Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Öykü: YENİ YIL DİLEKLERİ

Rengin YILMAZER

Kategori: Edebiyat - Tarih: 03 Ocak 2025 14:52 - Okunma sayısı: 67

Öykü: YENİ YIL DİLEKLERİ

YENİ YIL DİLEKLERİ

2019 yılının son saatlerinde özenle hazırlanmış zengin bir sofrada ilk kadehler Eda’nın yeni yaşı için kalktı. 29 Aralık doğumlu olan Eda, iki gündür –hala gerçekliğine inanmasa da- 50 yaşındaydı. Bu büyük olayı her zaman olduğu gibi yeni yıl kutlamasıyla birleştirmişlerdi. Kahkahalarla, masanın bir ucundan diğer ucuna yetiştirilmeye çalışan sohbetler ile saatler gece yarısına geldi. Eda gözlerini kapattı, hep bir ağızdan 10’dan geri sayarken aklında dilekler sırayla dizilmeye başladı.

9…

Üzerimdeki ölü toprağından kurtulayım.

8…

Yeni bir heyecan, yeni bir macera olsun hayatımda.

7…

Daha adil bir dünyaya kavuşalım.

6…

Sağlığım, neşem yerinde olsun... Tabii sevdiklerimin de.

5…

Kadınlar artık ölmesin. Çocuklar da ölmesin lütfen.

4…

Bu yıl hep gezelim, yeni yerler görelim.

3…

Gümüşlük’teki o ev benim olsun.

2…

Selim... Ayyy nereden çıktı şimdi bu?! Eda saçmalama son 1!

1….

MUTLU YILLLAAARRR!

Sonrasında ıslıklar, çığlığı andıran tonda tebrikler, sımsıkı sarılmalar, öpüşmeler, “Seni öpmüş müydüm?”ler, 2020 yılına giriş ve eğlenceye devam.

Ertesi sabah neşeyle uyanıp, sert bir kahve yaptı kendine ve önceki geceyi düşündü. Kendi kendine gülümsedi. Nasıl da keyfi yerindeydi herkesin. “Bu buluşmaları daha sık yapmak gerekiyor” diye geçirdi içinden. Dostlarıyla olmak hepsine çok iyi geliyordu çünkü. “Bu yıl bunun için daha çok çabalamalıyım” dedi kendine. Yorgun günlerin ardından koşar adım evine dönmek, televizyon karşısında boş boş vakit geçirmek ister olmuştu birkaç yıldır. Ne zaman bir buluşma planı yapılsa bahane yaratıp beş davetten birine zorla katılıyordu.

İşte o sabah her yeni yıl başlangıcında olduğu gibi hızlı bir gözden geçirme yaptı kendi içinde. Bir yılı, bir yaşı geride bırakırken hedeflerinden ne kadar sapmıştı, hayalleri için neler yapmıştı ve yeni yaşından neler bekliyordu… Oturduğu yerden mucizelerin gelmeyeceğini bilecek kadar büyümüştü artık, o kadar da kaderci değildi; ama bu yıl yeni bir şeyler olsa fena olmazdı… Güneş yılın ilk gününe veda ederken Eda her yıl yaptığı gibi yeni yıl ajandasını önüne aldı, özenerek, en güzel yazısıyla “Bu Yıl Gerçekleştirilecekler” başlığını attı ve maddelere ayırdı. Bir yandan da aklında yeni yıl dilekleri dönüp duruyordu.

Ocak ayının sonuna geldiğinde, Eda listesindekilerin üzerini gururla çizmeye başlamıştı bile. Bu kişisel tarihinde bir zaferdi. Yıllardan sonra ataletinden kurtuluyordu. O kadar iyi gidiyordu ki, toplu buluşmaları kendisi düzenler olmuştu. Birlikteyken yürekleri ısınıyor, gözleri gençliklerindeki gibi parlıyor, bulundukları her yer okul kantini oluyordu.

