İnsanlar sosyal, ekonomik, iklim, din ve savaşların etkisi ile yaşadıkları ülkelerden başka yerlere göç edebilmektedirler. En yakın çevremizden örnek vermek gerekirse 2011 yılından beri milyonarca Suriye göçmeninin Türkiye’ye yerleştirilmesi ile ilgili Türkiye’nin ekonomik, sosyolojik, kültürel, antropolojik ve çok kültürlülük anlamında yaşamakta olduğu değişimler toplum yapısına doğrudan ya da dolaylı olarak etki de etti. Eğitim ile ilgili Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı göçmenlerin varlığını dikkate alarak dil destekli kültür eğitim uygulamalarında zaman zaman aksaklıklar yaşasa da kararlı duruşu ve sürdürülebilir koşulluluğunda ciddi bir misyonla çalışmalarını hala yürütmekte. Türkiye Suriye göçmenleri adına planlamalar yürütürken ekonomik anlamda ciddi harcamalar yapmakta. Kimi zaman bu durum medyaya olumsuz yansıtılsa da Türkiye gelen göçmenlerin entegrasyonuna ilişkin yatırım sağlanmama halinin aidiyet yoksunluğu, suç ve terör ile birlikte devlete bu yatırımdan daha büyük meblağlarda zararların oluşacağının farkında olan büyük ve güçlü bir devlet. Peki, bugün bunları neden mi ifade ediyorum? Çünkü göçmen sorunu bugün sadece Türkiye’nin bir sorunu değil. Türkiye halkının Suriye Göçmenleri ile ilgili yaşadığı sorunları kim bilir en içten samimi bir biçimde hissedebilecek tecrübelere sahip Kıbrıslı Türklerdir.
Büyük bir devlet olmak için topraklarınızın çok olması mı gerekiyor? Hayır. Dünyada büyüme artık ekonomik ve finansal anlamda üretim ve ticarette diğer ülkelerle rekabet edebilir konumda olmayı gerektiriyor. Toprağın varlığı kadar niteliği ve değeri de önemli. Peki, dünyanın jeopolitik olarak önem verdiği küçücük bir ada parçası olan Kıbrıs için ne demeli? Küçük, ancak tüm dünyanın gözü önünde olan Kıbrıs bölünmüş iki devletin sahiplendiği ve bu iki devlet dışında pek çok devletin de söz sahibi olduğu bir ada değil midir? Kıbrıslı Türklerin yaşayan ve hala daha yaşattığı bir takım tarihi değerleri vardır. Nitekim göç de Kıbrıslı Türklerin yaşayan tarihinde hala daha yaşattığı ifadeler arasında yer almaktadır. KKTC henüz kurulmadan, 1974 savaş sonrası adanın kuzeyine adanın Güney bölgesinde yaşayan Kıbrıslı Türkler göç etmek durumunda kalmıştır. Ardından 1975 yılı sonrasında ve 1980’li yıllarında ise Türkiye’den göçmenler yerleşmiştir ( Hazar, 2019). 2000’li yıllarında Annan Planı’ndan sonra KKTC’ deki inşaat ve turizm sektöründeki patlama nedeniyle adaya çalışmak amacıyla geçici süreliğine, ya da kalıcı süreliğine Türkiye Türkleri de yerleşti (Aljazeera Türk, 2014). Gelen nüfus ile Kıbrıs halkı arasında zaman zaman kültürel ve sosyal değerlerde çatışmalar yaşanmıştır. Son zamanlarda yükseköğrenim kurumlarının sayıca çoğalması Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti artık nüfus yapısında dünya kültürlülüğüne adım attığını göstermektedir. Peki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti küreselleşmenin dayattığı bu değişime ne derecede ayak uydurabilmiş durumdadır? Kendi ülkesinden daha gelişmiş ülkelere göç eden insanlar gelişmiş ülkeler ile kendi ülkelerini kıyaslayabilmektedirler. Genel anlamda gelişmiş ülkelere olan insan akımı için, ülkeler hükümet politikalarında eğitim, turizm ve iş gücü ile ilgili politikalar geliştirmiş olduklarını söyleyebiliriz. Entegrasyon politikaları devletin tek bir biriminin üstlenip başarı sağlayabileceği bir hizmet değildir. Entegrasyon politikalarında başarılı olabilmek için stratejik, koordineli ve çok yönlü politikalara ihtiyaç vardır. Bu çerçevede yeterli fon desteği arasındaki ilişkiye bağlı olarak entegrasyon (uyum) politikalarının başarısından bahsedebiliriz (Entegrasyonu Destekleyen Avrupa Araçları, 2015). Yabancı aileler ve bu ailelerin çocuklarının yeni geldikleri coğrafyaya ve kültüre uyum sağlayabilmelerine destek sağlayıcı eğitim yaklaşımlarını okul müfredatlarına koymak toplum iç huzuru ve güvenlik önlemleri için bir tedbir olarak da düşünülebilir. Dünyanın pek çok ülkesinde entegrasyon-bütünleşme- oryantasyon-uyum-alıştırma okulları- kursları adı altında yabancılara o ülkeye uyum sağlamalarına destek amaçlı hizmetler sunulmaktadır.
