İnsanlığın var oluşundan bu yana eğitime duyulan ihtiyaç hiç eksilmemiş, aksine her geçen gün artarak devam etmiştir. Eğitim tarihler boyunca tüm toplumların ortak ihtiyaçlarından biri olmuş ve eğitim sistemleri, içinde gelişip serpildiği toplumun ve zamanın beklentilerini yansıtır nitelikte şekillenmiştir. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçilmesinin ardından, eğitimden beklenenler de değişime uğramıştır. Akdemir’in (2013) de belirttiği gibi, küreselleşmenin neticesinde oluşan rekabet ortamı, daha üstün nitelikli bireyler yetiştirme ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Modern dünyada eğitimin amacı, kişiye bilgi yüklemek ve belirli becerileri kazandırmak değil, bireylerin hayal gücünü ve yaratıcılığını geliştirmenin yanı sıra dogmalardan bağımsız bir şekilde eleştirel düşünmelerine olanak tanımak olmuştur (Çengel, 2005).
Eğitime yüklenen yeni beklentilerle birlikte, çocukları ve gençleri 21. yüzyıl becerileriyle donatarak sahip olduğu bilgi, beceri ve erdemiyle onlara model olacak eğitimcilere ihtiyaç duyulmaktadır (YÖK, 2007). Eğitim sistemin belirlediği amaçlara ulaşılması da ancak nitelikli öğretmenler ile mümkündür. Nitekim, Ortaylı’nın (2019, s. 140) da belirttiği gibi, sistem içerisinde ilk bakılması gereken yer öğretmendir, çünkü iyi eğitim için iyi öğretmen gerekmektedir.
Genelde eğitim sisteminin özelde ise öğretmenlik mesleğinin toplum hayatı üzerindeki etkisinin artmasıyla birlikte öğretmenin önemi ve öğretmen yetiştirme, toplumların en çok üzerinde durduğu konuların başında gelmektedir. Eğitimden beklenenlerin değişmesiyle birlikte öğretmen yetiştirme yaklaşımlarında da değişiklikler yaşandığı gözlenmektedir. Geleneksel bir bakış açısını benimseyen yaklaşımlarda, öğretmen yetiştirme süreci bilgi aktarma şeklinde ele alınırken, talep edilen öğretmen modeli her şeyi bilen öğretmendir (Baskan ve Karasel Ayda, 2018). Son yıllarda rağbet gören öğretmen yetiştirme yaklaşımında ise önemli olan “öğretmeyi öğretmek” iken öğretmenlerin de “öğrenen öğretmenler” olması beklenmektedir (Güneş, 2016).
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak, ülkemizde de öğretmen yetiştirme süreci farklı yaklaşımlar çerçevesinde ele alınmıştır. Türkiye’de öğretmen yetiştirme programlarındaki değişimleri üç farklı dönemde incelemek mümkündür. Bu dönemler Cumhuriyet öncesi dönem (1848 – 1923), Cumhuriyet dönemi (1923 – 1982), YÖK ve sonrası (1982 – günümüz) olarak sıralanabilir. İlgili dönemlere ilişkin düzenlemeler ve uygulamalar şöyledir (Akdemir, 2013; Azar, 2011; Baskan, 2001; Baskan, Aydın ve Madden, 2006; Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 2007; Yıldırım ve Vural, 2014; YÖK, 2007):
Cumhuriyet Öncesi Dönem (1848-1923): Türkiye’de öğretmen yetiştirme ile ilgili ilk önemli gelişme, 1848 yılında Darülmuallim adlı kurumun açılmasıdır. Rüştiyeler için, bir diğer deyişle, ilköğretim okulları için öğretmen yetiştirmek üzere açılan bu kurumun bir diğer adı da Darülmuallimin-i Rüşdi’dir. Sınavla öğrenci alan ve öğrenim süresi üç yıl olan bu kurumdan mezun olanların mesleğe atanması ise, mezuniyet başarı dereceleri göz önünde bulundurularak yapılmıştır. 1870’te ise, liselere öğretmen yetiştirmek üzere Darülmuallimin-i Aliye açılmıştır. Bu dönemde öğretmen yetiştirme sistemine dahil olacak aday öğretmenlerin seçilmesi sırasında söz konusu kişilerin öğretmenlik mesleğine uygun olup olmadığının göz önünde bulundurulmasının dikkate değer olduğu belirtilmektedir (Baskan, Aydın ve Madden, 2006).
Cumhuriyet Dönemi (1923-1982): Darülmualliminler 1924 yılında Muallim Mektebi adını alırken 1935’ten itibaren öğretmen okulu olarak anılmaya başlanmıştır. 1940-1953 yılları arasında köy enstitüleri, özellikle köy ilkokullarında görev yapacak öğretmenleri yetiştirmeyi amaç edinmiştir. 1953 yılında ise ilk karma öğretmen okulu açılmıştır.
