Bayramda İçimizde Açan Çiçekler
Bayram… Ne güzel bir sözcük. Söylenişiyle bile yüreğe sevinç, ruha huzur taşıyan sihirli bir sözcük. İnsanlığın belki de en çok gereksinim duyduğu şeyin; yani “birlikte sevinmenin” timsali… Hele ki Ramazan Bayramı, yoksulların doyduğu, kırgınların barıştığı, yaşlıların anımsandığı, çocukların gözlerinin parladığı bir zaman dilimi… Sadece takvimde yer alan birkaç gün değil, asıl olan; kalbin, vicdanın, merhametin bayramıdır Ramazan Bayramı.
İnsanoğlu yıl boyu türlü yorgunluklar içinde savrulurken Ramazan gelir; sabırla, içe dönüşle, paylaşmakla arınma zamanıdır. Ardından gelen bayram ise bu manevi yolculuğun vuslata erdiği bir şükür mevsimi gibidir. Evler temizlenir, sofralar hazırlanır ama aslında en çok kalpler hazırlanır bayrama. Çünkü bilinir ki bayram, sadece maddi hazırlıklarla değil, ruhun ince ayarıyla kutlanır.
Çocukluğumun bayram sabahları gelir gözümün önüne… Sabah ezanı okunurken evin içini dolduran sabun kokusu, yeni ütülenmiş giysilerin kenara özenle konulmuş halleri, annemin gülümseyen gözleri… Bayram, annemin ellerinde şekil bulan bir huzurdu. Şekere bulanmış kalpler, kavrulmuş kahveler, şekerlikte biriken çocuk kahkahaları… Bayram, o küçücük evin duvarlarına sığmayacak kadar büyük bir sevinçti.
Bayram, hatırlamaktır… Unuttuklarını değil, unutmaman gerekenleri… Uzun zamandır aramadığın bir dostu, kırdığın bir akrabayı, ihmal ettiğin bir komşuyu… Belki de en çok kendini hatırlamaktır bayram. İçindeki çocuğu, umudu, iyiliği… Günlük telaşların örttüğü yüzünü silkeleyip aynaya yeniden bakmaktır. Bayram, “Ben buradayım” diyen iç sesin sesidir kimi zaman. Kendi içine doğru yapılan bir yürüyüştür.
Ramazan Bayramı'nın en kıymetli yönlerinden biri de karşılıklı hoşgörünün, anlayışın ve affetmenin daha da öne çıktığı bir zaman olmasıdır. İnsan bazen kendine ait küçük kırgınlıkları büyütür; günler, aylar, hatta yıllar geçer de bir selam vermeye cesaret edemez. Oysa bayram, barışmak için bahane değil, sebeptir. Çünkü bayramda bir el uzatılırsa, karşılığı boşta kalmaz. Zira bilinir ki bu günler, kin değil, kardeşlik günleridir.
Bayram, paylaşmaktır. Sadece bir lokmayı değil, bir tebessümü, bir selamı, bir vedayı, bir başlangıcı… Bayramda verilen bir tabak yemeğin ardında yıllarca sürecek dostluklar saklıdır. Bayram ziyaretlerinin kısa sohbetlerinde, ömürlük samimiyetler filizlenir. Bir çocuğa uzatılan harçlık, sadece bir kağıt para değildir; bir yüreğin başka bir yüreğe uzattığı “sen değerlisin” mesajıdır.
Bayram, büyüklere saygının, küçüklere sevginin, akranlara muhabbetin adıdır. Bayram sabahı, mahallenin en yaşlısına yapılan ilk ziyaret, yalnızlığa karşı kurulmuş en kuvvetli köprüdür. Hele ki yaşlılıkta, gözleri kapıya çevrilmiş bir insan için çalınan her kapı, “hala varım” demenin bir başka yoludur. Bayram, yaşlıların gözlerinde dolup taşan dualardır. O dualar ki, bir toplumu ayakta tutan görünmez harçtır.