Yukarıda az önce de belirttiğimiz gibi 1974’ten beri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti demografik yapısında her geçen gün bir artış ve farklılaşma söz konusudur. Ülkede yapılan son nüfus sayımı 2011 yılında gerçekleşmiştir. Ülkede doğum ve ölüm oranları karşılaştırılarak İçişleri Bakanlığı’nın vardığı sonuca göre KKTC vatandaşlarının sayısı 35 000 (otuz beş bin) olarak görünmektedir. Ancak hala daha ülkede vatandaş olmayanlarla birlikte ikamet edenlerin nüfusu tam olarak bilinmemektedir (Kıbrıs Postası, 2019).
Toplumun ruh sağlığı, sosyal uyumu, barış kültürü, doğru iletişim kurabilme becerilerini destekleyecek programlar, müfredatlar ve ders uygulamaları okullar aracılığı ile sağlanır. Hızla artan göç nedeniyle okulların değişen demografik yapının olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik çaba ve gayretlerini arttırmalarını da gerekli kılmaktadır. Temel kamu alanlarından biri olan okulların göç ile ilgili devletin belirlemekte ve yürütmekte olduğu yasal düzenlemelerce hareket etmesi kuşkusuz kaçınılmaz bir durumdur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde göç alımını zorlayıcı bir yasal mevzuat olmamasından kaynaklı, okullara büyük yükler yüklenmiştir. Dolayısıyla toplum yapısını koruyarak eğitimde ince düşüncelerle planlamalar yapmak gerekmektedir. Demografik yapının toplumsal yapının dinamik olan tarafı olan özelliği demografik yapının sürekli değişime açık olması toplumsal yapıda da sürekli değişiklik olmayı doğurmaktadır (Hazar, 2019). Toplumsal yapıda var olan değişmelerin öneminde coğrafi yapıların da getirdiği farklılıkları da dikkate almak gerekmektedir. Toplum nüfusunun artması ya da azalması coğrafi yapılarının da değişkenliği ile toplumsallaşma biçimlerine etki etmektedir. Adanın kuzeyinde demografik yapılaşmada her geçen gün bir değişim söz konusu olurken bu değişimin eğitim kurumlarına yansımaması mümkün değildir. Günümüz dünyasında göçler hızla çoğalmaktayken göçe maruz kalan ülkeler bu duruma yönelik ciddi araştırmalar yapmaktadırlar. Gelişmiş ülkeler de göç eden nüfusun diğer nüfusla birleşmesi ile ilgili kurumlar arası iş birliği sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra ülkeler siyasi anlamda kendilerini yöneten hükümetlerin politik kararlarında göç ile ilgili politik kararlar geliştirmektedirler.