1974 yılından itibaren, Türkiye’de öğretmen yetiştirme sistemi ile ilgili köklü değişiklik ve düzenlemeler gündeme gelmeye başlamıştır. 1973’te çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, ilkokul öğretmenlerinin de iki yıllık eğitim enstitülerinde yetiştirilmesini öngörmüştür. 20 Temmuz 1982’de ise, bu tarihe kadar Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak öğretmen yetiştiren kurumlar, YÖK çatısı altında üniversiteler bünyesinde toplanmış, böylece öğretmen yetiştirme görevi Millî Eğitim Bakanlığı’ndan alınarak YÖK’e devredilmiştir. Bu düzenleme ile ilkokul öğretmenleri eğitim yüksekokulları tarafından, ortaöğretim kurumları öğretmenleri ise eğitim fakülteleri tarafından yetiştirilmeye başlanmıştır.
YÖK Sonrası Dönem (1982-Günümüz): Bu dönemdeki gelişmeleri şöyle sıralamak mümkündür:
Sonuç
Küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan hızlı bilgi akışı, teknolojik gelişmeler, değişen hayat tarzları gibi pek çok faktörün bir araya gelmesiyle öğretmenlik mesleğinden beklenenler değişime uğramıştır. Buna paralel olarak, öğretmen yetiştirme süreci de yeni bir içerik kazanmıştır (Azar, 2011). Ülkemizde de yıllar içerisinde öğretmen yetiştirme sistemi ile ilgili çeşitli düzenlemeler yapılmış ve farklı uygulamalar gündeme gelmiştir. Söz konusu değişikliklerin en dikkat çekici noktası sertifika programları ile fen edebiyat fakültesi mezunlarına öğretmenlik hakkının verilmesi olmuştur.
Pedagojik formasyon, kendi alanında eğitimini tamamlamış birine, alanını nasıl öğreteceğine ilişkin pedagoji eğitimi vermeyi kapsamaktadır (Yıldırım ve Vural, 2014). Bu uygulama, çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir. Öncelikle, pedagojik formasyon veya sertifika programı adı altında kısa süreli bir eğitim alarak mesleğe adım atan öğretmenlerin program geliştirme, pedagojik bilgi ve sınıf yönetimi gibi konularda eksiklerinin olduğu görülmektedir (Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 2007). Bu eksikleri, sertifika programlarının ders sayıları ve saatlerinin azlığına bağlamak mümkündür.
Bunun yanı sıra, Özcan’ın da belirttiği gibi, formasyon derslerinin bir kısmı online olarak verilirken öğretmen adayları uygulama için ya çok az şans buluyor ya da hiç uygulama şansı yakalayamadan mesleğe başlıyor (Hürriyet, 2017). Ayrıca, eğitim fakültesi öğrencileri genel kültür dersleri olarak bilim tarihi, bilimsel araştırma yöntemleri, felsefeye giriş, etkili iletişim gibi dersler alırken (YÖK, 2007), Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programının dersleri arasında bu tür derslere ya hiç rastlanmamaktadır. Dolayısıyla, öğretmenlik mesleğinin nitelik sorunu daha da ön plana çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, Pedagojik Formasyon Eğitimi alan öğretmen adaylarının tutumu, algısı, yeterliği gibi konularda yapılan çalışmalar da adayların olumlu tutum ve gerekli yeterliklere sahip olmadıklarını göstermektedir. Halbuki sınıflarda donanımlı, bilgili, iyi yetişmiş bir öğretmen olmadan hiçbir eğitim reformunun amacına ulaşamayacağı ortadadır (Hürriyet, 2017).
Fen edebiyat fakültelerinde yaşanan istihdam sorunları, pedagojik formasyon eğitimi yoluyla eğitim fakültelerini doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla, eğitim fakültesi mezunları ile pedagojik formasyon eğitimi sertifika programları mezunları birleştiğinde ciddi istihdam sorunları gündeme gelmektedir. Nitekim YÖK yükseköğretim kontenjanlarına ilişkin yaptığı açıklamada kontenjanlar belirlenirken Yükseköğretim Eğitim Programları Danışma Kurulu aracılığı ile paydaşların da görüşlerinin alınmasına uygulamasına başlamış, 2019 yılında özellikle öğretmenlik ve sağlık alanındaki programlar üzerinde durmuştur (YÖK, 2019). Buna paralel olarak, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da daha önce yaptığı açıklamalarda 700 bin civarında atama bekleyen öğretmenin olduğunu, ihtiyacın ise 80 bin civarında olduğunu belirtmiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir: “Her yıl ortalama 40 bin yeni mezun oluyor. Pedagojik formasyonu bunun için kaldırıyoruz. Hiç kimsenin formasyon alması gerekmiyor. Onu biz hal edeceğiz. Ekonomik imkânlar el verdikçe atama yapacağız.” (Sözcü, 2020)
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, fen edebiyat fakültesi mezunlarına kısa süreli sertifika programları ile öğretmenlik hakkı verilmesinin toplumun ilerlemesinin temel dayanaklarından biri olan öğretmenlik mesleğinde nitelik sorununu daha da vahim bir hale getirdiği düşünülmektedir. Gerek ülkemizde gerek diğer ülkelerde, öğretmenlik mesleği dışında herhangi bir mesleği yapmaya hak kazanmak için kısa süreli bir eğitimin yeterli görülmediği aşikârdır. Örneğin, üç aylık bir eğitim alarak doktor, avukat veya hâkim olan birine rastlamak mümkün değildir. Bu nedenle, pedagojik formasyon alınması yoluyla öğretmen olmanın yolunu açana uygulamalara karşı çıkmak, sadece eğitim fakültelerinin değil toplumun her kesiminin sorumluluğu olmalıdır. Diğer yandan, sertifika programının sürdürülmesi ile ilgili karara karşı çıkması gereken grupların başında eğitim fakültesi öğretim üyelerinin gelmesi beklenirken, mesleğimiz adına son derece üzücü olan bu oluşumun pekiştirilmesinde ve devamında gösterdikleri çaba son derece düşündürücüdür. Hâlbuki 1998’de gerçekleştirilen düzenlemelerin tekrar hayata geçirilmesi ve taviz verilmeden uygulanarak nitelikli öğretmen yetiştirme çabalarının kesintisiz sürdürülmesi gerekmektedir. Bu noktada, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un ''Daha önce duyuru yaptık. Formasyon almayın dedik. Çok net şekilde söylüyorum. Önümüzdeki yıl formasyonu baz almayacağız.'' (Sözcü, 2020) şeklindeki açıklamasının da yerinde bir karar olduğu görülmektedir. Ancak, Milli Eğitim Bakanı ve YÖK başkanının konu ile ilgili çeşitli beyanatları olmasına karşın, bu programa devam edilmesinin akademik değil politik bir uygulama olduğu düşünülmektedir.
