Osmanlı Modernleşmesinin Eğitim Alanındaki İlk Adımları
Kategori: Tarih - Tarih: 23 Aralık 2024 10:16 - Okunma sayısı: 22
Darülfünun Düşüncesinin Oluşumu: Osmanlı Modernleşmesinin Eğitim Alanındaki İlk Adımları
Öğretim Görevlisi Sadi Yılmaz
Özet
Osmanlı İmparatorluğu'nun 19. yüzyılda Batı karşısında güç kaybetmesi, modernleşme çabalarını hızlandırmış ve bu süreçte eğitim reformları ön plana çıkmıştır. Modern üniversite anlayışının Osmanlı düşünce dünyasındaki ilk yansıması olan Darülfünun, geleneksel eğitim kurumlarından farklı bir model olarak tasarlanmıştır. Bu makalede, Darülfünun düşüncesinin Batı’daki üniversitelerle benzerlik ve farklılıkları, ilk ve diğer kuruluşu öyküleri, kapatılma nedenleri ve Osmanlı yönetim anlayışıyla yaşadığı çatışmalar detaylı bir şekilde incelenmektedir.
Modernleşme, Batı’da 17. yüzyılda başlayan ve özellikle Aydınlanma Çağı ile hız kazanan bir süreçtir. Avrupa’daki modernleşme, Aydınlanma Çağı ile birlikte başlayan ve Sanayi Devrimi ile ivme kazanan bir dönüşüm sürecidir. Avrupa modernleşmesi, bilimsel bilgi üretimi, sanayi, teknoloji ve kentleşme ekseninde şekillenmiş ve tüm toplumsal yapıyı dönüştürmeyi hedeflemiştir. Aydınlanma düşüncesi, yalnızca bilgi ve bilimin önemini vurgulamakla kalmamış, aynı zamanda bireysel özgürlük, laiklik, akılcılık ve demokrasi gibi ilkeler doğrultusunda toplumsal, ekonomik ve siyasal sistemleri yeniden düzenlemiştir (Hobsbawm, 1996). Bu yaklaşım, modernleşmeyi topyekûn bir değişim projesi haline getirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise modernleşme farklı bir anlayış çerçevesinde ele alınmıştır. Avrupa’daki modernleşme, toplumun tüm katmanlarını dönüştürme amacı güderken, Osmanlı modernleşmesi daha çok devletin varlığını sürdürebilmesi için teknik ve askeri alanda Batı’yı yakalama çabası olarak şekillenmiştir (Zürcher, 2017). Bu seçici modernleşme anlayışı, toplumsal dönüşümden ziyade mevcut düzeni koruma ve güçlendirme, Eğitim, bu süreçte giderek önem kazansa da Osmanlı’daki modernleşme çabaları, Avrupa’daki gibi sanayi, bilim ve kentleşmenin eş zamanlı bir ilerleyişiyle bütünleşememiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki modernleşme ise çok farklı bir anlayış üzerine inşa edilmiştir. Avrupa’nın aksine, Osmanlı’da modernleşme, çoğunlukla askeri ve teknik alanlardaki geri kalmışlığı telafi etme ve eskisi gibi güçlü hale getirebilme çabasıyla sınırlı kalmıştır. Toplumsal dönüşümden ziyade, imparatorluğun mevcut düzenini koruma amacıyla seçici bir modernleşme anlayışı benimsenmiştir. Özellikle Tanzimat dönemi reformları, merkezi otoriteyi güçlendirme ve devletin işleyişini ve idari yapının yeniden düzenlenmesi gibi batı standartlarına uygun hale getirme arayışına odaklanmıştır (Zürcher, 2017). Ancak bu reformlar, geniş çaplı bir toplumsal dönüşüm yaratmamış; bilim ve sanayi gibi alanlarda Avrupa’daki eşdeğerleriyle karşılaştırıldığında sınırlı kalmıştır.
Bu bağlamda, Osmanlı’daki modernleşme sürecinde bilim ve eğitim kurumlarının geliştirilmesi büyük önem kazanmıştır. Darülfünun ’un kurulması, bu seçici modernleşme anlayışının bir parçası olarak Osmanlı toplumunu bilimsel bilgi ile tanıştırma çabalarının bir ürünü olarak değerlendirilebilir.