Okulları etkileyen iç ve dış faktörlere göre değerlendirme yaptığımızda nüfus yapısındaki değişimlerin okulları etkileyen dış faktörler olduğunu belirtebiliriz. Okullar farklı kültür, dil, inanç ve değerlerden gelen öğrencilere hizmet sağlarken; öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarının yanı sıra mevcut durumlarını bilerek eğitim programlarını geliştirmeli ve bu doğrultuda planlamalar yapmalıdırlar. Sosyal ve kültürel değerleri toplum nüfusundan farklı olan öğrencilerin toplumla ödeşebilmesini kolaylaştıran sosyal uyumluluk sürecine dayalı hükümet politikalarının sağlanması toplum huzuru açısından önem arz etmektedir. Değişimi zıtlıkları ile içeriğine yerleştiren Tao’cu düşünce sisteminin yaşamın içinde sürekli hissedebilmekteyiz. Göçlerle ilgili bir ülkede nüfus kaybı yaşanırken; başka bir ülkede nüfusun çoğalması var olan her şeyin tersine doğru ilerleyip değiştiğini söyleyebiliriz. Lewin değişimi güç- alan analizi kavramı ile açıklayıp tanımlamaktadır. Nitekim Lewin’e göre değişimin sağlanabilmesi için güçlerin mücadele etmesi gerekirken; değişmeyi yaratan güçler ve o değişime direnç gösteren güçlerin mücadele sürecinde o değişim için güç arttırma ya da azalma çabası da sarf etme zorunluluğu vardır (Erdoğan, 2015).
2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa ülkelerinde savaş sonrası istihdam ihtiyacına yönelik ülkeler farklı ülkelerden gelen nüfusların göçleri ile ilgili sosyal uyumluluk sağlamaya yönelik düzenlemelerde bulunmuşturlar. Adanın kuzeyinde demografik düzen ile ilgili toplumu rahatsız eden etmenler henüz tam anlamıyla masaya yatırılmış bir sorun değildir. Ülkede üniversitelerin çoğalmasından kaynaklı Türkiye’den gelen gençler olduğu gibi hiç Türkçe konuşma becerisi olmayan yabancı uyruklu öğrenciler de her geçen gün artmaktadır. Bunların yanı sıra çeşitli sebeplerden ötürü ülkemize geçici ya da uzun süreliğine yerleşmiş olan aileler de bulunmaktadır. Nitekim bu üniversiteli gençler, aileler ve bu ailelerin çocuklarının uyum sağlamaya ilişkin güçlükler yaşadıklarına kamu alanlarında tanıklık edebilmekteyiz. Farklı ülkelerden gelen çocukların ana dillerinin farklı olmalarından kaynaklı iletişimde yaşadıkları güçlükler ve okullarda anlatılan derslere uyum sağlayamamaları okullar için oldukça ciddi bir sorun olarak tanımlanmaktadır. KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın var olan eğitim müfredatlarının niteliğinin hala daha yerel program içeriğinde olduğunu görmekteyiz. Azımsanmayacak kadar çok sayıda olan bu öğrenciler kamusal alanda hizmet veren okullarımız içinde her geçen gün çoğalmaktadır. Her geçen gün hızla çoğalan yabancı uyruklu öğrenci sayısı çoğalmasına rağmen okullarda ders programları Türkçe konuşabilen ve Türk kültürü ve yaşam biçimini bilen öğrencilere uygun hazırlanmış niteliktedir. Bu nitelik hem öğretmenler için hem de gelen yabancı nüfus adına zorlayıcı bir durumdur (Hazar, 2019).
Eğitim hizmetin kalitesinde insanı yetiştirmekle ilgili kolaylaştırıcı ve zorlayıcı bazı unsurları bilmemizde fayda vardır. Örneğin( Hazar, 2019);
Kolaylaştırıcı unsurlar:
Bu unsurların eğitimcileri ve öğrencileri huzurlu bir eğitim ortamında amaçlara ulaştırabileceğini belirtebiliriz.
Zorlayıcı Unsurlar (Hazar, 2019);
Bu unsurların ise;
Gerginlik
Stres
C. Amaca ulaşamamaktan kaynaklı huzursuzluk ve mutsuzluğu hem öğretmenlere hem de öğrencilere yansıyabilmekte olduğunu söyleyebiliriz.
Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın değişen demografik yapıya uygun ders programlarını KKTC Milli Eğitim amaçları kapsamında disiplinler arası bir yaklaşımla uygulamaya koyması gerekmektedir. Bunun da sağlanabilmesi için bu değişimi doğru anlayan, doğru anlamlandıran yöneticilere ya da değişim ajanlarına ihtiyaç vardır. Gerçekleştirecek olduğu şeyin ne olduğunu doğru tanımlayan ve değişim tanımını doğru yapabildiği gibi ne yapılacağı yönünde doğru ve hızlı kararlar üretebilen okul liderlerine ve öğretmenlerine de ihtiyaç vardır( Hazar, 2019).
