Evde Eğitim ve Biz
Geçmişe bakıldığında eğitimin en az insanlık tarihi kadar eski olduğunu görürüz. Bunun nedeni bilginin topluma yayılma nedeni olarak bireyin deneyimleriyle açığa çıkan bilginin aktarım becerisi yoluyla topluma ulaşmasıdır diyebiliriz.
Bir yandan tüm dünyayı kasıp kavuran salgına karşı kendimizi muhafaza ederken diğer yandan da hayatın devamlılığı esasını akılcıl çözümler getirerek yaşatmalıyız.
Bu anlamda bütün endişelerimizi şimdilik bir kenara bırakıp hayatın değişmeyen üç kuralını hatırlatmak lazım kendimize. “Hareket, Etkileşim ve Deneyim”. Bu üç kural çerçevesinde düşünerek bütüncül bakalım.
Doğal afetler, salgın hastalıklar ve savaşlar bütün küresel dünyayı ilgilendiren meselelerdir. İçinde bulunduğumuz durumda bunu gösteriyor. Anne, baba eğitimci ve tüm yetişkinler olarak böylesi durumlarda dahi ortak hareket ederek evlerimizde eğitimi canlı tutmalı, çocuklarımız için çözümler üretebilmeliyiz. Çünkü biz birlikte güçlüyüz. İşte şimdi dirayetli olma, az evvel saydığımız 3 altın kuralı harekete geçirmek için ayağı kalkma zamanı... Bu gücü ortaya koymak için önce kendimize bir hedef belirleyelim sonra da çocuklarımıza.
Bu olağandışı günlerde günlük rutinlerimizin içine hapsolmamak ve evlerin beton duvarları arasında zamanı verimli kullanmak zorundayız. Aksi durumda sürekli gündemi takip edip kötü haberlerin kıskacında sıkışıp kalırsak önce biz sonrada çocuklarımız üzüntü ve kaygıyla dolu evlerimizde hayattan kopuk yaşamaya devam edecekler. Sonrasında ise böylesi kötü bir senaryonun doğuracağı psikolojik etkenlerle baş etmek zorunda kalacağız. Çünkü üzüntü ve kaygı bulaşıcıdır. Kaygılı olan çocuk bunu ileriki yaşantısına aktarır ve ruhsal bir bunalım yaşar.
Dünya olarak kaygı ve korkunun sularında yüzdüğümüz şu günlerde olabildiğince korkularımızı kontrol altına alıp kendimiz ve çevremizde bize ihtiyacı olan sevdiklerimiz için zihnimizi sağlıklı düşünerek korumalıyız. Bunu yaparken içimizi kemirmekte olan hırs ve bencillik duygularına kabuk bağlatmalıyız... “Bana bir şey olmaz” düşüncesiyle değil benim yüzümden başkasına da bir şey olmasın diye düşünerek hareket etmeliyiz.
Bir toplantıda duymuştum; ülkemizde kitap okuma oranımız artmış ve bu süreçte sadece 20 günde olan kitap satışı bir iki yılda yapılan satışa denklik sağlamış, diye.
Eskiden dijital dünya ile aramızda derin mesafeler varken, değişen dünyada teknoloji ile birlikte dijital yeterlilik kazandık. Çocuklarımızın tüm gelişimlerini analiz edip davranışlarının doğuracağı sonuçları bilgisayar ortamında gözlemleyebiliyoruz artık.
Evlerimizden çıkmamamız gereken bu süreçte hayata iyi tarafından bakıp elimizdeki imkanların teknolojinin de desteğiyle kullanımını arttırıp yapacağımız şeyler için çözümler bulalım. Çocuklarımız için esnek çalışma planları oluşturup beraber
Geçireceğimiz zamanı eğlenceli kılmak için oyun, sinema ve animasyon saatlerimiz olsun.
Çocukları sürekli ders çalışmaya itmek yerine bu süreçte bilişsel olmaktan ziyade duyuşsal olarak çocukların yanında olalım. Çocuklarımız bizlere mektup yazsın ve duygularını anlatsın mesela. Küçük yaş grubu serbest resim çalışması yapsın örneğin. Bizler küçük ev işleri gibi sorumluluklar verelim ve dayanışma içinde olduklarını hissederek kendilerini özel hissetsinler.
Sevdiğim bir hocamın sözü ile bitirmek istiyorum yazıyı. “Çocuklarımızın mükemmel anne-babalara ve öğretmenlere ihtiyaçları yok, onlara sevgiyi hissettiren ve umutlu olmayı öğreten yetişkinlere ihtiyaçları var.”
Bu süreci iyi atlatmakta, elimize yüzümüze bulaştırmakta kendi elimizde. Belirsizlikten kurtulup en güzel yarınların hayalini kurup, yarın için umut edip heyecanlar biriktirelim.
Güzel günler için hayal edelim, üretelim...