: “Leblerinden emen kanar / Turnam senin sunam senin" Sonra gezerken gezerken birden aklının evine varır fakat ne görsün? "Akıl gitmiş fikir evde yoğ idi." Deli divaneliğini de bir "güzel" adlandırıverir "koca" Veysel!

Güzel adlandırmanın “örtü”sünden en çok “kazanan” alanlardan biri reklam sektörüdür. Reklam metinleri, marka adları bütünüyle bir örtmecedir, diyebiliriz. Bu, reklamcının var olanı doğal sınırları dışında tanımlamasından bellidir; çünkü güzel, etkileyici bir marka adı tüketicinin markayla ilgili olumlu bir izlenim edinmesini sağlar. Marka adları üründen bağımsız olarak basit, akılda kalıcı ve melodik yapılarıyla, tüketici hafızasında kalıcılaşır. Reklamcı, kolay anımsanabilmeyi, bellekte olumlu ve kalıcı izler bırakmayı, pozitif duygular uyandırmayı ve bu yolla duygusal çekim, olumlu bir imaj yaratmayı, benzersiz bir konum elde etmek için farklılaşmayı, tüketiciyle derin bağlar kurabilecek anlam zenginliğini, farklı dil ve kültürlerde de uyumlu ve anlamlı olmayı, güven ve saygı uyandırmayı... önemser.

Reklamcıların önerileriyle firmalar, örneğin aliterasyon yoluyla sözcüğün ardışık hecelerinde aynı sessizi tekrarlayarak kola fındığı, kafein kaynağı ve koka yapraklarının adlarını birleştirerek akla kolayca kazınan “Coca-Cola”yı; assonansa dayanarak sözcüğün farklı hecelerinde aynı ünlü sesi yineleyip çikolatalı sandviç çerez “Oreo”yu; sözcüklerin anlamını bükerek veya yeni bir bağlama taşıyarak küçük kedi sevimliliğiyle çikolatalı gofret “KitKat”ı; farklı kültürlere ait sözcüklerle egzotik ve özgün bir hava katarak Japonca bolluk anlamında “Toyota”yı; daha insani ve ulaşılabilir olan elma anlamı için “Apple”yi; büyüklüğü ve ihtişamından dolayı dünyanın en büyük yağmur ormanı “Amazon”u; Yunan mitolojisindeki zafer tanrıçası adından sporculara ilham vermek ve başarıyı simgelemek için “Nike”yi… yaratarak markalarını "güzel” adlandırırlar!

Güzel adlandırma aynı zamanda, egemen sınıfların siyasal iktidarının “yanlış ideolojisini” üreten ve örten retorik bir ögedir de. Uruguaylı yazar Eduarda Galeano'nun "Tersine Dünya Okulu: Tepetaklak" adlı kitabında verdiği örnekler, bu bakımdan incelemeye değer. Yazarın işaret ettiği, “acı acı gülümseten” güzel adlandırmalar, burjuvazinin gizlediği pislikleri "örtme" örneklerinden başka bir şey değildir. Örtü kaldırmayı ustalıkla beceren Galeano, tepetaklak dünyamızı tersine çeviriyor ve bize "çokuluslu şirketler"in aslında “az sayıda birkaç ülkeye” ait olduklarını, "gelişmekte olan ülkeler"in gerçekte başkalarının gelişmeleri nedeniyle “geri” kaldıklarını; "dış yardım"ın kötülüğün erdeme ödediği küçük bir “vergi”; rüşvetinse “ikramiye, nezaket, mutluluk göstergesi” olduğunu örnekleriyle anlatıyor.

Bir çiçeğin güzelliğini bile "plastik gibi" benzetmesiyle övdüğümüz bir yüzyılda yaşadığımızı vurgulayan yazar, kapitalizmin sahne adının "pazar ekonomisi", oportünizmin "pragmatizm", ihanetin "realizm", yoksulun "dar gelirli", yoksul çocuklarının eğitimden dışlanmasının "eğitimi yarıda bırakma”, patronun işçiyi işten atmasının "emek piyasasının esnekliği", işkencenin "yasadışı baskı", zengin aile hırsızının "kleptoman", bombanın "patlayan mekanizma"; Şili'deki toplama kampının "Haysiyet", Uruguay'ın en büyük cezaevinin "Özgürlük", çocuk ve kadın 45 köylüyü tarayan örgütün "Barış ve Adalet" adını taşıdığını yazıyor.

Ülkemize dönecek olursak, güzel adlandırma cennetinde yaşadığımız apaçık. Vergi ve ürünlere yapılan zamları, önce "güncelleme", sonra "ayarlama" ile adlandırdık, şimdi “en güzel”ini bulduk: "Yönetilen ve yönlendirilen fiyat ve vergi ayarlamaları". Ne kadar bilimsel! “Ekonomik önlemler paketi” adeta bir hediye paketidir, kurdeleyle bağlanmış! Ekonomik kriz “ekonomik düzenleme süreci”, işsizlik, “iş gücü piyasasında esneklik” enflasyon “alım gücünde azalma” bütçe açığı “kamu maliyesinde disiplin…”dir! Süreç gereği PKK “Kandil”, terörist başı “İmralı” ile çok “güzel” adlandırılıyor!

Güzel adlandırmanın başarısı, adlandırmanın örttüğü olumsuzluğun büyüklüğüyle doğru orantılıdır; adlandırma ne kadar çok istenmeyen çağrışımı örterse o kadar güzeldir yani. ChatGPT'ye siyasi alanda başarılı güzel adlandırma örneği sordum, "Adalet ve Kalkınma Partisi" dedi. Bu konuda yeterince eğitilmediğinden mi yoksa fazlasıyla eğitilip ironi yaptığından mı bilmem, böyle söyledi. Ama bence “AK PARTİ” kısaltması çok daha başarılı bir güzel adlandırma örneğidir!

Yazımızın jeneriğine Geç Gelen Bahar’ı yazmamızın birinci gerekçesini açıklamıştık; ikincisi şudur: "Güzel adlandırma"nın, filmde çok somut bir örneği var; bu, Ozu’nun vazgeçilmezi Setsuka Hara'nın "hüznünü bile gülerek ifade eden" güzel yüzüdür! Hüznü gülerek anlatmaktan daha somut bir "güzel adlandırma" olabilir mi?

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Dil Felsefesi Yazıları
Faşizmin Dili

Dil Felsefesi 16 Kasım 2024

Faşizmin Dili