1.1 Avrupa ve Osmanlı Modernleşme Anlayışında Temel Farklılıklar
Avrupa modernleşmesi, Aydınlanmanın getirdiği bilgi devrimi ile toplumun tüm kurumlarını dönüştürme çabasına dayanmaktadır. Bu süreç, bilimsel devrimlerin yanı sıra siyasi, ekonomik ve toplumsal yapıda köklü değişiklikler yaratmıştır. Sanayi Devrimi ile birlikte, Avrupa’da kentleşme hızlanmış, ekonomik üretim modern yöntemlerle organize edilmiş ve eğitim sistemleri bilimsel bilgiye odaklanarak bireyi merkeze alan bir anlayış benimsemiştir (Habermas, 1991).
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise modernleşme, Avrupa’daki gibi bütüncül bir dönüşüm süreci olmaktan ziyade, askeri ve teknik alandaki eksiklikleri giderme çabası olarak başlamıştır. 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı yöneticileri, özellikle savaşlarda karşılaşılan yenilgiler sonrası Batı’daki bilimsel ve teknik ilerlemelere duyarlılık göstermeye başlamışlardır. Ancak bu modernleşme girişimleri, toplumsal yapıda köklü değişikliklere yol açmamış, yalnızca belirli alanlarda reformlarla sınırlı kalmıştır. Özellikle eğitim ve bilim, bu reformların en önemli alanlarından biri haline gelmekle birlikte yenileşme çabaları ile var olan kültür, inanç ve Devletin yapılanma biçimi arasındaki çelişkiler odağında çatışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu çatışmalar Darülfünun ‘un bilimsel doğal işleyişini engelleyen kurumsal çatışmaların kaynağını oluşturmuştur. Bu çatışmalar hem darülfünun ve eğitim anlayışı içinde hem de darülfünun ve devletin diğer kurumları arasında kendini göstermiştir. Bu çatışmaların bazılarını Darülfünun ‘un kapatılma nedenleri içerisinde görülecektir.
2.1 Avrupa Üniversitelerinin Tarihsel Gelişimi
Avrupa’da üniversiteler, 11. ve 12. yüzyıllarda, Bologna ve Paris gibi şehirlerde bağımsız akademik topluluklar olarak ortaya çıkmıştır (Rüegg, 2004). Bu kurumlar, bilimsel bilgi üretimi ve aktarımını merkezine alarak, özgür tartışma ve eleştiriye dayalı bir eğitim anlayışı geliştirmiştir. 19. yüzyıla gelindiğinde Humboldt modeli gibi yaklaşımlar, bilginin hem teorik hem de uygulamalı yönünü vurgulayan modern üniversite sistemlerini şekillendirmiştir.
Humboldt modeli, üniversite eğitimini araştırma ile bütünleştiren, akademik özgürlüğü ve bilimsel bilginin üretilmesini esas alan bir yaklaşım olarak 19. yüzyıl Almanya’sında ortaya çıkmıştır. Wilhelm Von Humboldt’un liderliğinde şekillenen bu model, özellikle araştırmaya dayalı eğitimi önceliklendirmiş, bireysel yaratıcılığı ve özgür düşünceyi teşvik etmiştir. Bu modelin yönetimi, özerklik ve akademisyenlerin üniversite yönetiminde aktif rol alması prensipleri üzerine kurulmuştur. Buna karşılık, Anglo-Sakson modeli (özellikle İngiltere ve ABD’de) daha piyasa odaklı bir anlayış benimseyerek sanayi ile iş birliğini güçlendirmiş ve uygulamalı bilimlerin gelişimine ağırlık vermiştir (Clark, 1983). Fransız Napolyon modeli ise merkeziyetçi bir yapıya dayanmış, üniversiteleri devlet kontrolü altında organize ederek pratik meslek eğitimine öncelik tanımıştır (Charle & Verger, 2007).
Humboldt modelinin programları, felsefe, sanat ve doğa bilimleri gibi temel disiplinleri bir araya getirerek bilimsel bilginin teorik temellerine odaklanmıştır. Bu yaklaşım, modernizmin epistemolojik temellerinin gelişiminde etkili olmuş ve bireysel özgürlük, rasyonel düşünce gibi modern değerlerin üniversite eğitimi yoluyla yayılmasını sağlamıştır. Anglo-Sakson modeli ise özellikle mühendislik, tıp ve işletme gibi pratik odaklı programlarla modernleşme süreçlerine doğrudan katkıda bulunmuş, sanayileşme ve ekonomik büyüme için gerekli insan kaynağını yetiştirmiştir. Napolyon modelinde ise programlar daha standartlaştırılmış ve devletin ihtiyaçlarına göre biçimlendirilmiş, bu da bireysel akademik özgürlüklerin kısıtlanmasına neden olmuştur.
