SURİYE SİYASETİ

Siyaset Bilim - Prof.Dr. Armağan ÖZTÜRK

SURİYE SİYASETİ

Arap Baharından beri devam eden Suriye iç savaşında yeni bir aşamaya geçtik. Rusya’nın desteğini çekmesi sonucunda diktatör Esad ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Böylelikle kesintisiz bir şekilde yarım asırdan fazla bir süredir devam eden Baas rejimi çözüldü. Arap baharının başında Şam yönetiminden beklenen kontrollü bir şekilde demokrasiye geçmesi ve ülkede özgür seçimlerin yapılmasına izin vermesiydi. Ancak bu mümkün olmadı. 13 yıllık bir iç savaşın ardından başkent dahil olmak üzere ülkenin büyük bir kısmını yöneten İslamcı gruplardan beklenti de aynı yönde. Suriye halkı hukuk devleti ve seçimli demokrasiye bu sefer ulaşabilecek mi? Bu sorunun muhtemel yanıtı 2025’de üzerinde en çok konuşacağımız konulardan biri olacak.

Şu an Suriye’de yaşadığımız şey politik bir başlangıç durumu/doğa durumu. Eski devlet çöktü, yeni devlet ise henüz inşa edilmedi. Kurucu şiddet yeni devleti inşa eden en büyük politik enerji kaynağı. Ama şiddetin yerini hukukun ve meşruiyetin alması gerek. Aksi taktirde vekalet savaşı başka aktörler aracılığıyla devam edecek.

Yeni Suriye’yi şekillendiren kurucu iktidarın çözmesi gereken iki sosyolojik sorun var: Önce onlara değinelim. Alevi-Nusayri’lerin sisteme nasıl entegre edileceği meselesi çok açık değil. Irak’taki hata tekrarlanırsa, yani eski rejimin destekçileri yeni siyasetten dışlanırsa iç savaş başka aktörlerin devreye girmesiyle devam eder. Bu süreçte İran etkisine de dikkat etmek lazım. İran ve Lübnan Hizbullah’ı bölgeyi manipüle edebilir. Ayrıca sorun sadece etnik/dini hassasiyet değil. Yeni İslamcı yönetimin seküler kesimlerle olan ilişkisinin sayısız gerilimi içerisinde barındırdığını söyleyebiliriz. Bu nokta kanamaya müsait bir yara olarak Suriye jeopolitiğine derinden etkilemekte. Sonuç olarak denilebilir ki İslamcı yönetiminin ülkede barış ve birliği sağlaması genel olarak tüm seküler kesimler, özel olarak ise Alevileri yeni rejime dahil etme kabiliyetine sıkı sıkıya bağlı.

İkinci mesele Kürtler. Türkiye’nin Esad’ın düşmesinden sonraki stratejik hedefi PYD’nin yok edilmesi. PYD PKK’nın Suriye kolu. Böyle bir varlığın Türkiye sınırında alan hakimiyeti kurması ülke için ciddi bir risk. Ama PYD meselesi Alevilere göre çok daha zor bir içeriğe sahip. Şüphesiz ki Şam yönetimi ulusal birliği sağlama noktasında PYD’nin silah bırakmasını sağlamak zorunda. Kürtler de diğer etnik/dini gruplar gibi yeni düzeni entegre olmalı. Ancak PYD ABD tarafından korunuyor. Ayrıca kontrolü altındaki silahlı güç Suriye’deki diğer yapılardan çok daha üstün. Dolayısıyla PYD’nin silahsızlandırılması ve Şam’la tam işbirliğine ikna edilmesi şu aşamada hiç de kolay değil. Yeni rejiminin ulus devleti üniter formda koruma hassasiyetini de bu noktada ciddiye almak gerekli. Yani devletleşen HTŞ etnik gruplara özerklik verilmesini istemiyor. Kürtler özerk olursa, Alevi ve Dürziler de aynı hakları talep edecek. Bu durum merkezi zayıflatabilir.

Devlet inşa süreçleri ise beklenenden hızlı ama yine de tek yönlü gelişmekte. HTŞ çok sayıda grubun silah bırakıp Suriye merkezi ordusunda görev almasını sağladı. Türkiye ve Katar gibi ülkelerin ülkenin yeninden inşasında aktif rol oynayacağını şimdiden görebiliyoruz. Ayrıca Batı dünyası süreci kolaylaştırıyor. ABD 6 aylığına ambargoyu kaldırdı. AB ülkeleri siyasi ve ekonomik ilişkileri canlandırmak için adım attılar. Tüm bunlar olumlu. Belirsiz olan ise demokrasi, meşruiyet arayışı ve anayasa. HTŞ liderliği anayasaya yapıp demokrasiye geçmenin 3-4 yıl sürebileceğini söyledi. Bu çok uzun bir süre. Demokrasinin ötelenmesi politik meşruiyeti tartışmalı hale getirecektir. Çünkü seçim olana kadar kimse Suriye halkının gerçekte ne düşündüğünü bilemeyecek. Meclisin yokluğunda şu an yaşanan şey fiili bir durum, askeri bir diktatörlük. Tabii HTŞ anayasa yapmayacağız, seçimli demokrasiye gitmeyeceğiz demiyor. Ama sürecin şimdiden ağırdan alınması kafaları karıştırmakta.