Akışın İçindeki Güç
Derenin kenarındaki bankta oturmuş, ördekleri izliyorum. Suya dalan, suyun yüzeyinde kayarak ilerleyen bu tatlı hayvanlar, doğanın bir parçası olarak huzur veriyor. Tüylerinin renkleri güneş ışığında parıldıyor; özellikle erkeğin yeşilbaşı göz alıcı bir güzellikte. Yıllar önce bu ördeklerin yaşam döngüsünü öğrenmiştim; erkeğin daha canlı ve gösterişli olması, dişiyi çekmek için bir avantaj. Doğanın kuralları, hayvanlar için olduğu kadar insanlar için de geçerlidir.
Birden, arkamdan gelen gök gürültüsü sesiyle irkildim. Oysa hava hala açık, gök mavi ve rengini suya vermişti. Hayat da tam böyle; her şey düzgün, sakin ve güzel giderken birden tanığı olmadığın bir gürültüyle irkiliyorsun. Bu gürültü, insan ilişkilerinin karmaşık yapısını ve hayatın sürprizlerini aklıma getiriyor. Zamanın geçişini gözlemlemek için saati kontrol ettim. Timur abi hâlâ görünmüyordu. Akrep durduğu yerde durmuyordu; zamanın geçişine alışmaya çalışıyordum.
Biraz önce derenin çağıltısı, ördeklerin sesleriyle birleşmiş ve ortama melodik bir ahenk katmıştı. Ancak şimdi, karasığırcıkların bağırışlarıyla ortalık birden savaş alanına döndü. Gözlerim, bu gürültünün kaynağını ararken, beklediğim kişinin aheste aheste ve aksayarak geldiğini fark ettim. Yaklaştıkça, yüzündeki kızarıklık ve üzerindeki lacivert takım elbisenin rengi daha da belirginleşti. Timur abi, yıllardır tanıdığım birisi. Onunla olan dostluğumuz, çocukluğumun en güzel anılarıyla dolu. Ancak son zamanlarda, onun aksama hali beni kaygılandırıyordu.
Timur abi, her zaman neşeli, enerjik ve hayat dolu biriydi. Ancak son birkaç aydır bir şeyler değişmişti. Artık yürüyüşü aksak, yüzü ise her zamankinden daha solgundu. Onu bu yıpranmış haliyle görmek içimi acıtıyordu. Tam yanına geldiğinde, oturduğum banktan kalktım ve ona sarıldım. Sarılışım, onu ne kadar özlediğimi ve onun için kaygılandığımı ifade ediyordu.
"Merhaba, Timur abi," dedim, sesimdeki heyecanı gizlemeye çalışarak. "Nasılsın?"
Gözleri bir an için parladı, ama hemen ardından yine karardı. "İyiyim, iyiyim," dedi, sesi titrek bir tınıyla. "Sadece biraz yorgunum. Hayat beni yıpratıyor, biliyor musun?" O an, Timur abinin ne kadar zor bir dönemden geçtiğini anladım. Onun için her şeyin ne kadar ağırlaştığını, hayatta kalma mücadelesinin ne denli zor olduğunu biliyordum. "Ama sen her zaman güçlüydün, Timur abi," dedim. "Yine de bu yükü tek başına taşımak zorunda değilsin."
"Belki de haklısın," dedi, yüzündeki hüzünle. "Ama insanlara güvenmekte zorlanıyorum artık. Bir şeyler eksik gibi hissediyorum."
"Anlıyorum," dedim, içimdeki kaygıyı dile getirerek. "Ama güvenin aksamaya başlaması, bir şeylerin sona erdiği anlamına gelmez. Bazen yeniden inşa etmek gerekir."
Bir an sessizlik oldu. Dere, suyun akışında sessizliğini korurken, ördekler hâlâ etrafta dolaşıyordu. Timur abi derin bir nefes aldı ve gözlerini gökyüzüne dikti. "Hayat, bazen beklenmedik şekilde karşımıza zorluklar çıkarıyor. Kayıplar, insanı yalnızlaştırıyor," dedi. "Ama seninle burada olmak, bana biraz nefes aldırıyor."
"Birlikte bu zorlukların üstesinden gelebiliriz," dedim, ona cesaret vermek için. "Unutma, her şey geçici. Güven duygusu yeniden inşa edilebilir."
Timur abinin yüzünde beliren hafif bir gülümseme, umudun hâlâ sürdüğüne işaret ediyordu. "Belki de haklısın," dedi, bir nebze de olsa rahatlamış bir sesle. "Birlikte daha güçlüyüz."
Derenin sesi, bir melodi gibi etrafımızda yankılanırken, anladım ki hayatın beklenmedik anları, insan ilişkilerinin karmaşıklığı ve doğanın güzelliği aslında birbirine bağlıydı. Timur abinin aksak yürüyüşü bir sorun olmaktan öte hayatta geçirilen zorlukları simgeliyordu. Ama bu zorlukların içinde, dostluğumuzun sıcaklığıyla daha güçlü durabilirdik.
Derenin kenarında durduğumuzda, suyun akışı bize hayatın ritmini hatırlatıyordu. Dalgalar, kimi zaman sakin bir melodi gibi, kimi zaman ise güçlü bir akortla çarpıyordu. Timur abi, yanımda durarak suyun yüzeyinde dans eden yaprakları işaret etti. "Bak," dedi, "her bir yaprak, yolculuk sırasında karşılaştığımız engellere göre yön değiştiriyor. Ama su her zaman akmaya devam ediyor. Tıpkı biz gibi."
Güven ilişkimiz, bu deredeki suyun akışı gibi; bazen duraksadı, bazen hızlandı ama hep sürdü. Birlikte geçirdiğimiz zaman, bir rehber gibi bize hayatın sürprizlerini aşmayı öğretiyordu. O an, suyun akışının sadece fiziksel bir gerçeklik olmadığını, aynı zamanda dostluğumuzun derinliğini de simgelediğini anladım. Her bir engel, her bir viraj, birbirimize olan inancımızı daha da pekiştiriyordu.
Ördekler, suyun yüzeyinde sakin bir şekilde süzülürken, ben de Timur abiyle birlikte bu zorlu yolculuğun tadını çıkarıyordum. Suyun akışı, bize durmaksızın ilerlemeyi ve birlikte olmanın verdiği güçle zorlukların üstesinden gelmeyi hatırlatıyordu. Hayatın güzelliklerine ve zorluklarına tanıklık ederken, dostluğumuzun derinliğini hissetmek, belki de en büyük zenginliğimizdi.
Çark Deresi – Adapazarı
Gürel SÜRÜCÜ