Bu yönde devlet ilkokullarının bağlı bulunduğu Milli Eğitim Ve Kültür Bakanlığı öğrencilerin uyum ve adaptasyon süreçlerine ilişkin kolaylaştırıcı ciddi bir vizyona sahip olup olmadığını ciddiyetle sorgulamalıdır. Hükümet politikalarında bu sorunlara ilişkin sıkıntıların bakanlıklar iş birliği ile yürütülmesi devletin diğer alt ve üst birimlerine de rahatlatıcı birer unsur olarak yansıyacaktır. KKTC Devleti sorun tespiti yapma ve tedbir alma ile ilgili kendine en yakın benzer coğrafya, kültür ve yönetim yapısında olan ülkelerden istifade etmesi sorunların çözümünde zamandan yana tasarruf sağlayacaktır. Bunların yanı sıra iyileştirici çalışmalarda üretilen projelerin sürdürülebilirliği başta trafik; sağlık ve sosyolojik anlamda toplum huzuruna olumlu etki edecektir. Sonuca gelmeden, sorunları doğru yerlerden çözümlemeye ilişkin küreselleşmenin getirdiği fırsatlardan istifade edip, ülke politikalarımızı güçlendirmeyi bir ihtiyaç olarak değerlendirebiliriz. Dolayısıyla eğitim öğretim hizmetleri kapsamında öğretmenler ve Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı gerek gelen yabancı öğrencilere hizmet sunumunda alternatif yaratmakta, gerek sınıflardaki mevcut sınıf sayılarının sürekli değişken kalabalıklığa bağlı olan düzensizlikle ilgili sorunlara çözüm üretmekte kalıcı çözümler bulabilmelidir. Değişim yönetimine etki eden dış ve iç faktörler göz önünde bulundurularak eğitim kurumlarının demografik yapının bozulması ile gelen nüfusa hizmet sunma çabasında diğer bakanlıkların iş birliği kurmamasından ötürü yalnızlaştırılmış ve güçsüzleştirilmiş bir durumdadır. Okullar kendi imkânları doğrultusunda okul yöneticileri ve öğretmenlerin işbirliği ve gayretleri ile çocukların uyum sürecine yardımcı olmaya çalışıyor olsalar da çoğu zaman yetersiz kalmaktadırlar. Oysa aynı sorun trafik ve sağlıkta da çalışanların vatandaşa kaliteli hizmet sunmaya çabasındaki sıkıntılarla benzeşim göstermektedir.
Ülkemize gelen Türk çocukları Kuzey Kıbrıs’ta iletişim kurmalarına engel olacak dil sorunu olmamasına rağmen, zaman zaman algı farklılıkları yaşayabilmektedirler. Hatta kültür, çevre, örf ve adetlerin yanı sıra değer ve normlardaki farklılıklara uyum sağlamakta güçlük yaşayabilmektedirler. Farklı ülkelerden hiç Türkçe bilmeyerek okullara gelen yabancı uyruklu öğrenciler kendilerini ifade etmekte daha da güçlük çekmektedirler. Toplum içerisinde ana dillerinin anlaşılmıyor olması, konuşulan Türkçeyi anlayamamak eğitim ve öğrenim görmekte oldukları okula da yansıyınca, onlar için gerek sosyal boyutta, gerek ruhsal boyutta zor süreçleri de beraberinde getirmektedir. İlköğretim sürecinde çevre ve topluma uyum sürecini sağlıklı ve başarılı bir biçimde atlatamayan çocuklar, bir sonraki öğrenim süreçlerinde akademik olarak başarısız olmanın yanı sıra, mutsuz olmaktan ötürü okula gitmeye isteksiz, asabi, kavgacı ve pek çok kez dışlanma duygusu ile birlikte suça meyilli olabilmektedirler. Bu risklerin nasıl sonuçları olabileceğini düşündüğümüzde, toplum huzuruna etki edebilecek olumsuz etkenleri ortadan kaldırmayı amaçlayarak planlamalar yapılması faydalı olacaktır. Bu çocuklar okullarda kaliteli eğitim alamazlarsa kötü alışkanlıklara düşebilmenin yanı sıra toplum düzenine zarar verebilme riskini de taşıyabilmektedirler. Devlet bu çocukların korunması, sağlıklı büyüme ve yetişmesine ilişkin gereken tedbirleri almalıdır. KKTC Anayasası’nda eşitlik ilkesi ile örtüşmeyen bu hak ihlali eğitimde okulların sorunlarla baş etmesine de engel olan bir hastalık olarak değerlendirilebilir. KKTC Anayasası çerçevesinde “Devlet kişinin temel hak ve özgürlüklerini kişi huzuru, sosyal adalet ve ekonomik ve sosyal bütün engelleri kaldırır, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları sağlar”(Anasaya M.d. 10/2). Diye belirlenen maddenin yazılı olarak var olması boyutu, bunun uygulamada ne boyutta olduğunun düşünülmesinin gerekliliği söz konusudur.
