Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak yazdı:
Erkekler de ağlasa…
Erkekler de ağlasa… toplumdaki şiddet olayları azalır mı?
Erkekler de ağlasa… kendi ömürleri uzar mı?
Örneğin; kalp krizinden ölme oranları biz kadınlara kıyasla 5 kat daha fazla olmaz da bize eşit bir orana geriler mi?
Erkekler de ağlasa… ailede, kurumlarda ve her yerde/her alanda iletişim sorunları azalır ve çatışmalar çözülür mü?
Listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz ki, bilimsel verilere dayalı olarak; ‘o çok güçlü sanılan’ erkek cinsinin pek çok alanda –kadın cinsine göre- ne kadar zayıf ve dezavantajlı durumda olduğu apaçık ortadadır.. (üzgünüm)
Toplumsal ön kabullerimiz kuşaktan kuşağa aktarılarak sürüyor ve doğar doğmaz farkında olmadan bizi kuşatmaya başlıyor:
“Erkekler ağlamaz!”
Ağlamak, zayıflık göstergesidir.. oysa erkek milleti güçlüdür.. dayanıklıdır.. evin reisidir.. askerdir.. savaşçıdır.. vb.
Ağlamak özgürlüğü biz kadınlara bırakılmıştır böylece.. Kadınlar güçsüzdür.. acizdir.. sulu gözlüdür..
Peki, hiç düşündük mü ağlamanın işlevi nedir? Neden ağlıyoruz?
Duygular doğuştandır
İnsan olarak temel duygular ile doğarız. Genetik programımızda (doğal yazılım); sevinç-üzüntü-öfke-korku-tiksinme-şaşırma olarak tanımlanan altı temel duyguya sahip olarak dünyaya geliriz. Kadın ve erkek hepimizde bu duyguları hissetme ve ifade etme kapasitesi vardır doğduğumuzda. Ancak, büyüme sürecinde, kültür içinde bu duyguları duyumsama ve ifade biçimini öğreniriz. Hangi durumlarda bu duyguları nasıl yaşayacağımızı yetiştiğimiz aile ve toplum (sosyal yazılım) bize öğretir.
İşte bu süreç içinde farkında olmadan bize yüklenen değerler ile bazı duygularımızı bastırmayı, bazı duygularımızı yön değiştirerek ya da kamufle ederek ifade etmeyi öğreniriz!. Bazı duygularımızı saklarız, bazı duygularımızdan utanırız, bazı duygularımızı göstermeyi üstünlük ya da yetersizlik olarak kabul ederiz. Böylece, zihin yoluyla kültürel öğrenmelere dayalı olarak doğal duygularımıza bir ‘format’ atarız ve öz doğamızdan uzaklaşırız böylece!.
Bu formatlamaya bağlı olarak; erkeklerin ağlaması ‘ayıp’ sayılır; acizlik, güçsüzlük olarak görülür ve erkek adama (!) yakıştırılmaz. Bunun tersine; her türlü şiddeti erkeklerden görmek doğal ve beklenen davranışlar olarak kabul edilir.
Oysa üzüldüğümüzde, korktuğumuzda, hatta öfkelendiğimizde ağlamak; organizmanın denge ve uyumu açısından çok önemlidir. Çünkü gözyaşı şifadır!
Duygusal Gözyaşının kimyasal bileşimi
Bedendeki (organizma) gerginliği-acıyı-stresi akıtmak isteyince (ağladığımızda) akan gözyaşı; potasyum ve magnezyum içerir ki bunlar stres hormonu ihtiva eder.. Böylece bedendeki birikmiş stres boşaltılır, bu nedenle rahatlama hissedilir.
Bu konudaki bilimsel incelemeler göstermiştir ki; soğan doğrarken, soğuktan/rüzgardan veya gözümüze kaçan bir nesneden vb. bir nedenle gözümüzden akan gözyaşının kimyasal bileşimi farklıdır. Bu gibi durumlarda gözyaşının nedeni duygusal değil fizikseldir çünkü.
Ancak duygusal olarak oluşan gözyaşında,ACTH hormonuvardır.
ACTH ne işe yarar?
Hipofiz bezinin ön lobundan salgılanan bir hormon olan ACTH’nin tam adıAdrenocorticotropic Hormoneolarak tanımlanır. ACTH, başlıca böbrek üstü bezlerinin (adrenal bezler) korteks kısmını uyararak glukokortikoidler, özellikle kortizol salgılanmasını sağlar.
Görevi; vücudun stres yanıtını ve enerji metabolizmasını düzenleyerek bağışıklık sistemi gibi süreçlere katkıda bulmaktır. Kısaca, ACTH stres düzeyi ve metabolik denge için kritik bir hormondur. ACTH hormonu, bu işlevini kortizol seviyesini düzenleyerek yerine getirir.
Biliyoruz ki stres, birçok hastalığın sebebi veya tetikleyicisi olabilir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, stresli zamanlarda kortizol üretiminin artmasıdır. Stresli anlarında ağlayan bir insan, bu üretimin azalmasını sağlar ve fazladan üretilen ACTH'yi gözyaşı yoluyla vücuttan uzaklaştırır.
İşte bu nedenle gözyaşı; şifadır!
Oysa erkekler; üzüntülerini ve korkularını bastırıp ‘öfke’ olarak ifade etmeyi öğrendikleri için; değişik derece ve farklı biçimlerde şiddet ortaya çıkar. Böylece stresleri artar; hem kendilerine, hem karşısındakilere zarar verebilirler. Organizmalarının denge ve uyumu daha çok bozulur.
Sonuç
Erkeklere ağlama izni verelim!. Ağlama hakkını biz kadınlar tekelimizde tutmayalım. Bu eşitliği onlara çocuklukta vermek gerekiyor ki büyüdüklerinde duygularını kabul eden ve sağlıklı bir şekilde ifade eden yetişkin erkekler olabilsinler.
Doğrusu ben; sürekli bağırıp çağıran, olur olmaz şeye öfkelenen, şiddet uygulamayı güçlülük zanneden, duygularından kaçıp kendine yabancılaşan, ‘olgun’ olduğunu zanneden, oysa ergenlik dönemine saplanıp kalmış erkeklerle yaşamaktan büyük üzüntü duyuyorum. (şimdi yine ağlayacağım.)
Son söz olarak;
“İnsanın kendine adam olduğunu kanıtlamak için gözyaşlarından kaçınması gerektiğine inanmadığını” söyleyen Descartes’e katılıyorum.
Ya siz?
B.Y.
04 Şubat 2025 Bahçelievler/Ankara.