Neoliberal/postmodern sistem insanı bozmakta, kendine, topluma ve doğaya yabancılaştırmaktadır. Çünkü tüketim budalası kitle ancak bu şekilde yaratılabilir.
Postmodernizm insanın doğanın, evrenin bilinmezliklerini araştırmasını beyhude bir çaba olarak görür. Her şey göreli olduğuna göre hakikat bilinemez! O hâlde gerçeğin peşinden koşmak gereksiz. Dün ile ilgili bildiklerimizin hepsi ve geleceğe yönelik tasarımlarımız birer varsayımdan ibaret! İşte bu bakış bireyi tarihten, toplumdan, toplumsal ilke ve normlardan koparmaktadır. Toplumdan ve tarihten kopan birey yalnızlaşmakta ve kimlik bunalımına düşmektedir.
Kimlik bunalımı yaşayan birey ilkel dürtü ve hazlarının kölesi olmakta ve anın tadını çıkarmaktadır. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan, bencilleşen bireye sistem büyük AVM'lerde tüketim ortamı sunmaktadır. Harca harcayabildiğin kadar! Bu yalnız ve kimliksiz insan AVM'lere müşteri, tarikatlara mürit, uyuşturucu bağımlısı, sapık olmakta veya farklı cinsel eğilimlere meyletmektedir. Bunlar çürümüş düzenin bozuk insanıdır.
Sistem bunlara karşı tedavi olarak değerler eğitimi altında dini sunmaktadır. Oysa esas sorun bireylerin üretime katılması ve insan aklının yüceltilmesindedir. Üreten insan akılcılaşır ve doğayı, kendisini tanıma, hakikati arama çabasına meyleder. Toplumu tedavi etmenin, bireyi sapkınlıktan, toplumu kimliksizlikten kurtarmanın yolu çılgınca tüketme yerine topluca üretime katmaktan geçmektedir. Bunu başarabilirsek kamuoyuna yansıyan türlü sapkınlıkların önüne geçebiliriz.
Sosyoloji07 Haziran 2024 12:47