Takvimler Şubat’ı gösterdiğinde haberlerde bir hastalıktan sıklıkla bahsedilmeye başlamıştı. Bir çeşit virüstü bahsi geçen; Çin’de pek çok ölüme sebep olan ve hızla yayıldığı söylenen bir virüs: COVID19. Haberlerde Çin sokaklarında yerlerde ölülerin olduğu kareler dönüyordu. “Haberleri takip ediyor musun?” diye soruyorlardı birbirlerine. Kimse ne olduğunu anlamadan virüs İtalya’da görüldü ve görülmesiyle can almaya başlaması bir oldu. Haberlerde telaffuz edilen sayıların sadece matematik olmadığını İtalya’da eşi dostu olan Türk insanının anlaması bu şekilde oldu bir bakıma. “Neler oluyor? Acaba Türkiye’de de var mıdır?” demeye kalmadan Mart ortasında Türkiye’de ilk vaka açıklandı. Açıklama ile birlikte önce okullar kapandı ve uzaktan eğitime geçildi. Ardından evden çalışabilecek kurumlar çalışmalarının hepsini bilgisayarlardan internet üzerinden yürütmeye başladılar. Evden çalışılması mümkün olmayan işlerde ise nöbetleşe çalışma sistemi uygulanmaya başlandı. Eda tüm bu olanları şaşkınlık içerisinde izliyor ve bireysel olarak alınması gereken önlemleri alıyordu. Kısa bir süre içerisinde ülkede kolonya stokları tükenmişti. Dünyada pek çok büyük firma maske üretimine başladı. Herkes evlere kapandı. Özellikle 65 yaş üzerini etkileyen virüs yüzünden pek çok orta yaş üzeri insan sevdiklerine hasret, pencere önlerine tutsak kaldı. Her gün yasaklara bir yenisi eklendi.

Eda da diğer insanlar gibi ilk adım olarak maske, eldiven, kolonya ve dezenfektan aldı. Market alışverişlerini internetten yapmaya, gelen poşetleri balkona çıkarıp en az 3 saat bekletip, silerek evin içine almaya başladı. 120 m²’lik evini uyanır uyanmaz süpürüp, gün aşırı toz almaya başladı. O kadar detaylı temizlik yaptı ki, çoktan unuttuğu eşyalarını buldu evin derinliklerinde.

Babaannesinden yadigar kahverengi sandığın başında, açtığında karşılaşacaklarını bilerek; ama yine de gönüllü olarak kendini, yıllardır daha da derinlere itmeye çalıştığı anılarına doğru hızlı bir girdabın içine bıraktı. Döndü, döndü ve durduğu yerde üniversite kantindeki müthiş bir günü tutuyordu ellerinde. Elindeki fotoğrafa baktı iç geçirerek. Ne kadar ters başlayan bir güne uyanmıştı o sabah. Saatini duymamış ve servise geç kalmıştı. En önem verdiği dersin ilk saatini kaçırmıştı böyle olunca. Kantinde Ayşegül’den notları alıp hızlıca kendi defterine çekmişti. O sırada masaları kalabalıklaşmış, tanıdığını gören gelip oturmuş, kanları deli akan gençler bir araya toplanmıştı. Eda bir yandan notları çekmeye çalışıyor bir yandan da muhabbetten kopamıyordu. Bölümleri farklı pek çok kişi olmuşlardı. Keyifli bir sohbet ile saatler geçmişti. Neden sonra içlerinden bir tanesi “Hadi!” dedi “Bu günün bir fotoğrafı olsun. Sıkışın bakalım”. Eda için ters başlayıp, mucizeye dönüşen o gün, elindeki bu karede sabitlenmişti. Coşkulu, taze, dingin, mutlu, genç yüzler... Eda parmaklarını tek tek üzerlerinde gezdirdi arkadaşlarının. Aralarından bir iki tanesi hariç diğerleriyle tüm okul hayatını birlikte geçirmişlerdi. Hepsiyle aynı bölümde değildi. Örneğin Zeynep ve Melis iktisat okuyorlardı; ama Zeynep Ayşegül’ün liseden arkadaşıydı. Ali o zamanlar Melis ile ilgileniyordu. Umduğunu bulamayınca gruptan da kopmuştu. Ayşegül, Elif ve Gülçin her koşulda Eda ile birliktelerdi. Okul yıllarından bu yana hiç ayrılmamışlardı. Hastalıkta, sağlıkta, doğumda, ölümde, mutluluklarda, felaketlerde her daim omuz omuz olmuşlardı. Cankat ile okulda tanıştılar. Fotoğrafta objektife değil de Eda’ya bakan Selim ise Cankat’ın mahalleden arkadaşıydı.

Selim… Yeni yıla girerken birden aklına düşen, kalbinden ise hiç silinmeyen Selim… Dolu dolu yaşadıkları üç koca yılın sonunda sessizce hayatından çıkan ve bir daha asla haber almadığı ilk aşkı Selim… Kucağını dolduran fotoğrafların içinden birbirlerine yazdıkları notlar çıkıyordu. Selim’in el yazısını görmek, kendi yazdıklarını görünce, yazdığı andaki duygusuna dönmek çok yordu Eda’yı. Anıları olduğu gibi oracıkta bırakıp sandıklı odadan çıktı. Zihnini susturmak için mutfağa attı kendini, çeşit çeşit meze yaptı. Telefonundaki grup yazışmalarından “Kare As” grubuna “Akşam çevrimiçi içelim mi?” yazdı. Masasını özenle hazırladı. Soğutulmuş, duble, sek rakısını kadehine, kadehi ehl-i keyfine koydu.

