Çağdaş olan ne varsa onu almalı kendi kültürümüzle yoğurmalı, değerlerimizden sapmadan yaşam biçimi haline getirmeliydik. Çağdaşlaşma buydu. Eskimiş, günün koşullarına uymayan yapıların değişmesi, Türk toplumuna uyan yeniliklerin bir bir hayata geçirilmesiydi.
Yanlış anladık!
Sandık ki çağdaşlaşma batılı olmak demek. Onlar gibi düşünmek, onlar gibi yaşamak, her yaptıklarını taklit etmek. Avrupalı gibi görünmeye çalışmak. Olmadı... İğreti durdu. Üstümüze oturmadı. Atatürk'ün sözünü ettiği çağdaşlıkla uzaktan yakından ilgisi yoktu.
Seslenmiyor muydu M. Akif Ersoy İstiklal Marşı ile Türk halkına: "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar! " diye. Batı, mazlum toplumları iliğine kadar sömürmeye uğraşırken medeniyetten söz edilebilir miydi? Öyle ki tüm dişleri de dökülmüş, ihtiyarlamış, ömrünün son demlerini yaşayan bu canavarın durduğu yer bizim varmak istediğimiz nokta olabilir miydi? Onları tüketen kaynaktan biz beslenip büyüyebilir miydik?
M. Kemal Atatürk bir yol çizmişti. Az zamanda başardığı çok işler vardı ve bunları anlatmıştı. Devam ettirecektik. İzindeyiz diye diye hedefimizi şaştık. Üretmek, binlerce yıldır bin türlü belayı üstüne çeken bu topraklarda kimsenin üstümüze gelmesine imkan vermeyecek kadar güç toplamak zorundaydık.
Yanlış anladık!
Tükettik, kısa sürede bin bir güçlükle elde ettiklerimizi de tükettik. Tükettikçe bencilleştik. Sahip olduklarımızın kıymetini bilemedik. Değerler yok olmaya yüz tuttu. Modernliği giyim kuşam zannettik. Araba, ev... Hürmet ettiklerimiz de değişti zamanla, güce tapar olduk. Köylü baş tacımızdı, toplumun üreten kesimiydi. Yalnız bıraktık.
M. Kemal Atatürk'ün geleceği emanet ettiği gençleri, yetenekleri ölçüsünde ve ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda eğitecektik.
Yanlış anladık!
Hepsini aynı yola giden dar bir kapıdan geçirmeye çalıştık. Farklı özelliklerini yok sayarak birbirleriyle yarıştırdık. Üreten kesimin bel kemiğini oluşturan meslek liselerine bir türlü hak ettiği değeri veremedik. Halkın gözünde bu liseleri, bu liselere giden gençleri vasıfsız ilan ettik. Kısacası yeteneklerini geliştirmek yerine törpüledik. Onları kendi kalıplarımıza dökerek şekillendirmek istedik. Olmadı, olmuyor! Sistem tıkandı, durun diyor.
Biz neyi doğru anladık?
Bugün dünya bir dönüşümün eşiğinde. Tüm insanlığın bir virüsle mücadele ettiği bu günlerde, üretimin önemi her zamankinden daha çok konuşuluyor. Kısa vadede başımızdan def etmemiz, en az zararla atlatmamız gereken bu belanın üstesinden ancak el ele vererek gelebiliriz. Bu süreçte kışkırtıcı, ayrıştırıcı söylemlerin kimseye en ufak bir katkısı yok. İçinde bulunduğumuz koşullar her şeyden önce zorunlu bir birliktelik gerektiriyor. Ya varız ya da günler eksildikçe birer birer yokuz.
Hiç olmazsa bunu doğru anlayalım!
Sosyoloji07 Haziran 2024 12:47