TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ

Sosyoloji - Zerrin KESKİN

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ

MS 370 yılında “Platon’un ruhu ve Afrodit’in bedeninin bir araya gelmesi’’ ile aklın, bilimin ve cesaretin simgesi bir kadın dünyaya geldi.

Hypatia, İskenderiye kütüphanesinde yaşadığı karanlık dönemin tüm baskılarına rağmen birçok devlet adamına eğitmenlik yapan ünlü matematikçi, bilimsel çalışmalarıyla günümüze ışık tutan Neoplatoncu kadın bir filozoftu. Aklın bir cinsiyetinin olmadığının, azmin zafer getireceğinin önemli örneklerinden biriydi. Zamanı geldiğinde hemcinsleriyle aynı acımasız kaderi paylaşan.

Çağlar boyunca kadınların vermiş olduğu eşitlik, adalet ve insan hakları mücadelesinin anması olan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ nde aradan geçen 1655 yılda çok da bir şeyin değişmediğini sizlere anımsatmak istedim.

Yolculuğumuza 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ nün neyi temsil ettiğini kavrayabilmek adına tarihsel olaylarla devam edelim.

Avcı Toplayıcı dönemden yerleşik hayata geçene dek doğurganlık ve üretkenliğiyle kutsal kabul edilen kadın, yerleşik hayata geçilmesi, gelişen tarım ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan toprak mülkiyet kavramıyla toplumdaki değerini kaybetmeye başlamıştır. Tarımla uğraşılan bölgelerde toprağın işlenmesinin yanı sıra aile temel ihtiyaçlarının giderilmesi görevi de kadına bırakılmıştır. İlkel madencilik faaliyetlerinin sürdüğü bölgelerde kadınların durumu çok daha vahimdir. Kömür ve metal madeni ocaklarında 16 saatten uzun ve tehlikeli koşullarda kadın ve çocuklara madencilik yaptırılmıştır.

Bu duruma ilk müdahale 1838’ de yaşanan Silkstone kömür ocağı faciasıdır. Yeraltı maden yollarının (galeri) havalandırma kanalına, dere taşması sonucu dolan suyla hayatını kaybeden kadın ve çocukların durumu, Kraliçe Victoria emriyle incelenmiş, madenlerde çalışmaları 1840 yılında yasaklanmıştır. Bu kararın çıkış nedeni ise madenlerde üstleri açık bir biçimde çalıştırılan kızların, evlilik ve anne olmaya uygun olmayışıdır!

Sanayi toplumuna geçişle kadının iş hayatındaki konumu daha da dezavantajlı hale gelmiş, yaşanılanlara verilen ve ses getiren ilk büyük tepki, 8 Mart 1857 New York Tekstil İşçileri Grevi olmuştur. Greve yapılan müdahale ve çıkan yangın sonucu 129 kadın işçi hayatını kaybetmiş, bu olay kadın işçi hakları mücadelesini tetiklemiştir.

1908’ de başlayan New York Kadın İşçilerin Grevi’ nin daha iyi çalışma koşulları ve oy hakkı talebiyle bir yıl kadar sürmesi, kadın hakları hareketinin güçlenmesine katkı sağlamıştır.

1910’ da Kopenhag Uluslararası Kadınlar Konferansı’ nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nden Clara Zetkin, kadın işçilerin mücadelesine destek olmak amacıyla 8 Mart’ ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul edilmesini önermiştir. Öneri, konferansa katılan 17 ülkenin kadın delegeleri tarafından kabul edilmiştir.

23 Şubat 1917’ de Petrograd Kadın İşçilerin Grevi, 8 Mart 1917’ de Rusya’daki kadın işçilerin gerçekleştirdiği “Ekmek ve Barış” sloganıyla yapılan grev, Şubat Devrimi’ ni tetikleyen olaylardan biridir ve çarlık rejiminin çöküşüne giden süreci hızlandırmıştır.

Kadının gücünün yeniden anımsanmasıyla Birleşmiş Milletler, 1975 yılını “Kadınlar Yılı” ilan ederek 8 Mart’ ı Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak tanımıştır.

1995 yılında Çin’ in Pekin kentinde düzenlenen 4. Dünya Kadın Konferansı’ nda 189 hükümet tarafından kabul edilen Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu, dünya çapında kadın ve kız çocuklarının hakları için onaylanan en ilerici taslak olarak tarihe geçmiştir. Platform eğitim, sağlık, barış, medya, siyasi katılım, ekonomik güçlenme başlıkları altında kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması gibi hayatımızın kritik alanlarını etkileyen politikaları, programları ve yatırımları yönlendirir. 2025’ te 30. Yılını kutlayan Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu bu yılın temasını “Eylemi hızlandır” olarak belirlemiştir.

Emek sömürüsünün, ücret eşitsizliğinin, kadın cinayetleri ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı gibi sorunların çözümü bir kadın sorunu değil insanlık sorunudur.

Binlerce yıldır verilen kadın hakları mücadelesine olan borcumuzun karşılığını verme zamanıdır. Başlatılan dalga etkisini sürdürülebilir olması için hak ettiğimiz saygıyı özdeğerimizi arttırarak sağlamalı, doğanın bizlere fısıldadığı bilgeliğe sahip çıkmalı, yaratıcılığımızı ve yeteneklerimizi cesaretle ortaya koymalıyız. İdeal insan modelini yaratacak olan biz kadınlarız. Gücümüzü yadsımayalım. Atalarımızdan aldığımız sorumluluğun bilincinde, dönüşüme kendimizden başlayarak toplumsal yaşam normlarını yeniden inşa edebiliriz. Yılmadan, yorulmadan, sevgiyle...

Sözlerimi Mustafa Kemal Atatürk ‘ün 30 ağustos 1925’ te Kastamonu’ da yaptığı konuşmadan bir alıntıyla tamamlamak istiyorum.

“ İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin? ”

Dünya Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun.

İletişim: zerrinkeskin@proton.me