Modernizme etkileri açısından Humboldt modeli, bilgi üretiminin özerk ve eleştirel bir temelde ilerlemesine katkı sağlarken, Anglo-Sakson modeli modern kapitalizmin ve teknoloji odaklı ekonominin gelişimini desteklemiştir. Napolyon modeli ise modern devletin yapılandırılmasında bürokrasi ve meslek uzmanlığına odaklanarak modernizmin kurumsal boyutlarına katkı yapmıştır.
2.2 Osmanlı’da Medrese ve Darülfünun Karşılaştırması
Osmanlı medrese sistemi, teoloji ve hukuk odaklı eğitim veren, devletin dinî ve idarî ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir yapı sunmuştur (Uzunçarşılı, 1988). Buna karşın, Batı’daki üniversitelerde seküler bilimlere yer verilmesi ve bağımsız araştırma geleneği, Osmanlı eğitim sisteminden ayrışmaktadır. Darülfünun düşüncesi, bu iki modelin bir sentezi olarak tasarlanmış hem geleneksel Osmanlı ilimlerini korumayı hem de Batı’dan alınan fen ve teknik bilimleri topluma kazandırmayı amaçlamıştır (Akyüz, 1999).
3.1 Bilim ve Üniversite İlişkisi
Darülfünun ‘un Osmanlı modernleşme sürecindeki amacı ve gereklilikleri, açılış dönemlerinin sosyal, siyasi ve ekonomik dinamiklerine bağlı olarak değişim göstermiştir. İlk açıldığında ve sonraki açılmalarında Darülfünun ‘un hedeflerinde ve gerekçelerinde belirgin ayrışmalar bulunmaktadır. Bu ayrışmaları detaylı olarak şu şekilde ele alabiliriz: Osmanlı yönetim anlayışı, devletin her alanda kontrolü elinde bulundurmasını esas almıştır. Bu bağlamda, bilgi ve eğitim üzerindeki hâkimiyet, devletin meşruiyetini sağlamada önemli bir araç olarak görülmüştür (Kafadar, 1997). Ancak Darülfünun, modernleşme çabalarının bir ürünü ve devletin meşruiyetini sağlamada önemli bir araç olarak ortaya çıkmasına karşın medrese sistemine dayanan geleneksel yönetim anlayışıyla çatışma içine girmiştir. Özellikle dinî otoritelerin (özellikle şeyhülislamlık gibi), Darülfünun ’da okutulan modern bilimlere dayalı dersleri, bu derslerde halka açık yapılan deneyleri ve bilime dayalı dersler ile sanayi arasındaki bağın halka açık olarak tartışılmasını İslam’a aykırı bulması, bu çatışmanın temelini oluşturmuştur (Bayram, 2016).
3.2 Darülfünun’un Açılış Dönemleri
3.2.1 İlk Açılış (1846): Modernleşme ve Devletin Güçlendirilmesi
Osmanlı İmparatorluğu'nda 19. yüzyıl eğitim sistemi, geleneksel ve medrese temelli yapısı nedeniyle bilimin ve modern eğitimin gereklerinden uzak bir görünüm sergiliyordu. Özgür düşünceye dayalı araştırma ve sorgulama yollarının kapatılması, eğitimde şeriat hükümlerine bağlı kalmayı öncelik haline getirmiş, bu durum da pozitif bilimlerin gelişimini ve toplumda modernleşme sürecini engellemiştir (Tutan, 2024). Ancak Tanzimat dönemiyle birlikte Batı ile artan etkileşim, modern eğitim kurumlarının gerekliliğini ortaya çıkarmış ve yükseköğretim alanında reform çabalarını hızlandırmıştır. Darülfünun ‘un ilk açılışı da Tanzimat reformlarıyla aynı döneme denk gelmiş, bu süreçte Osmanlı yöneticilerinin temel amacı, Batı karşısındaki gerilemeyi durdurmak ve modern kurumlarla idari yapılanmayı sağlamaktır. Bu bağlamda, Darülfünun Osmanlı eğitim sisteminin modernleşme sürecine girişini simgeleyen önemli bir adım olmuştur. Bu bağlamda:
3.2.1.1 Temel Dinamikler
3.2.1.2 Uygulamalardaki Sonuçlar:
3.2.2 İkinci Açılış (1863 ve 1870): Bilimsel Bilgi ve Laikleşme
Darülfünun ‘un 1863 ve 1870’teki açılma girişimleri, daha çok bilimsel bilgi üretimi ve laikleşme adımlarını hızlandırmaya yönelikti.
