SEÇİMLERİMİZ

Edebiyat - Hayat asla düz bir yolda yürümek değil...

SEÇİMLERİMİZ

Rengin Yılmazer

Son dönemlerde başka başka cephelerde kendimce çarpışmalarım oldu. Bazılarından zaferle, bazılarından yara bere içinde çıktım. Konu, konuk ve sonuç ne olursa olsun kendimi bir adım ileriye götürecek o “bilgi”yi öğrenmeyi amaç edindim.

Malum hayat asla düz bir yolda yürümek gibi değil. Tümseği, çukuru; güneşi, yağmuru olabiliyor. Kolaylıkla yürümek her zaman için mümkün olmasa da rahat bir ayakkabı seçmek belki bir parça da olsa zorlukları bertaraf etmek için kullanılabilir. İşte ben o ayakkabı seçiminin “niyetlerimiz” olduğuna inananlardanım.

Benim niyetim “mutlu” olmak. Derdim kendimle. “Ne yaparsam mutlu olurum?” diye sorarım sıklıkla kendime. Mesela hayatımda gerginlik olmadığında mutluyum. İstemediğim zaman “hayır” diyebildiğimde… Deniz havasını içime çekebildiğimde… Toprağa basabildiğimde… Arkadaşlarımla kahkahalarla gülebildiğimde… Kızım beni “en eğlenceli anne” ilan ettiğinde… İşimde başarılı olabildiğimde… Beyaz sayfaları kendi kelime sıralamamla doldurabildiğimde… Yaşadığım acı olaylar karşısında kaderi suçlayıp, kurban gibi hissetmek yerine; o olaydan süzüp almam gereken “bilgi”yi alabildiğimde…

Daha örneğim çok elbette. Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler.

Tüm bunlar benim “mutlu” hissetmeme katkı sağlıyorsa o zaman ben bunları zıtlarına tercih ederek yaşarım, yaşamalıyım. Akşam yastığa başımı koyduğumda o günü gerçekten yaşamış gibi hissetmeliyim.

Babam ben çocukken bir olaya itiraz ettiğimde “Çözümüyle gel, değerlendirelim olabilecek bir şey mi? İtiraz etmek için itiraz etme.” demişti bir defasında. Büyürken, çalışma hayatımda, kızımı büyütürken bu yaklaşımdan çok yararlandım. Hayatta itiraz edebileceğimiz pek çok şey yaşanıyor. Çözüm düşünüyorum ben hemen. Sorunda kalmanın hiçbir faydası yok çünkü. Her çözüm de uygulanabilir olmayabiliyor, evet. O zaman sorunu gerçek bir sorun olarak kabul ederek çevresinden dolanmak gerekiyor. Başında durup “tüh, tüh” diyerek zaman öldürmenin anlamı yok.

Mutlu olmanın bir seçim olduğuna ikna olduğum yıllarda mutluluğun en büyük düşmanının “beklenti” olduğunu da tespit etmiştim ki Shakespeare’in bir sözü karşıma çıktı:

Ben hep mutluyum.

Neden biliyor musun?

Çünkü kimseden bir şey beklemem.

Beklenti her zaman yaralar.

Ne kadar doğru, öyle değil mi? İnsanın sadece -farkında olduğu ölçüde- kendi duygu, düşünce ve davranışlarına yön verebildiği bir hayatta bir başkasından beklentilerinin olması, aslında sonu yüksek ihtimal hüsranla bitecek bir durum. Oysaki beklentilerimizi şöyle kenara alsak, hayal kırıklıklarına mahal vermeyeceğimiz gibi yaşadığımız her güzellik de bir sürpriz olacak.

İşte ben oralardayım sanırım. İlişkilerden, kişilerden beklentim yok. Hayatın sürprizlerine tamamen açığım. Şu bir zamanlar özensizlik gibi hissettiğim “akışa bırak” cümlesini de artık anlıyor ve hatta uyguluyorum. Ne güzelmiş, neşe ve güvenle akmak… Yüksüz…Endişesiz… Çünkü iyi şeylerin olacağına dair taşıdığın inanç, algını yönetmene yardım ediyor ve yaşanan olaylardan kendi faydana olan kısmı çıkarmaya itiyor seni. Böylece olumsuzu görmüyor, altını çizmiyor ve kolaylıkla o engelin üzerinden atlayıveriyorsun.

Seçimin mutlu olmaktı, başardın. Niyetin bilgiyi almaktı, öğrendin.

Şimdi sen de beklentilerini toplayıp, bir kenara ayır. Belki hemen vazgeçemezsin; ama onlarsız da olabiliyor mu, bir dene bakalım. Başarabildiğinde, ferahlamış hissedeceksin. Daha tenha, daha hafif… Ve inan, yaşam, vazgeçebildiğin gölgelerin boşluklarını, güneşli, sıcacık ihtimallerle dolduracak.