İlköğretim sorunu nasıl çözülmeliydi? Okuma yazma oranı nasıl arttırılmalıydı? Özellikle Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında bakımsız ve eğitimsiz kalmış köy nasıl canlandırılmalıydı? Kentteki öğretmen okullarından mezun olan öğretmenler, köylere gitmek istemiyorlardı. Geleneksel bilgi okulları, öğretmenin her şeyi bildiği ve öğrencilere anlattığı, öğrencinin sesini hiç çıkarmaksızın öğretmenin söylediklerini dinlediği ve tekrar ettiği, ezbere dayalı, üretimden ve hayattan kopuktu. Artık Avrupa’nın da benimsediği modern bir iş okulu nasıl kurulabilirdi?
En kısa zamanda köylerdeki okuma yazma oranını arttırmak gerekiyordu. Atatürk’ün de isteğiyle İsmail Hakkı Tonguç, nüfusu az olan köylerde hem okuma yazma oranını arttırmak hem de köye liderlik yapacak vasıfta birini yetiştirmek amacıyla eğitmen projesine girişti. Bu proje ile askerliğini çavuş olarak yapmış, yaşı otuzu geçmemiş biraz okuma yazma bilen, sağlıklı köylüler eğitmen olarak alınacak ve kursa tabii tutulacaktı. Tonguç, ilk önce uygulamanın başarılı olup olamayacağını sınamak amacıyla köylere bir gezi düzenledi. Burada köylü halk ile görüştü. Askerliğini çavuş olarak yapanlarla deneme dersleri gerçekleştirdi ve yurdun hangi bölgelerinde eğitmen kurslarının açılacağına karar verdi. İlk kurs Eskişehir Mahmudiye’de açılacaktı. Kurslar, Milli Eğitim Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı’nın işbirliği ile yürütülecekti. Eğitmenlerin okul ve öğrenimle ilgili çalışmalarını Milli Eğitim Bakanlığı yürütecek, tarımla ilgili konularda Tarım Bakanlığı sorumlu olacak ve eğitmenler köylere gittiklerinde tohum, kredi ve üretim araç gereçleri verecekti.
Eğitmen projelerini gerçekleştirdiği günlerde Tonguç’un aklında hep bir köy öğretmen okulu projesi vardı. İlk denemelerinin Çifteler ve Kızılçullu’da yapılacağı henüz ‘Köy Enstitüleri’ ismini henüz almamış olan köy öğretmen okulları kurulacaktı. Bu okullar hayat ve iş okulu olarak yapılandırılacaktı. Sağlıklı ve başarılı köy çocukları bu okullara alınacak ve eğitimlerini tamamladıktan sonra öğretmen olarak tekrar köye döneceklerdi. Çok yönlü olacaklardı. Sadece eğitim alanında değil, yapıcılık, demircilik, dülgerlik, hastabakıcılık ve tarım alanlarında da eğitim alarak çok yönlü bir şekilde köye döneceklerdi. Köyde bir rehber rolü üstlenecek ve köyü kendi içinden, kendi özellikleri ile canlandırmaya aracılık edeceklerdi. Eğitim aldıkları okullar, üretici olmalarını sağlayacak nitelikte okullar olacaktı. Yalnızca teorik bilgiye dayanan değil, aldıkları teorik bilgiyi uygulayabildikleri ve ekonomik bir değere dönüştürebilecekleri bir okul olacaktı. Köy enstitülerini, diğer okullardan ayıran önemli bir nokta öğrencilerin üretime yönelik alıştırma (temrin) yapması değil, bizzat üretime dönük eğitim içinde (iş içinde) eğitilmeleridir. Köy enstitülerinin yapımında köylü öğrenciler çok büyük emekler sarf etmişlerdir. Binaların yapımında tüm enstitüler imece usulü çalışmışlar, enstitüye elektrik gelmesinden, tarım ürünleri yetiştirilmesine kadar pek çok alanda çalışmışlardır. Tüm işleri yaparken iş içinde eğitim görmüşlerdir. İsmail Hakkı Tonguç köy enstitülerinin eğitim ilkesini “iş içinde, iş için, iş aracılığıyla eğitim” olarak belirtmiştir.