Kaynakça
Akdemir, A. S. (2013). Türkiye'de öğretmen yetiştirme programlarının tarihçesi ve sorunları. Electronic Turkish Studies, 8(12).
Azar, A. (2011). Türkiye’deki öğretmen eğitimi üzerine bir söylem: Nitelik mi, nicelik mi. Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, 1(1), 36-38.
Baskan, G. A. (2001). Öğretmenlik mesleği ve öğretmen yetiştirmede yeniden yapılanma. Ankara: Ritm İletişim Hizmetleri Ltd. Şti.
Baskan, G. A., & Ayda, N. K. (2018). A case study on the problems of teacher training system based on the opinions of faculty members, school administrators, teachers, and unionists in north Cyprus. Education Sciences, 8(3), 127.
Çengel, A. Y. (2005). AB sürecinde rasyonel eğitime geçiş; vizyon ve misyon. Milli Eğitim Dergisi, 33(167).
Güneş, F. (2016). Öğretmen yetiştirme yaklaşım ve modelleri. Journal of Kırşehir Education Faculty, 17(3). Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları. (2007). Türkiye’de öğretmen eğitimi ve
istihdamı: Mevcut durum ve öneriler. http://www.egitim.hacettepe.edu.tr/belge/OgretmenEgitimi-istihdam_Raporu.pdf Erişim Tarihi: 15.01.2020.
Hürriyet. (2013, 3 Haziran). YÖK ortaöğretim alan öğretmenliği bölümlerine öğrenci kontenjanı vermeyecek. [http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23424673.asp]. Erişim tarihi: 15.01.2020.
Hürriyet. (2017, 13 Şubat). Öğretmen eğitimi nasıl olmalı? https://www.hurriyet.com.tr/egitim/ogretmen-egitimi-nasil-olmali-40362838 Erişim Tarihi: 12.02.2020.
Milliyet. (2013, 8 Temmuz). Öğretmen atamalarında KPSS yetmeyecek. [http://gundem.milliyet.com.tr/ogretmen-atamalarinda-kpss/gundem/detay/1733660/bdefault.htm]. Erişim tarihi: 15.01.2020.
Ortaylı, İ. (2019). Bir ömür nasıl yaşanır? Hayatta doğru seçimler için öneriler. İstanbul: Kronik Kitap.
Sözcü. (2020). Pedagojik formasyon kalktı mı? Ziya Selçuk’tan pedagojik formasyon uyarısı. https://www.sozcu.com.tr/2020/egitim/pedagojik-formasyon-kalkti-mi-ziya-selcuktan- pedagojik-formasyon-uyarisi-5609799/ Erişim Tarihi: 18.02.2020
Üstu?ner, M. (2004). Geçmişten günümüze Türk eğitim sisteminde öğretmen yetiştirme ve günümüz sorunları. İnönu? Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 5(7).
Yıldırım, İ., & Vural, Ö. F. (2014). Türkiye’de öğretmen yetiştirme ve pedagojik formasyon sorunu. Journal of Teacher Education and Educators, 3(1), 73-90.
YÖK (2007). Öğretmen yetiştirme ve eğitim fakülteleri (1982-2007). https://www.yok.gov.tr/Documents/Yayinlar/Yayinlarimiz/ogretmen-yetistirme-ve-egitim-fakulteleri.pdf Erişim Tarihi: 15.01.2020.
YÖK (2019). 2019 Yükseköğretim Kontenjanlarına İlişkin Açıklama. https://basin.yok.gov.tr/AciklamaBelgeleri/2019/2019_yks_kontenjanlarina_iliskin_ac iklama.pdf Erişim tarihi: 18.02.2020