Güçlü bir ülke için güçlü bir ekonomi ve o ekonomiyi güçlendirecek iyi eğitilmiş insan gücüne ihtiyaç vardır. Eğitimde kalite düzeyi arttıkça rekabetin içerisinde olduğumuz diğer ülkelere karşı daha dik durabilecek bir prestijin sağlanabilmesi için eğitimin artık bir üretim olduğunu kabul etmekte fayda var. İnsanın etrafında olup bitenleri net ve doğru bir biçimde kavramasını sağlayan kişiselleştirilmiş malumatlar olup kişi bilgiyi kendi düşünceleri, fikirleri, öngörü ve sezgilerinin yanı sıra uygulama ve yaşadığı deneyimlerle sergiler. Açık bilgi kaydedilmiş bilgidir. Kitaplar, broşürler, veri tabanları, raporlar, kütüphaneler, prosedürler ve politikalar açık bilgiye örnek verilebilir. Bir de örtülü bilgi vardır. Örtülü bilgi kişiye özgüdür ve bazen kodlanması ve iletilmesi de zor olabilir. Futbol kuralları açık bilgiye örnek verilebilirken, sportmenliğin ruhu örtülü bilgiye örnek verilebilir. Eğitimde de sınıf kuralları açık bilgi olabilirken, sınıf yönetimi örtülü bir bilgi olarak önümüze çıkar. Bunu daha da genişletmek gerekirse okullarda çalışma saatleri yasada açık bilgi olarak önümüze çıkarken, öğretmenlik ruhu ya da yöneticilik ruhu örtük bilgi olarak karşımıza çıkabilmektedir. Örgütler açık bilgiyi elde etmekte zorlanmazken, örtülü bilginin gerektirdiği bilgiyi etkili şekilde elde etme ve kullanma becerisinde rekabet sürecinde bu yönde atılım sağlayabilirlerse avantajlı olabilmektedirler. Bilgiyi yönetebilmek yöneticilerin bilinçli olarak yapmaları gereken bir stratejidir. Bilgi yönetiminde en önemli unsurun insan olduğunu unutmamamız gerekir. İnsanların uygun enformasyona hızlı ve rahat bir biçimde bulmalarına olanak sağlamak bilgi yönetiminin amacıdır. Sınıf içerisinde yönetici pozisyonunda olan öğretmenin eğitim uygulamalarında hangi tür bilgilere ihtiyaç duyduğunu doğru analiz etmesi gerekmektedir. Aynı şekilde öğrencilerin ne tür bilgilere ihtiyaç duyduklarını, bu bilgileri nasıl çocuklara ulaştıracağına ilişkin stratejilere yer vermesi de gerekir (Gürsel, 2012; akt. Hazar 2019). Eğitimde okul yöneticileri değişim süreçleri, okul örgütlerinin örgütsel yönden tanıma, okulları değişime zorlayan güçleri, bu güçlerin okullarda hangi öğeye etki edip değişime gereksinim haline dönüştürdüğü, değişim süreçlerinde iş görenleri anlama çabası ile değişimi sağlayabilir. Bunların yanı sıra yöneticiler çalışma ortamında değişime direnme nedenleri, nasıl tepki verebilecekleri, değişim modelleri, değişim programları ve bu programların uygulanmaları gibi konularda yeterli bilgi ve beceriye sahip olmaları halinde eğitimde başarılı bir biçimde değişim ve yenilik yapabilirler (Helvacı, 2015).
