Eğer bana, yaşadığımız coğrafyada -veya birçok yerde- üstten alta doğru katı bir merkeziyetçilik uygulayan despotik yönetimlerin, yönetme becerisinin en önemli ayaklarından birinin ne olduğunu sorarsanız, cevabım her zamanki gibi şudur: Güç üzerinden çıkar devşiren bürokratik ve ekonomik yalan grupları… Bu iki odak öylesine karmaşık ve sarmal çalışır ki çok zaman iktidarın birinci elden sahibine bile yalan söyletebiliyorlar... Olmayanı varmış, var olanı yokmuş gibi algılatarak, gözlerini gerçeğe kapatabiliyorlar… Hatta birkaç basamak sonrasında ise ona kadir-i mutlaklık, eşi bulunmazlık gibi sıfatlar yükleyerek yükseltirler ve iktidar sahibi doğal olarak düştüğü kibir ve yüceltilmekten dolayı, başı dönmüş halde “kral çıplak” gerçekliğini dahi fark edemez hale geliyor…
Yukarıda sözünü ettiğimiz aynı güç odakları, büyük kitlelerin gerçeği görme ya da fark etme yetilerini de köreltebiliyor… Ayrıştırma, kışkırtma, çeşitli kurgularla öylesine etkili yalanlar ağı dolaşıma sokulur ki neredeyse herkes yalansız bir yaşamı düşünemez olur. Aldatma, aldanma toplumsal bir yetenek halini alır, talan ve yağma normalleşir, haksızlık ve adaletsizlik yaygınlaşır. İlişkilerimizi, düşüncelerimizi, hatta beklentilerimizi yalan silsilesi içinde düzenlemeye koyuluruz. Karakterimizi, yalanın sunduğu depolanmış mekanik enerjiyle şekillendirmeye başlıyoruz ve gerçek olandan, gerçeği söyleyenden nefret ediyoruz. Sürekli bir aptallaştırılma ve hezeyan içinde oradan oraya savruluyoruz, çünkü iktidarların belli kuralları, olmazsa olmazları vardır. Toplulukları yönlendirmek, onları karşıdan karşıya geçirmek için sahte köprülere ihtiyaç duyulur. Bu köprü ise çok zaman yalanlar üzerinden inşa edilir ve kitle hızlı şekilde karşıya geçirilir... Veya aynı şekilde hızla yokuş aşağı sürüklenmeye bırakılır. Yokuş aşağı sürüklenen kitlenin temel özelliği ise kullanılabilirlik oranın yüksek olmasıdır.
Bundan dolayı yığınları yönetme işi devam ettiği sürece, yönetme becerisinin önemli bir unsuru olan yalan da hep var olacaktır ve bu gerçek bize, yalana dayalı yönetimler hakkında nitelikli düşünmemiz gerektiğini göstermektedir.
***
Şimdi artık sorumuzu sorabiliriz.
Peki ne yapmak lazım? Nasıl kurtulabiliriz?
Yalan yok edilemez… Niceliği değişebilir ama yönü ve amacı hep aynıdır. Ancak etkisiz kılınabilir, azaltılabilir ya da akış yönü değiştirilebilir. Yönünü yokuş aşağı değil de yokuş yukarı çevirebiliriz. Yani gerçekle yalana yer değiştirilebilir ve bu durumda gerçek daha etkili, daha baskın, daha görünür olacaktır. Unutmayalım ki bir güç ancak başka bir güç tarafından ortadan kaldırılır… Mevcut güçten daha üstün bir güç vardır her zaman ve bu bizleriz. İyinin-kötünün, doğrunun yanlışın, kısacası olabilecek şeylerin nedeni biziz. Sorun, hayata aktif ya da pasif katılmamızda saklıdır. Eğer görüyor ve düşünüyorsak ve bir şeyler yapmıyorsak, bu eksik olduğumuzun kanıtıdır. Genel olana uymak, düzenin akışına kapılmak bizim yetersizliğimizdir. Yanlış olana karşı çıkamıyorsak ve gözlerimizi kapıyorsak sahteyiz. Züğürdün züğürdü teselli muhabbetinin dışına çıkamıyorsak birer kadavrayız.
Bir yalancının, bir hırsızın bağışı beni özgür kılmaz. Beni ancak kendime yapacağım kendi bağışım özgürleştirir. Benimle iyiliği, eşitliği, adaleti, acıları ve çıkarı paylaşmayan biriyle aynı gemide olmayı onur olarak görmem. Beni olduğumdan daha az değerli gören yalancı biriyle ne tür bir yakınlığım olabilir