3.2.2.1Temel Dinamikler
3.2.2.2Farklılıkların ve Ayrışmaların Temel Noktaları
3.2.2.2.1 Hedef Kitle ve Eğitim Anlayışı
3.2.2.2.2 Darülfünun ile Medrese İlişkisi
3.2.2.2.3 Devletin Eğitime Yaklaşımı
Darülfünun ‘un ilk açılışında amaç, Osmanlı’nın mevcut yapısını koruyarak Batılılaşmaya uyum sağlamak iken, sonraki açılışlarda bu amaç, modernleşme ve laikleşme sürecini hızlandırmaya doğru evrilmiştir. Bu dönüşüm, Osmanlı toplumunda medrese sistemiyle modern bilimlerin temsil ettiği değerler arasındaki çatışmayı da derinleştirmiştir. Darülfünun, bu açıdan Osmanlı modernleşmesinin bir laboratuvarı olmuş hem başarıları hem de başarısızlıklarıyla Osmanlı’nın Batı ile olan ilişkisini yansıtmıştır. 1870 yılında Darülfünun-u Osmani adıyla yeniden açılan kurum, Batı’daki üniversite modeline göre şekillendirilmiştir. Eğitim programları, fen bilimleri, hukuk ve edebiyat gibi disiplinleri içermiş ancak öğrenci yetersizliği ve bürokratik engeller nedeniyle bu girişim de uzun ömürlü olmayarak kapatılmıştır (Ortaylı, 2006).
3.2.3 Üçüncü Açılış (1874): Darülfünun-ı Sultani
Darülfünun ‘un üçüncü açılış süreci, önceki iki denemeden alınan derslerle daha kapsamlı bir hazırlık dönemiyle gerçekleştirilmiştir. 1874 yılında Maarif Nazırı Saffet Paşa’nın girişimleriyle açılan üçüncü Darülfünun, medresenin etkisinden uzak bir yapıya kavuşturulmak istenmiştir. Bu doğrultuda, Galatasaray Lisesi’nin bünyesinde kurulmasına karar verilmiştir. Ancak, Türkçe eğitim verebilecek nitelikte öğretim elemanı ve kaynak materyallerin bulunmaması nedeniyle, eğitim dili Fransızca olarak belirlenmiştir. Bu durum, kurumun modernleşme çabalarını simgelese de halkın geniş kesimlerinin erişimini sınırlamış, eğitim sürecini belirli bir elit zümreyle sınırlı bırakmıştır (Tutan, 2024).
Darülfünun-ı Sultani, Avrupa üniversitelerini örnek alarak modern bir yükseköğretim kurumu gibi yapılandırılmak istenmiş ancak lisans programlarını aşan bir müfredata ulaşamamıştır. Galatasaray Lisesi'nin üst sınıfları olarak algılanmış ve üniversite statüsüne erişememiştir. Yönetici olarak Hristiyan tebaadan Sava Paşa atanmıştır ve bu durum, yeniliklere açık bir eğitim anlayışı benimsenmeye çalışıldığını göstermektedir (Tutan, 2024).
3.2.3.1 Üçüncü Darülfünun ‘un Kapanışı
Darülfünun-ı Sultaninin kapanışı, toplumsal tepkiler ve uygulama eksiklikleri nedeniyle gerçekleşmiştir. Eğitim sürecinde Avrupa tarzı deneylerin yapılması, özellikle din temelli grupların büyük tepkisini çekmiştir. Örneğin, Tahsin Efendi’nin bir güvercini havası alınmış bir fanusta tutarak canlıların oksijensiz ortamda yaşayamayacağını göstermeye çalıştığı deney, din adamları ve medrese yanlıları tarafından şiddetle eleştirilmiştir (Tutan, 2024).