İsmail Hakkı Tonguç, büyük emeklerle köy enstitüleri sistemini işler hale koymuştu. Pek çok köy enstitüsü kurulmuş ve buralardan tarım, yapıcılık, pedagoji ve genel kültür açısından oldukça iyi yetişmiş ve öz çıkarlarına yabancılaşmamış bir öğretmen kuşağı yetişmişti. Bu süreçte de ilköğretim seferberliği ile çalışmalar hız kazanmıştı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün de desteğiyle Türkiye’nin köylerine çok sayıda okul yapılmış, eğitmenler ve köy enstitülü öğretmenler bu okullarda göreve yapmaya başlamış, hızlı şekilde okuma yazma oranı artmıştır. Bu süreçte Tonguç, Anadolu’nun büyük bir kısmını dolaşmış ve okul yapımı çalışmalarını ve köy enstitülerinin işleyişlerini yakından takip etmiştir.
Türkiye’nin pek çok bölgesine köy enstitüleri açılıp da buralardaki sistem oturmaya başlayıp, Çifteler ve Kızılçullu Köy Enstitüleri ilk mezunlarını verince Tonguç, aklındaki üçüncü ereğe yönelmiş, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünü kurmuştur. Köy Enstitülerinden başarılı şekilde mezun olan öğretmenler, isterlerse Yüksek Köy Enstitüsüne devam ederek ve bir alanda uzmanlaşarak köy enstitüsü öğretmeni olabileceklerdi. Köy Enstitülerinde öğretmenlik yapan kişiler, oldukça özverili ve seçilmiş kişiler olmalarına rağmen, geleneksel bir eğitim anlayışı içinde yetiştikleri için sorunlar yaşanabilmekteydi. İşte yüksek köy enstitüsü sayesinde artık köy enstitüleri öğretmenlerini kendisi yetiştirecekti.
İsmail Hakkı Tonguç, yüksek köy enstitüsünün aynı zamanda modern bir üniversite olmasını istiyordu. Yüksek köy enstitüsü, bilimsel araştırmaların yapıldığı, yayımlandığı bir kurum olacaktı. İşte başlangıçta bu nedenlerle bu kurumlara “enstitü” adını vermişti. Onun düşüncelerine göre bu okullar sadece öğretmen yetiştiren kurumlar değil, bilimsel araştırmaların da yapıldığı ve yayımlandığı modern bir üniversite olacaktı.
Tonguç’un Yüksek Köy Enstitüleri ile ilgili bir diğer planı ise eğitim yöneticilerini ve müfettişlerini buradan yetiştirmekti. Bu nedenle buradaki öğrencilerin resmi işleri ve yazışmaları öğrenmeleri amacıyla bakanlığa staja çıkmalarını sağlamıştır. Ayrıca yüksek kısımda öğrenim gören öğrencileri diğer enstitülere göndererek mevcut eksiklikleri ve yanlışlıkları saptamalarını istemiştir. Ancak Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla Tonguç’un bu planı gerçekleşmemişti.
Tonguç’un bir diğer ereği ise “uygulama okulları” idi. Bu okulun ilkini Hasanoğlan yakınlarında kuruldu. Köy enstitüsünde okuyan öğretmen adayları teorik olarak edindikleri bilgileri bu okulda uygulama fırsatı bulacaklardı. Ayrıca bu okullar, yüksek köy enstitüsü öğrencilerinin araştırma, deneme ve uygulama yapabilecekleri bir okul olacak ve eğitim bilimlerinin Türkiye’de gelişmesini sağlanacaktı. Maalesef uygulama okulu sayısı 1’de kalmıştır. Henüz olgun meyvelerini veremeden tarihe karışmıştır.