Hepsi birlikteydi yine işte; ama dokunamadan, sadece sırayla konuşarak. Zira program aynı anda herkesin mikrofonunu açmıyordu. Bu özelliği ilk fark ettiğinde “zorunlu saygı” diye geçirmişti içinden. İnsanlar birbirlerini dinlemeyi bilmiyorlardı artık. Sadece kendileri anlatmak istiyorlardı, kendilerini dinletebilmek için de her zaman daha yüksek sesle konuşuyorlardı. Oysa şimdi toplantılar için, dersler için, her türlü görüşme için kullanılan bu teknoloji, insanı susup dinlemeye zorluyordu. Bu defa birbirlerinin sözünü heyecanla tamamlayamayacak olan Kare As farklı masalarda aynı masadaymışçasına otururken, yıllar içinde edinilmiş sözsüz iletişim yetileri sayesinde bu akşam kurulan çilingir sofrasının nedeninin Eda’nın evde kalmaktan sıkılmasının ya da COVID19’un yarattığı endişenin çok daha ötesinde olduğunu biliyorlardı.

“Edacık, anlat bakalım, nedir bu kadehlerin kalkma sebebi?” diye hiç bekletmeden sordu Elif.

Eda saatlerdir tuttuğu gözyaşlarını bırakıverdi bilgisayarın karşısında, kızlar kendisini şaşkınlık içinde izlerken. Biraz içini boşalttıktan sonra sordu dostlarına “Biz Selimle neden ayrıldık?” Uzun uzun sustular. Sessizce geçmişe yürüdüler beraber. O günleri yaşadı herkes kendi penceresinden. Hepsine başka görünse de o günler, ortak olan bir gerçek vardı. Dile getirilmiş tek bir sebep yokken bitmişti Eda ve Selim’in ilişkisi. O zaman da kimse konuşmamıştı. Bir şekilde kabullenmişti hepsi bu bitişi. Eda bu zamana kadar acısını içine gömmüştü gömmesine; ama başka da kimseyi almamıştı hayatına. “Kim bilir neden hayatım... Hem nedense neden, üzerinden otuz yıl geçmiş, hayırdır Eda?” diye sordu Ayşegül bir süre sonra. Eda “Eski fotoğraflara baktım bugün. Düşündüm. Aslında hep örttüğüm soruların üstünü açtım. Selim’in huyunu, suyunu, hayatını detaylarıyla bilirken, ayrılık sebebimizi bilmemek çok saçma geldi.” dedi omuz silkerek. Gülçin, cevap bulamayacaklarından emin olduğu bu konuyu tüm coşkusuyla savuşturarak “O zaman otuz yılımızın şerefine içelim, güzelleşelim” diyerek kaldırdı kadehini ekrana doğru, fonda Melike Demirağ’dan “Arkadaş” çalıyordu.

O gece sofrayı toplayıp, bulaşıkları makineye yerleştirdikten sonra Eda kahvesini yaptı, okuma ışığını açtı ve oturdu tekli koltuğuna. Amacı, güzel bir müzik dinleyerek biraz kitap okumaktı. Ancak okuduğu kitapta bir cümle çarptı gözüne.

Bir anda eline kalem ve kağıt alıverdi ve başladı yazmaya…

“Selim,

Hayatta ilk güvendiğim ve tek aşık olduğum adam… Bugün yazıyorum sana çünkü bugün fotoğraflarımızı buldum evde. Yıllardır bakmamıştım bile. Evdeyiz aylardır. Tam “hayatımı değiştireceğim, hareket gerek” derken kısıtlı bir alanda bir başıma kaldım. Fotoğraflarla birlikte hayatımın diplerine daldım, oradan sen çıktın ve peşine takılmış duygularım. Bana nasıl baktığını, kızdığında kaşını nasıl kaldırdığını, kalabalıklardan kaçmak isterken elinle bacağıma nasıl tek bir dokunuş kondurduğunu, şefkat dolu sarılmalarını hatırladım.