Daha da önemlisi, Afganlı Şeyh Cemalettin’in bir konferans sırasında “peygamberlik bir sanattır” şeklindeki ifadeleri, medrese yanlısı grupları ve muhafazakâr kesimleri daha da kızdırmış, Darülfünun karşıtı bir kampanyanın başlatılmasına neden olmuştur. Bu olaylar sonucunda, Darülfünun-ı Sultaninin modernleşme çabaları dinsizlik ve Batı taklitçiliği ile suçlanmış, nihayetinde 1874’te açılan Darülfünun kısa süre sonra başarısızlığa uğrayarak kapanmıştır (Tutan, 2024).
Üçüncü Darülfünun girişimi, Batılı bir eğitim sistemini Osmanlı toplumuna entegre etme çabalarının bir yansıması olmuştur. Ancak, öğretim dili, toplumsal tepkiler ve altyapı eksiklikleri gibi sorunlar bu girişimin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur. Bu deneme, daha sonraki Darülfünun girişimleri için önemli bir deneyim oluşturmuş ve modern eğitim anlayışının yerleşmesine yönelik daha köklü reformların gerekliliğini ortaya koymuştur.
3.2.4 Dördüncü Açılış (1900): Darülfünun-ı Şahane
Darülfünun-ı Şahanenin 1900 yılında yeniden açılması, Sultan II. Abdülhamid döneminin modernleşme ve kontrol politikalarının önemli bir parçası olarak Osmanlı’nın bilimsel ve toplumsal yapısında derin izler bırakmıştır (İhsanoğlu, 2006). 1900’den 1933’e kadar açık kalan Darülfünun, bu süreçte hem siyasal olaylara hem de toplumsal değişimlere tanıklık etmiştir. Bu dönemde okul, devletin siyasal güdümü altına alınmış ve çeşitli çatışmalara sahne olmuştur.
3.2.4 .1 1900-1908: Modernleşme ve Kontrol Dönemi
3.2.4.2 1908 Devrimi ve Sonrası: İttihat ve Terakki’nin Ağırlığı
1908 Jön Türk Devrimi’yle birlikte Osmanlı’da anayasal yönetim ilan edilmiş, bu durum Darülfünun ‘da önemli bir etki yaratmıştır (Tutan, 2024). İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yönetimde, okul İslamcı/milliyetçi eksenli siyasal bir tartışma alanı haline gelmesine neden olmuş, öğrenciler arasında ve özellikle bazı hocalar arasında ideolojik çatışmalar baş göstermiştir. Bu çatışmalarda, bazı hocalar (örnek olarak Cenap Şahabettin gibi) öğrenci gruplarının protestolarına uğramış ve yönetimden bu hocaların işlerine son verilmesi istenmiştir. Hatta bu çatışmalar okulla sınırlı kalmayıp şehre yansıyarak öğrenci eylemleri şeklinde karşımıza çıkmaktadır (Çaycı, 2024). Bazı öğrenci liderlerinin, devlet otoritesini eleştiren görüşleri nedeniyle disiplin cezalarıyla karşılaştığı ve bu durumun okul içinde daha fazla protestoya yol açtığı bilinmektedir.
Öğrenci eylemleri sırasında bazı öğretim üyelerinin siyasal tavırları nedeniyle protesto edilmesi, Darülfünun ‘da gerilimli bir atmosfer yaratmıştır. Protesto mitingleri, özellikle akademik özerkliğin sınırlanması ve devlet baskısına karşı tepkilerin odaklandığı bir alan haline gelmiştir.
Bu dönemde İttihat ve Terakki’nin politikaları, Alman modeline dayalı bir eğitim sistemi oluşturma çabasıyla uyumlu hale gelmiş, Alman akademisyenlerin varlığı artmıştır. Osmanlı-Alman ilişkilerinin üst noktaya ulaştığı bu yıllarda, Alman uzmanlar Darülfünun ‘un bilimsel kapasitesini arttırmaya çalışmış, ancak bu süreçte çıkar çatışmaları ve uyum sorunları yaşanmıştır.
3.2.4.3 I. Dünya Savaşı Dönemi: Zorluklar ve Sınırlı Bilimsel Faaliyet
1914–1918 yılları arasında I. Dünya Savaşı’nın etkisiyle Osmanlı Devleti’nin eğitim sistemi ciddi şekilde aksamış, ancak savaş koşullarında dahi bilimsel çalışmalar yapılmaya devam edilmiştir (Çaycı, 2024). Alman akademisyenlerin katkıları bu dönemde de hissedilmiş, ancak savaşın ekonomik ve toplumsal etkileri eğitim üretimini zorlaştırmıştır. Darülfünun ‘da bu dönemde, savaşı destekleyen ve eleştiren görüşler arasındaki çatışmalar daha da belirgin hale gelmiştir.
