& quot;
Prof. Dr. Ali Rıza ERDEM
Adnan Menderes Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
& quot;
& quot; “Yükseköğretim hedefinden şaşmıştır. Yükseköğretim artık idealler değil beceriler öğretmek üzere planlanan bir eğitim olmuştur. Orada artık bilgi hedef değildir, bir amaca hizmet eden araçtır. Bilimde ve yükseköğretimde performans bilginin önüne geçmiştir ve üniversite her gün biraz daha fazla güç odaklarının istediği çerçevede şekillenmektedir. Yükseköğretim bundan böyle “Bu doğru mu?” sorusuna cevap aramayacaktır, sadece “Bunun yararı nedir?” “Fiyatı nedir?” ve “Satılabilir mi?” sorularını cevaplayacaktır.” Jean Francois Lyotard & quot; |
& quot;
Neo-liberalizm. 20. yüzyılda gücünü yitiren 19. yüzyılın güçlü ideolojisi liberalizmin, 1970’lerin sonunda yeni bir biçimde siyasal sahneye çıkması anlamını taşımaktadır. Neo-liberalizm konusunda tek bir tanımdan söz etmek mümkün değildir. Fakat yapılan tanımlarda sermayenin ideolojisi olduğu konusunda genel bir uzlaşma bulunmaktadır. Bu bağlamda, neo-liberalizmin kapitalist devletin sınıf iktidarına dönük rolünü, dolayısıyla temsil ettiği güç ilişkileri ile iktidar biçimlerini yeniden düzenlemek üzere oluşturulmuş bir sermaye projesi olarak nitelendirilmektedir. Küreselleşmeyi harekete geçiren dinamiklerin neler olduğu sorgulandığında karşımıza neo-liberal politika ve uygulamaların çıktığı gözlenmektedir. Neo-liberalizmin küreselleşen sermayenin ve uluslararası şirketlerin ideolojisi olduğu söylenebilir (Çitçi, 2008; Kökalan Çımrın, 2009).
Neo-liberalizmin yükseköğretime yansıması “girişimci üniversite” olarak karşımıza çıkmaktadır (Erdem, 2020). Girişimci üniversite son yıllarda en çok tartışılan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern üniversiteye kıyasla girişimci üniversite, sanayi ile bilginin üretim öncesi ve sonrası aşamalarında gelir çeşitliliği yaratma amacını ön planda tutan bir işbirliği içerisindedir. Etzkowitz’e (1983) göre girişimci üniversite yeni fon kaynakları bulabilmek amacıyla sözleşmeli araştırmalar yapan, özel şirketlerle ticari ilişkilere girebilmektedir (akt. Üşenmez, 2019). İbicioğlu vd.’e (2010: 74) göre girişimci üniversite misyonu, üniversitelerin bazı faaliyet alanlarında ticari aktivitelere katılmalarını, bireylere öğretilen bilgilerin pratik olarak hayata geçirilmesini ve girişimci özellikli birey yetiştirmeyi hedeflemektedir.
Girişimci üniversitenin gelişmesinde neo-liberal politika ve uygulamaların üniversiteye uyarlanmasının etkisi büyük olmuştur. Didou’ya (2002: 88) göre gelişmiş bir yükseköğretim sistemine sahip olan A.B.D. ve Kanada uluslararası eğitimi satılacak bir hizmet, pazar mantığı içinde ve mali bir kaynak olarak görmektedirler. Scott’a (2002: 208) göre Amerika Birleşik Devletleri’nde şirket üniversitelerinin artması yükseköğretimin ticarileşmesinin en güçlü kanıtıdır. Slaughter & Lselie (1999) göre üniversiteler tıpkı büyük şirketler gibi yönetilmeye başlanmıştır. Üniversiteler bilgiye, pazara sunulabilen ve satılabilen bir meta olarak yaklaşmaya başlamışlardır. Hangi derslerin verileceğini, hangi araştırmaların destekleneceğini, hangi öğrenci profiline hizmet edileceğini ve hangi kayıt politikasının benimseneceğini belirleyen artık pazardır. Gerçek iş dünyasında kullanılan stratejik planlama, toplam kalite yönetimi, ISO belgeleri gibi yöntemler pek çok kamu üniversitesinde kurumsallaştırılmaktadır. Verimlilik ve üretkenliği yeniden yapılandırmak amacıyla akademik personelin part–time ve geçici şekilde atanmaları inanılmaz oranlarda artmıştır. Aynı zamanda akademik personel program yelpazelerini genişletmek için yeni teşebbüsler yapmaları konusunda büyük baskı altındadır (akt. Lee 2002: 165). Aslan’a (2010: 19) göre girişimci üniversitede gerçeği arayış, bilim aşkı, meslektaşlar arası işbirliği ve dayanışma giderek anlamsızlaşırken; akademik etkinliklerin daha fazla sayılarla ifade edildiği, performans ölçümünün akademik yaşama hâkim kılındığı, rekabetin ağır bastığı, verimliliğin ve girişimciliğin üniversite başarısında temel kıstas olduğu, akademik değerlendirmelerde giderek niceliksel merkezi ölçütlere yönelmenin olduğu gözlenmektedir. Kwiek (2002: 143) bu durumu şu şekilde yorumlamaktadır: Tamamen neoliberal ekonomi mantığının belirlediği çerçevede faaliyet göstermeye razı olan üniversite geçen zamanla birlikte sadece bir şirket haline gelecektir ve bir “eğitim şirketi” olduğu gerçeği ona teselli sağlamayacaktır. Bu da modern bir kurum olarak üniversitenin sonu olacaktır.
Kaynaklar