Selim düğünümüzü konuşuyorduk ayrılmadan 10 gün önce. Sessiz sokaklarda yürürken ev bakıyorduk. Nasıl geçineceğimizi bile planlamıştık. Biz birbirimizi tanımamış mıydık? Annenler şehir dışındayken mercimek çorbası içmeye gittiğin esnaf lokantasına kadar hayatındaki her türlü saçma ayrıntıyı biliyorum da beni neden terk ettiğini bilmiyorum… Başka biri vardı desem, olmuyor. Çünkü her anımız birlikte geçiyordu. O akşamüstü filmden çıkıp, sinemanın önünde soğuk bir öpücük kondurdun yanağıma. “Bitti” demedi dilin; ama gözlerinde veda vardı. O kadar belliydi ki son bakışmamız olduğu, beni aramanı beklemedim bile. Neden Selim? Neden ayrıldık biz? 10 gün içinde ne değişti? Ben ne kaçırdım? Acımın sıcaklığı ile net düşünememiştim o zamanlar. Sonra da gururum izin vermedi. Ortak tanıdıklarımıza bile sormadım seni. Zaten onca yıldır tek bir defa bile karşılaşmadık aynı şehirde. Nerdesin Selim? Evlendin mi? Baba oldun mu? Burada mısın hala? Ne çok sorum varmış cevap bekleyen meğer. Seninle sohbet etmeyi özledim gün doğana dek. El ele uzun yürüyüşler yapmayı özledim. Sevildiğimi hissetmeyi özledim. Ben seni çok özledim.”

Bu satırları yazmak Eda için hiç kolay olmadı. Bir yandan yazdı, bir yandan hıçkırıklara boğuldu. Sabah şiş gözlerle uyandığında hala kararlıydı. Selim’e en hızlı ulaşabileceğine inandığı Cankat’ı aradı. Cankat şaşkınlık içinde cevapladı telefonu. Yıllardır sesini duymamıştı Eda’nın. Tatlı bir giriş konuşmasından sonra Eda, Selim’e yazdığı mektubu ve acilen ulaştırmak istemesinin sebebini anlattı. Zamanın hızla geçtiğini; ama artık geçerken kedisine yük olmasını istemediğini, sadece yaşamın keyfini sürebilmeyi hayal ettiğini anlattı uzun uzun. Ne çok şey kaçırmıştı yıllardır gurur yaparak, erteleyerek, üşengeçlikle, artık böyle olmak istemiyordu. Karantina günleri Eda’ya “ertelememek” gerektiğini öğretmişti diğer herkese öğrettiği gibi. Bu yaşananların insanlık için üstü kapalı bir mesaj olduğuna çok inanıyordu.

Selim COVID19 nedeniyle çok yoğun çalışıyordu. Cankat, mektubu Selim’in evine bırakmayı teklif etti. O akşam için sözleştiler. Haziran başında yavaş yavaş; ama sınırlı şekilde açılan kafelerden birinde buluştular. Gözleri sevinçle parladı ikisinin de. Eda’nın içini yumuşacık bir güven hissi sardı. Ne kadar çok özlemişti onu, ne çok seviyordu. Sımsıkı sarılmak istemişti aslında; ama bakışlarıyla kucaklaşmakla yetindiler. Cankat mektubu Selim’e hemen vereceğini söyledi. Eda teşekkür etti eski dostuna. Maske kocaman gülümsemesini gizlemiş olsa da Cankat çok iyi biliyordu aklından hiç gitmeyen o gülümsemeyi.