3.2.4.4 Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in İlk Yılları: Yeniden Yapılanma ve Reform Arayışları
Kurtuluş Savaşı (1919-1922) sırasında Darülfünun ‘un tutumu, çoğu zaman resmî ideolojiye paralel bir çizgide ilerlemiş, ancak okul içinde savaşı destekleyen ve eleştiren gruplar arasında fikir ayrılıkları yaşanmıştır (Tutan, 2024). Cumhuriyet’in ilanından sonra, eğitimde modernleşme çabaları yeni bir ivme kazanmış, ancak Darülfünun ‘un eski yapısı ve bazı hocaların Kurtuluş savaşı karşıtı tutum ve söylemleri bu çabaların önünü tıkayacak, engelleyecek şekilde direnç göstermiştir.
1920’lerin sonunda, Darülfünun ‘un mevcut yapısının reform ihtiyacı daha belirgin hale gelmiştir. Bu bağlamda, 1932 yılında Çekoslovak eğitim uzmanı Albert Malche’den bir rapor hazırlaması istenmiştir (Malche, 1939). Malche’nin raporu, Darülfünun ‘un yapısal sorunlarını ve modern bir üniversiteye dönüşmesi için gerekli olan reformları ayrıntılı bir şekilde ortaya koymuştur. Bu rapor, Cumhuriyet yönetiminin köklü bir üniversite reformuna yönelik çalışmalarının temel taşlarından biri olmuştur.
1933’te gerçekleştirilen köklü üniversite reformu, Darülfünun’un kapatılması ve yerine modern anlamda bir üniversite olan İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Bu reform, sadece bir eğitim dönüşümü değil, aynı zamanda Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin sembolik bir adımı olarak değerlendirilmiştir.
Darülfünun-ı Şahanenin 1900-1933 yılları arasındaki tarihi, Osmanlı modernleşmesinin, siyasal çatışmaların ve Cumhuriyet’e geçişin eğitim alanındaki izdüşümlerini anlamak için çok önemli bir dönemdir.
4.1 Albert Malche’nin Raporu
Cumhuriyet dönemiyle birlikte Atatürk, bilim ve eğitimde modernleşmeyi amaçlamış, bu doğrultuda Darülfünun ‘un kaldırılarak İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmesi kararı alınmıştır. Bu karar Albert Malche’nin hazırladığı rapora dayandırılmıştır. Albert Malche, 1932 yılında Türkiye’ye davet edilerek Darülfünun ‘un mevcut durumu hakkında bir değerlendirme raporu hazırlamakla görevlendirilmiştir. Malche’nin raporu, Darülfünun ‘un bilimsel ve akademik yetersizliklerini açık bir şekilde ortaya koymuş ve 1933 Üniversite Reformu’nun temel dayanaklarından biri olmuştur. Raporda şu noktalara vurgu yapılmıştır:
Raporda, Darülfünun ‘un akademik kadrosunun büyük ölçüde yetersiz olduğu belirtilmiştir. Özellikle, kadronun büyük kısmının geleneksel eğitim anlayışından kopamadığı ve modern bilimsel yöntemlere direnç gösterdiği ifade edilmiştir. Ayrıca, Darülfünun ‘un yönetim mekanizmasının, modern bir üniversiteye uygun bir yapıdan uzak olduğu vurgulanmıştır (Malche, 1939; Çaycı, 2024)?.
4.1.2.Malche Raporu Sonucu ve 1933 Üniversite Reformu Kararı
Malche’nin raporu, Türkiye’nin yükseköğretim sisteminde köklü değişiklikler yapılması gerektiği görüşünü pekiştirmiştir. Bu rapor doğrultusunda, 1933 yılında Darülfünun kapatılmış ve İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Bu süreçte ortaya çıkan başlıca sonuçlar şunlardır:
4.1.3 1933 Üniversite Reformunun Sonuçları
1933 Üniversite Reformu, yalnızca bir kurum değişikliği değil, Türkiye’nin modern bilim anlayışına geçişini simgeleyen köklü bir dönüşüm olmuştur. Bu reform, Darülfünun’un eksikliklerini gidermeye yönelik somut adımlar atarak, çağdaş bilimsel yöntemlere dayalı bir üniversite modeli geliştirilmesini sağlamıştır. Reform kapsamında, akademik kadro büyük ölçüde yenilenmiş ve özellikle Almanya’dan gelen bilim insanlarının katkılarıyla eğitim ve araştırma kapasitesi önemli ölçüde artırılmıştır. Müfredat, disiplinler arası bir yaklaşımla yeniden düzenlenmiş, fen bilimlerinden sosyal bilimlere kadar geniş bir yelpazede eğitim verilmesi hedeflenmiştir. İstanbul Üniversitesi’nin uluslararası akademik topluluklarla kurduğu ilişkiler, bilimsel üretkenliği artırmış ve yeni üniversitenin modern eğitim sistemine entegrasyonunu hızlandırmıştır.