Köy enstitüsü öğretmenleri, köye atanmalarıyla birlikte köyde karşılaşabilecekleri sorunlarla baş başa bırakılmazdı. Mezun olmalarıyla onlara enstitüden, köy okulunda kullanabilecekleri tarım araç gereçleri, ders araç gereçleri ve kitaplar verilirdi. Öğretmenlikleri süresince de enstitülerle etkileşim halinde olmaları beklenirdi. Tonguç, köy enstitülerinin ilk mezunlarının köyde mesleğe başlamalarının ardından köy ilkokullarını ve köy öğretmenlerini il milli eğitimde değil, yakınında bulundukları köy enstitüsüne bağlı hale getirmişti. Her türlü yazışmada, rehberlikte ve sorunlarda köy öğretmeni köy enstitüleri ile etkileşim halinde olacaktı. Böyle köy enstitüleri daha etkin hale gelecek ve öğretmenler soru ve sorunlarına yanıt veren birilerini bulabilecekti. Bu uygulama belli kesimlerin tepkisine yol açmıştı. Köy enstitülerinin il milli eğitimden daha üst bir pozisyonda algılanması ve bazı yetkilerin onlara verilmesi bazı kesimleri rahatsız etmişti.
Tonguç bu girişimlerinin başarı ile sonuçlanmasının ardından köyün canlandırılması için yarattığı etkiyi bir halka daha artırmak düşüncesi ile tarımsal ve teknik bilgilerle donatılmış öğrenciler yetiştirilmesi amacıyla Bölge Meslek Okullarının açılması için bir planlama yapmıştı. Bu planlamaya göre 1942 / 1943 ders yılı başında 50 ilde 600 köy bölge meslek okulu açılacak ve buralara 24 000 köy ilkokul çıkışlı öğrenci alınacaktı. 1946’dan itibaren köy bölge meslek okullarının sayısı her yıl 500 olmak üzere arttırılarak 1955’te sayısı 4000’e çıkmış olacaktı. Böylece her on köye bir meslek okulu düşecekti. Buralarda işlikler, aşım durakları, ortak kullanılacak tarım araç gereç merkezleri, depolar, panayır yerleri, üretim ve tüketim kooperatifleri, hamam, konserve yapım yerleri, spor ve oyun alanları, kapalı ve açık tiyatrolar kurulabilecekti. Böylece her on köyün ortasında canlı bir kültür merkezi kurulmuş olacaktı. Ancak bu konuda bakanlıklar ve kurumlara arasında bağlantı kurulamamıştı ve yapılacaklar sadece plan olarak kalmıştı.
İsmail Hakkı Tonguç’un yapamadığını belirterek en çok üzüldüğü konu Köy Enstitülerinin sayısının arttırılmasıdır. Bu dönemde cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü, bir yurt gezisinde köy enstitülerinin sayısının 60’a çıkarılmasının mümkün olup olamayacağını sormuştur. Tonguç, bu soruyu kafasında günlerce çevirmiş ve o günün zorlu şartlarında bu durumu çok mümkün görmemiş ve İnönü’ye bu şekilde iletmiştir. Hayatının sonuna kadar pişmanlık duyduğu tek konu bu olacaktır.
Köy enstitülerinin kapatılmasıyla ilk olarak bakanlıkta pasif bir konuma getirilen Tonguç, daha sonra resim öğretmeni olarak bir okula atanacak ve sonunda da açığa alınacaktı. Bu zor dönemlerden sonra emeklilik hakkını elde edecek, bu süreçte kişisel çalışmalarını hiç bırakmayacaktı. Büyük bir baskı ortamından sonra 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra artık her şeyin düzeleceğine inanır ve eğitim öğretim haklarının bu kadar kolay bir şekilde engellenmesinin önüne geçmek amacıyla Anayasaya girmesini istediği bir hazırlık çalışması yapmıştır. Çeşitli nedenlerle Tonguç’un belirlediği bu maddeler de anayasaya geçmez. Bu çalışması, ölümünden sonra çalışma masasında bulunmuştur. Bu metinde şunlar yazmaktaydı:
Zorunlu öğrenim çağındaki bulunan her çocuk öğrenim süresince;
a- Yaşam okuluna özgü ilkeleri uygulayabilecek öğretmenlere kavuşmak,
b- Sağlığı koruyucu olanakları elde etmek,
c- Çağdaş bir okul binasında okumak ve eğitilmek,
d- Kitaplardan, öğretim araçlarından yararlanmak,
e- Öğrenimi süresince taşıt araçlarından parasız yararlanabilmek hakkına sahiptir.