Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Öykü: KEFAL

Nurdan ALADAĞ

Kategori: Edebiyat - Tarih: 27 Aralık 2024 12:45 - Okunma sayısı: 122

Öykü: KEFAL

KEFAL

Türkiye'nin her köşesinde onlarca yıl öğretmenlik yapmıştı, öğrencileri yürekten sevmişti onu. Yoksul öğrencilere üç kuruşluk maaşından burs verirdi. Öğretmen arkadaşları da çoktu. Onlarla aralarında hiçbir zaman bir sorun olmamış, birinin kalbini kırdığı görülmemişti. Herkesin yardımına koşar, okul için yapılması gereken her işi üstlenirdi. Onun bu özverili tutumundan yararlanan öğretmenler olur, yapmaları gereken işi Belgin'e yıkarlardı. O aldırmazdı buna. Kızmazdı da. İşi bitirmek mutlu ederdi onu. Otuz yıl, hep öyle, nefes nefese geçti. Sonunda kendine zaman ayırmak için ayrıldı öğretmenlikten. Denk getirdiği iyi filmleri izlemeye başladı. Tiyatrolara gitti. Resim sergilerini gezdi. Şiir etkinliklerini hiç kaçırmadı. Okuma gruplarının tutkulu katılımcısı oldu. Bunlar da yetmedi Belgin'e. Sıkıldı bu toplumsal ilişkilerden. Derinliksizdi hepsi. Bütün zamanını evde geçirmeye başladı. Romanlar okuyor, bir roman kahramanının elinden tutup romanın dışına atıyor, onun yerine geçiyordu. Böyle bir şey yapmak eğlenceli geliyordu ona. Kurduğu bu oyun oyalıyordu onu. Uzay boşluğunda bir kulübedeydi sanki. Edindiği kitapları bir an önce okumak için yemek yemekten vazgeçtiği çok oluyordu.

Kaç zamandır kimseyle görüşmüyordu artık. Kimseyi aramaz olmuştu, onu da arayan kalmadı zamanla. Yıllar geçti, iyice yalnızlaştı Belgin, ürktü bundan. Bir an kafası karıştı, her yerin yabancısıyım diye düşündü. Yalnızlığın bir armağan olduğunu okumuştu bir yerlerde. Onu anımsadı. Bu rahatlattı onu. Okumakta olduğu roman da bitmek üzereydi. Yarın sahafa gider yenilerini alırım diye geçirdi aklından. Homeros Kütüphanesine üye olmaya karar verdi.

Kaç gündür doğru düzgün uyuyamamıştı. Gözlerini dinlendirmek için yumar yummaz derin bir uykuya daldı. Sabah uyandığında bitirmeye çalıştığı roman kucağındaydı. Onu komodinin üstüne bırakıp kalktı. Elini yüzünü yıkadı, mutfağa geçip demliği ocağa koydu. İçeriye gidip hızla giyindi. Geri gelip birkaç zeytin, bir dilim peynir ve bir lokma ekmekle kahvaltı yaptı. Bir bardak çayı sonuna kadar içmedi. Dönüşte toplarım deyip masayı olduğu gibi bıraktı. Oysa acele etmesini gerektiren hiçbir neden yoktu, ama yine de koşarcasına indi merdivenleri. Soluk soluğa hep gittiği sahafa vardı. Önceden not ettiği kitapları sordu. Olanların hepsini satın aldı. Oradan çıkıp koşar adım Homeros Kütüphanesine gitti. Üye oldu. Okumak için üç kitap da oradan alıp uçarcasına eve döndü. Tam oturup aldığı kitapları karıştırmaya başlamıştı ki telefon çaldı. İsteksizce açtı. Dayısının eşiydi. Arayıp sormadığı için Belgin'e bir ton sitem etti. Karşılık vermedi Belgin. "cumartesi günü torunumuzun sünnet düğününe mutlaka gel. Dayın seni bekliyor" deyince, "Olur." deyip telefonu kapattı.

Düğün günü son parasıyla bir çeyrek altın alıp yola koyuldu. Çocukları çok sevdiği için içi rahattı. Dayısını gördü. Ona doğru giderken birinin Kefal diye diye seslendiğini duydu. Donup kaldı. Dokuz, on, on bir yaşlarındayken balık tutardı Belgin. Annesi ekmeğin içinden fındık büyüklüğünde yuvarlak yemler yapar, Belgin de onları alıp balık avlamaya giderdi. Balık boldu o zamanlar. Her atışında bir kefal takılırdı oltasına. O da balığı çeker "Kefal! Kefal!" diye yırtınırcasına bağırmaya başlardı. Sahile yakın evlerde uyumakta olan bebekleri uyandırırdı onun sevinç çığlığı. Komşular pencereye çıkar azarlardı onu. O yine de her balık yakalayışında "Kefal! Kefal!" diye bağırdı. Yaşadığı o küçük sahil kasabasında adı Kefal kalmıştı Belgin'in. Kırk üç yıl sonra çocukluk günlerinin tanığı biri onu anımsayıp Kefal diye çağıracağı aklının ucundan bile geçmezdi.

Saniyeler içerisinde çocukluğuna gitti Belgin. Annesinin hüznü geldi gözlerinin önüne. Denizin hoş geldin deyişini, şakacı martıları, kısacık kesilmiş kıvırcık saçlarını, dolunay olan yüzünü özledi birden. Tuttuğu kefallerin sırtı maviydi, o maviliği özledi Belgin. Futbol topu gibi bir şeydi o günlerde. Evde, topan patlıcana çıkmıştı adı. Güldü bunu anımsayınca. Gökyüzünde bir yerlerdeydi şimdi. Oradan bir olta atmıştı dünyaya. Oltaya çok büyük bir balık takılmış olmalıydı ki bir türlü çekemiyordu oltayı, kan ter içerisinde kalmıştı. Uzunca bir zaman sonra oltayı çekmeyi başardı Belgin. Oltanın ucunda çırpınırken kendini gördü.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Edebiyat Yazıları
Umutsuz Çığlıklar

Edebiyat 26 Aralık 2024

Umutsuz Çığlıklar

Keşkenin Güncesi

Edebiyat 25 Aralık 2024

Keşkenin Güncesi

Öykü: AKUT

Edebiyat 23 Aralık 2024

Öykü: AKUT

Öykü: Çukur Ali

Edebiyat 21 Aralık 2024

Öykü: Çukur Ali

Öykü: ZİRVE

Edebiyat 19 Aralık 2024

Öykü: ZİRVE

Öykü: ORMAN KUYTUSU

Edebiyat 18 Aralık 2024

Öykü: ORMAN KUYTUSU

USUL USUL

Edebiyat 17 Aralık 2024

USUL USUL

ÖYKÜLER

Edebiyat 16 Aralık 2024

ÖYKÜLER