Darülfünun düşüncesi, Osmanlı modernleşme sürecinin eğitim alanındaki en önemli girişimlerinden biri olarak, yalnızca Osmanlı’nın bilim ve eğitim politikalarını değil, aynı zamanda toplumsal dönüşüm hedeflerini de yansıtmaktadır. Bu çalışmada, Darülfünun ’un kuruluş ve kapanış dönemleri, karşılaştığı kurumsal engeller, toplumsal direnç ve devlet politikaları bağlamında detaylı olarak ele alınmıştır.
Darülfünun ’un tarihsel süreci, Osmanlı modernleşmesinin çelişkilerini ve sınırlarını gözler önüne sermektedir. İlk açılışından itibaren bu kurum, geleneksel medrese sistemine karşı yenilikçi bir alternatif sunma çabası içinde olmuştur. Ancak bu çaba, medrese ile modern bilim arasındaki derin farklılıkların ve devletin merkeziyetçi kontrol anlayışının gölgesinde kalmıştır. Devletin Darülfünunu kendi ideolojik ve politik hedefleri doğrultusunda bir araç olarak görmesi, bu kurumun akademik özgürlüğe dayalı bir eğitim modeli geliştirmesini büyük ölçüde engellemiştir.
Darülfünun ‘un kapanış ve yeniden açılma süreçleri, modernleşme girişimlerinin süreklilik arz eden sorunlarına işaret etmektedir. Öğretim üyesi eksikliği, müfredat yetersizliği, altyapı sorunları ve toplumsal direnç gibi faktörler, Osmanlı eğitim sisteminin modernleşme sürecinde karşılaştığı başlıca zorluklardır. Bununla birlikte, Darülfünun ‘un modernleşme çabalarına sağladığı katkılar göz ardı edilemez. Bu kurum, Osmanlı toplumunun modern bilimle tanışmasını sağlamış ve Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen köklü reformlara önemli bir zemin hazırlamıştır.
1933 Üniversite Reformu ile Darülfünun ‘un yerine kurulan İstanbul Üniversitesi hem eğitim sistemi hem de akademik araştırma anlayışı açısından modern Türkiye’nin ilk yükseköğretim kurumu olarak öne çıkmıştır. Bu dönüşüm, Darülfünun ‘un sınırlamalarını aşmayı ve uluslararası düzeyde bir bilimsel üretkenlik sağlamayı hedeflemiştir. Reform sonrası süreçte, uluslararası iş birlikleri ve bilimsel özgürlük ilkeleri, Türk yükseköğretim sisteminin gelişiminde temel taşlar olmuştur.
Sonuç olarak, Darülfünun ‘un tarihsel serüveni, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan modernleşme sürecinin dinamiklerini ve eğitim alanındaki yapısal dönüşümleri anlamak açısından kritik bir öneme sahiptir. Bu çalışma, Darülfünun ‘un başarısızlıklarından ve katkılarından alınabilecek derslere ışık tutmayı amaçlamaktadır. Eğitim sisteminin reformu, yalnızca fiziksel ve teknik altyapının geliştirilmesiyle değil, aynı zamanda toplumsal kabul, akademik özgürlük ve bilimsel mükemmeliyet ilkeleriyle mümkün olacaktır. Darülfünun ‘un mirası, Türkiye’nin yükseköğretim politikalarının şekillenmesinde halen etkili olmaya devam etmektedir.
Kaynakça
02 Aralık 2024 22:54
21 Aralık 2024 20:43
02 Aralık 2024 21:54
17 Aralık 2024 21:24
07 Aralık 2024 01:06
14 Aralık 2024 14:10
16 Aralık 2024 19:23
17 Aralık 2024 15:12
18 Aralık 2024 23:06
01 Aralık 2024 19:03