Köy Enstitüleri Ne Kadar Yaşayabilirdi?

Eğitim Bilimleri - Zeki Sarıhan

1937’de üç yıllık Köy Öğretmen Okullarıyla temeli atılan ve 17 Nisan 1940’ta bir kanunla kurulan Köy Enstitüleri, çok yaşatılmadı. Özgün programlarını ve yöneticilerini 1946’ya kadar koruyabildi ve 1954 yılında da İlköğretmen Okulları hâline getirildi. Enstitüler, çoğu öğretmen olmak üzere köye yarayışlı meslek erbabının yetiştirilmesi amacıyla kuruldu.

Enstitülerin kapatılması nedeninin bu okullarda komünist öğrenci yetiştiği iddiası olduğunda kuşku yoktur. İkinci Dünya Savaşı yıllarında iktidarın önemli kadrolarını oluşturan sağcı yöneticiler için “komünislikle” damgaladıkları enstitülerin artık eğitim sisteminde bir yeri olamazdı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan yeni dünya düzeninde Emperyalist kapitalizmin başını çeken Amerika, askerî, ekonomik ve ideolojik olarak rakip olduğu Sovyetler Birliğindeki bir ideolojiye, kanatları altına aldığı bir ülkede izin veremezdi.

Fakat, Enstitülerin kapanmasına neden olan başka bir durum Enstitü yazarlarınca gözden kaçırılmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızla serbest piyasa kapitalizmine geçilmesi ve köy nüfusunun kentlere akmaya başlamasıdır.

KKENTLEŞMENİN HIZLANACAĞI HESAPTA YOKTU

Köy Enstitüleri açıldığı ve mezunlar verdiği dönemde Türkiye nüfusunun yüzde sekseni köylerde yaşıyordu. Bu durum epeydir aşağı yukarı böyleydi ve böyle olacağı da anlaşılıyordu. Bu nedenle Enstitüler, köy nüfusunun yerinde kalacağı varsayımıyla programlanmıştır. Bu nedenle enstitüler Tonguç’un ifadesiyle “köyü içten canlandırma”yı hedeflemiştir. Köy ekonomisi, henüz kent ekonomisi ile bütünleşmiş değildir. Birkaç demiryolu hattı ve bazı limanlar bulunmasına rağmen, köylülerin alım güçleri henüz pek zayıftır. Makineli üretim sınırlıdır. Üretim geleneksel yollarla yapılmaktadır.

Savaş sonrası gelişmeler, hükümet için de halk için bir sürpriz olmuştur. Bu sürpriz, Türkiye’nin Pazar ekonomisine açılmasıdır.

Bu koşullar altında köy nüfusu daha ne kadar yerinde kalacaktı? Benim İlköğretmen okulunda okuduğum 1958-1964 yıllarında Türkiye halkının yüzde 70’nin köylerde oturduğunu söylerdik. Bu nüfus için de enstitüler hâlâ kuruluş amaçları doğrultusunda işlevlerini devam ettirebilirlerdi. Fakat köy nüfusundaki azalma giderek sürmüş ve günümüzde beklenmedik bir düzeye inmiştir.

Fakat enstitüler için sorun yalnız bu da olmayacaktı. Köy öğretmenleri, şehirlerdeki meslektaşlarından farklı olarak 20 lira asli maaşla yirmi yıl köylerde kalmayı kabullenmemiş görünüyorlar. Kendilerine verilen toprak üzerinde geçimlerini sağlayabilecekleri kuşkuludur. Bu arazilerden veya kendilerine verilen işliklerden geçimlerini ne ölçüde sapladıkları konusunda tatmin edici bilgi yoktur. Bu öğretmenlerin çocukları ilköğretimlerini ana babalarının görevli olduğu ilkokullarda tamamlasalar bile bunlar orta ve yüksek öğrenim yapmak isteyecekler, bu zorunluluk köy öğretmenlerinin kenetlerde görev alma isteğini kamçılayacaktı. Nitekim öyle de olmuştur ve 20 yıl köyde kalan öğretmenlerin sayısını bir hayli azdır.

Öte yandan, kapitalist ekonominin ve sanayinin yaygınlaşmasıyla köylerdeki el sanatları hemen hemen ölmüştür. Köylü artık ihtiyacı olan malları kendi üretmemekte, pazardan almaktadır. Kendine yeterli olmaya çalışan ve ancak bazı malalarını çarşıdan almakta olan köylünün yerini, pazar için üretim yapan köylü almıştır. Çoğu köylü sebzeyi, sekmeği, kapısına gelen satıcıdan almaktadır. Bu koşullarda enstitünün yetiştirdiği, modern tarım ve sanat öğreten öğretmenin köyde bu bakımlardan bir işlevi kalmayacaktı.

Bunların yanında öğrenim görenlerin artması ve iş kollarında dalların çoğalmasıyla Türkiye, doktorunu, veterinerini, tarımcısını ayrı ayrı okullarda yetiştirme ve bunları köylünün hizmetine sunma imkânı kavuşmuştur. Bu nedenle köy öğretmenlerine denebilir ki yalnız öğretmenlik yapmak kalmıştır. Zaten köy okullarının çoğu, öğrenci azlığından kapanmış, taşımalı eğitim yapılan merkezi köylerde bile kalan öğretmen de nerdeyse kalmamıştır.

Bu gelişme birdenbire olmadı. Fakat her durumda köy enstitülerine verilen görevler zaman içinde anlamsız hâle gelecekti. Bu nedenle enstitülerin biçim değiştirmesi ve genel öğretmen yetiştirme sistemiyle bütünleşmesi kaçınılmazdı.

YENİDEN AÇILAMAZLAR

Yakın zamana kadar, “Köy Enstitüleri yeniden açılsın” diyenlere rastlanıyordu. Bu görüş zayıflayınca “Enstitü” sözcüğünde sihir arayarak “Kent Enstitüleri açılsın” diyen aydınlar vardır. Bu görüşler Türkiye’deki ekonomik ve sosyal yapı değişikliklerini hesaba katmaktan uzaktır.

Özetle, Köy Enstitüleri, devasa bir köy nüfusuna sahip olan ve köylünün pazara bağlı olmadığı bir ülkede ilköğretim davasını kısa yoldan çözmeyi düşünen ve bunun için köylerden toplanmış öğrencileri eğiterek köye göndermek isteyen bir projeydi. Köyü ekonomik ve kültürel olarak içten canlandırmayı amaçlıyordu. O günün köyde eğitim sorununa pratik bir çözüm olarak düşünülmüştü ve Türk eğitimcilerinin bir buluşudur. Komünist yetiştirdiği gerekçesiyle budanmış ve klasik öğretmen okulları hâline getirilmiş olmasa bile toplumsal yapının değişmesiyle varlıklarını sürdüremezlerdi. (3 Şubat 2025)