“Çocukların oyunu oyun değil, onların en ciddi uğraşısıdır.” Montaigne
Çocuklar eğlenerek, güven duyarak, kendini tanıyarak, sosyal ve duygusal yaratıcılıklarını oyun ile ifade ederek öğrenirler...
Bir çocuk duygusal açlığını en iyi oyun yoluyla ifade edebilir. Birçok kez şahit olmuşuzdur çocuklarımızın oyunlarına. Bir kız çocuğunun bebek oynarken bebeğiyle konuşmasına ya da bir erkek çocuğun araba oynarken kurduğu cümlelere... Onların özgür alanları oyundur... Orada her şey olağan güzelliğiyle çocuğa aittir, bir sınırları yoktur sadece çocuğun kuralları vardır.
Hayatlarının odağında oyun olan çocuklarımız; acıkmazlar, susamazlar ama oyun isterler, hastadır ateşi yüksektir yine de oyun oynamak isterler, anne ve baba çok büyük kavga etmiştir çocuk yine de oyun oynamak ister, aile fertlerinden biri vefat etmiştir yine de oyun oynamak isterler... Çocuğun her şeyden kaçıp sığınabileceği tek limanıdır çünkü oyun.
"Kötü bir gün geçirdim konuşalım mı?“ demezler. “Oynayalım mı? “derler. Kendini oyun yoluyla size anlatmaya çalışırlar. Böyle zamanlarda yapacağımız tek şey çocukla oynamak olmalı biz kural koymadan sadece çocuğun yönergelerini dikkate alarak oyuna dâhil olalım ve çocuğun oyununa kulak verelim. Bakalım bize neler söyleyecekler?
Üzüntüsünü mü sevincini mi dile getirecek ya da dışarıdan etkilenmiş olduğu bir durumu mu izah edecek oyunuyla.
Peki, çocuklarımız ne kadar oyun oynayabiliyorlar gönüllerince?
Apartmanlardaki evlere sıkışıp kalmış çocuklarımız bahçelerde oyun oynayamıyorlar, akademik eğitimin baskısı çocukları sürekli ders yapmaya ve test çözmeye itiyor, çocuklarımızın bilişim cihazlarına olan bağımlılığı sosyalleşmenin ve en önemlisi oyunun önüne geçiyor.
Hal böyle olunca çocuklarımızın çocuksu düşleri hep yarım kalıyor.
Düşlerinin kapılarını daha fazla aralamak kim bilir belki de ardına kadar açmak için bir şeyler yapmalıyız.
Burada da eğitimcilere, ailelere, sivil toplum kuruluşlarına, belediyelere ve devlet kurumlarına oldukça iş düşüyor.
Belediyeler şehir planlama çalışmalarında hassas davranıp daha fazla oyun alanı yaratmalı, okullarda çocukların grup halinde oynayacakları alanları olmalı.
Anne babalar çocukların oyunlarını ciddiye almalı zaman ayırmalı oyunlarına dâhil olmalı, eğitimciler ise çocukların derslerden daha fazla keyif almaları için onların oyunsal dünyalarına dokunuşlarda bulunmalı.
Unutulmamalı ki oyun, insanoğlunun ilk bilincidir...