Modern zamanlar, bayramları da hızla dönüştürse de; teknolojinin ekranlarına sığmayacak, ruhları doyuracak en hakiki değerler yine bayramlarda saklıdır. Bayramda uzanan bir elin sıcaklığına, bir sarılmanın kokusuna, bir el öpmenin yüklediği anlamlara hiçbir dijital iletişim biçimi yetişemez. Çünkü bayram, “an”da kalmanın, birbirinin gözlerinin içine bakarak konuşmanın, “nasılsın?” sorusunun içini samimiyetle doldurmanın zamanıdır.
Zenginle fakirin, büyüğün küçüğün aynı sofrada buluştuğu, kimsenin kimseyi dışlamadığı bu günler, aslında toplumsal vicdanın kendini yeniden inşa ettiği anlardır. Bayramda ihtiyaç sahiplerini unutmamak, yoksulu sevindirmek, garibi giydirmek; sadece dini bir vecibe değil, insanlık onurunun ta kendisidir.
Ramazan Bayramı, sadeliğin, alçakgönüllülüğün ve karşılıklı anlayışın simgesidir. Bir dostluk kurmak, bir küslüğü sonlandırmak, bir hayra vesile olmak için belki de en uygun zaman dilimidir. Bayram, kalpleri mühürleyen değil, mühürleri açan bir anahtardır. İçtenlikle söylenen “Bayramın mübarek olsun” cümlesi, kelimelerin ötesinde bir bağ kurar insanlar arasında.
Bayram, ne giydiğimizdir ne de ne yediğimiz. Bayram, nasıl hissettiğimizdir. O his ki; bir annenin evladına sarılırken duyduğu şükran, bir yetimin başı okşanırken gözlerinden süzülen yaş, bir gurbetçinin telefonun diğer ucunda duyduğu sesle titreyen sesi… Bayram, gönül yorgunluklarını dindiren sessiz bir meltem gibi dolaşır evlerimizin içinde. Sessiz ama derinden bir sevgi fısıldar: “Unutma, sen yalnız değilsin.”
Bu yüzden bayramlarda sadece sofralarımız değil, kalbimiz de açık olmalı. Misafir sadece eve değil, gönle de kabul edilmeli. Dargınlıklar, kırgınlıklar bayram sofrasına davet edilip helalleşmeli. Çünkü hiçbir tatlı, affetmenin verdiği huzur kadar lezzetli değildir.
Ve çocuklar… Bayramın en güzel çiçekleri… Onların gözlerindeki heyecan, bayramın asıl anlamını fısıldar bize. Bayram, çocuk gülüşlerinin yankılandığı avlularda gerçek anlamını bulur. Onlar için alınan küçük bir mendil, içi şeker dolu bir kese, ömür boyu hatırlanacak bir mutluluk olur. Çocuklara bayramı yaşatmak, geleceğe umut taşımaktır. Çünkü bayram; bir geleneği değil, bir sevgiyi nesilden nesile aktarmaktır.
Bayram, bazen de bir yokluğun adıdır. Sevdiklerini kaybetmiş olanların, uzaklara savrulmuş olanların, yalnız kalanların kalbindeki sızıdır. Bu yüzden bayram, sadece sevinç değil, empati zamanıdır da. Yalnız bir komşuya uzatılan bir tabak yemek, bir akşam kapısı çalınan bir yaşlı, bir telefonla hatırlanan bir arkadaş… İşte bu küçük iyiliklerdir bayramı bayram yapan.
Bayram, insan olmanın en derin halidir. Çünkü bayram, birlikte güzel. El ele, göz göze, gönül gönüle… Kırmadan, incitmeden, unutmadan, dışlamadan… Birliğin, beraberliğin, dayanışmanın ve merhametin bayramıdır Ramazan Bayramı.
Birlikte gülmek için, Birbirimizi affetmek için, İçimizdeki çocuğu yeniden bulmak için, belki en çok da insan kalabilmek için…
Bayramınız kutlu olsun.