Selim posta kutusunda bir mektup olduğunu Cankat’tan aldığı kısa mesaj ile öğrenmişti; ama hastaneden eve ancak iki hafta sonra dönebilmişti. Öyle zor şartlarda çalışıyor ve o kadar acı günlerden geçiyorlardı ki, okuduğu mesajı hatırlayıp, posta kutusuna bakması bile mucizeydi. Zarfı görür görmez yazısını tanıdı Eda’nın. Gözleri doldu, kalbi hızla çarpmaya başladı. Bir çırpıda okudu mektubu. Sonra bir defa daha okudu, bir defa daha… Günlerin sinir bozukluğu da eklendiğinde duygularının tamamı şahlanmıştı. Geçmiş günleriyle hesaplaşırken uykuya teslim oldu. Uyandığında iyi hissetmeyi diliyordu; ama ateşi vardı. Aslında ilk anda anlamıştı; ama yine de hastaneye gidip test yaptırdı. Ne yazık ki doğru tahmin etmişti. Aylardır şifa bulmaya çalıştığı virüs kendisine de bulaşmıştı. Hemen tecrit odasına alınarak tedavisine başlandı; ancak Selim’in aklında hep Eda ve ona vereceği cevaplar vardı. Ne yazık ki kalem tutacak gücü yoktu. Kendini azıcık kuvvetli hissettiği bir anda Eda için bir kayıt yaptı. Eda telefonuna gelen mesaj sesiyle irkildi. Selim’i karşısında görünce elleri buz kesti. Selim çok bitkin görünüyordu; ama bakışları aynıydı. Virüsten ötürü solunum sıkıntıları yaşadığından bahsediyor, kesik kesik konuşma sebebini açıklıyordu. Nedensiz değildi ayrılıkları. Yurtdışından, alanında çok iyi bir üniversiteden kabul almıştı otuz yıl önce Selim. Yalnız gitmek ve sadece mesleğine yoğunlaşmak istiyordu. Bunu açıklayacak cesareti yoktu. Evlilik fikri, gelen kabul mektubu ile çok uzağına düşmüştü. “Ben iyi bir aşık değil, iyi bir doktor olmak için gelmişim bu dünyaya canım Eda” diyordu güçsüz sesiyle. Evlenmemiş, çocuk sahibi olmamıştı. Heybesinde bolca mesleki başarı biriktirmişti. “Geçirdiğimiz günleri unutmadım hiç, sevildiğimi her hücremde hissettim; ama sevgine hakkıyla karşılık veremezdim. Sana çok değer verdim Eda, çok özledim. Hep mutlu ol. Hoşçakal.” diyerek bitiyordu kayıt. Defalarca izledi Eda ve vedalaştı ilk aşkıyla.

Bir hafta sonra Cankat’tan bir mesaj aldı. “Uygunsan ve kabul edersen kapıdan uğramak istiyorum.” yazmıştı. Yarım saat sonra salonda oturuyorlardı. Cankat kan çanağına dönmüş gözleriyle uzun uzun sustu Eda’nın karşısında. “Sana yıllar önce anlatmam gerekenleri bir nefeste anlatacağım ve seni yalnız bırakacağım.” dedi kendisini şaşkınlık içinde dinleyen Eda’ya. “Selim’in yurtdışı başvurusunu ondan gizli ben yaptım. Kabul edileceğini biliyordum. Sen de biliyorsun ki o zamanlar da çok hırslı ve başarılıydı Selim. Gitsin istedim Eda, gitsin ki sen beni gör. Çünkü seni ben sevdim; ama seni o yaşadı. Selim gidince sen öyle kapandın ki içine, acından sorumlu olmak beni çok yaraladı. Gerçekleri anlatırsam bırak sevgini kazanmayı benden nefret edersin diye çıktım hayatından. Ama dün akşam Selim gitti Eda... Sonsuza kadar gitti... Bana seni asla bırakmamamı söylemiş son mesajında, anlamış demek ki. Gece boyu bizi hayal ettim. Saklamıyorum artık hislerimi. Hem sen de artık hayatı ertelememek gerektiğini düşünüyorsun. Bunca yıldan sonra seni hala ilk gün olduğu gibi seviyorum ve hayatımda istiyorum. İstediğin kadar düşün. Bir cevap vermek ya da gelmek istersen Gümüşlük’teki evde olacağım.” Pencereden Cankat’ın arabaya binişini izledi Eda. Selim’in gidişine yanan yüreği, Cankat’ın gelişine çiçek açıyordu. İçinden “yeni yıl dileklerim” diye geçirdi.

Yazın son günlerine doğru Kare As, Eda’nın evinde toplanmış nihayet mesafeli de olsa birlikte olabilmenin eşsiz keyfine varıyordu. Sonraki hafta için evde film akşamı planı yaparlarken Eda konuşmayı durdurdu ve afacan bir çocuk gibi gülümsedi. “Kızlar, ben yarın Bodrum’a gidiyorum, geri döner miyim, bilmem.”

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
Edebiyat - 01 Ocak 2025 14:41

Rota

BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Edebiyat Yazıları
65 Metrede

Edebiyat 02 Ocak 2025

65 Metrede

Rota

Edebiyat 01 Ocak 2025

Rota

AKUT 2

Edebiyat 30 Aralık 2024

AKUT 2

Öykü: KEFAL

Edebiyat 27 Aralık 2024

Öykü: KEFAL

Umutsuz Çığlıklar

Edebiyat 26 Aralık 2024

Umutsuz Çığlıklar

Keşkenin Güncesi

Edebiyat 25 Aralık 2024

Keşkenin Güncesi

Öykü: AKUT

Edebiyat 23 Aralık 2024

Öykü: AKUT