Bu bağlamda göç eden nüfusun toplumla kaynaşmasında okulların yalnızlaştırılmadan öğretmen, okul yöneticileri, sendikalar, bakanlıklar, sivil toplum kuruluşları, devletin diğer birimlerinin iş birliği kurması okulların başarısını arttırabilir. Göçmenlerin varlığını görmezden gelmek tıpkı “atın ölümü arpadan olsun!” atasözündeki bencilliğin ve açgözlülüğün sonucu gibidir.
Eğitim sendikalarının ülkemizde demografik yapının bozulması, suç oranlarının gelen nüfus nedeniyle Kıbrıslı Türklerin sosyal güvenliğini tehdit ediyor oluşuna ilişkin yapmış oldukları eylemler yukarıda bahsedilen sorunların çözülmemesinden kaynaklı tepkiler olarak düşünülebilir. Sendikaların toplum için temellerin oluşturulduğu merkez adına sorunları ifade etme biçimleri bir bakıma toplum içinde bütünleşmeyi engelleyen, ayrıştırmaya yönelik bir çıkış olarak algılanabilmektedir (Hazar, 2019). Öğretmen sendikalarının problemi çözebilecek önerilerle devletin toplum bütünlüğüne destek sağlayıcı yaklaşımları tercih etmeleri bu algıların oluşmasını ortadan kaldırabilir. Sendikaların eğitime, topluma, toplumda öğretmen algısına olumlu duygu ve düşünceler besleyici- ötekileştirmeyen sorunların çözülmesine yönelik proje çalışmaları üretmeleri eğitimde değişim yönetimine de olumlu etkiler sağlayabilir. KKTC Milli Eğitim şura kararlarında bahsedilen sorunlar gündem konusu olmaması ve bu sorunlara yönelik herhangi bir kararın olmaması eğitim paydaşları adına olumsuz bir durumdur. 2013 yılında KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı şura kararları incelendiğinde okulöncesi eğitim ve ilköğretim alanında alınan kararların eşitlik ilkesine aykırı olduğu dikkat çekmektedir. Konu kararların bazılarında olağan öğrenci profiline ya da, diğer tabirle ilköğretime başlarken etkin biçimde ana dil olarak Türkçe konuşan çocukları kapsadığı düşüncesinden yola çıkarak ana dili Türkçe olmayan çocukların etkin biçimde Türkçe okuma, yazma ve konuşma becerilerinin geliştirilmesine ilişkin herhangi bir eylem planı ortaya konmadığı anlaşılmaktadır. Öğretmenlerin uygulamakta oldukları programlar Kıbrıs Türk kültürünü tanıyan ve bilen öğrencilerin ihtiyaçlarına hizmet sunmaktadır. Buna bağlı olarak yoğunluğun devlet ilkokullarında olduğu mevcut yapıda kültüre, dile ve bazı değerlere ulaşamayan çocuk sayısının azımsanmayacak oranda olduğunu herkes görebilmektedir. Okullarda, müfredatı yetiştirme gailesi içinde olan öğretmen profili zaman zaman suçlayıcı, aşağılayıcı ve dışlayıcı da olabilmektedir. Eğitimin genel amaçlarını o toplumun siyasal ve sosyal ideallerinin eğitime yansıması belirler (Gürsel, 2012). Dolayısıyla öğretmen motivasyonunun yeniden canlanması ve öğretmenin öğrenciyi ayrım yapmadan kucaklayabilme becerisinin kazandırılması için dil destekli kültürel eğitim programlarına da değişen nüfusun varlığı nedeniyle ihtiyaç vardır.
KAYNAKÇA
Erdoğan, İ. (2015). Eğitimde Değişim Yönetimi (Cilt 4. Baskı). (A. Eroğlu, Dü.) Ankara, Türkiye: Pegem Akademi.
Gürsel, M. (2012). Türk Milli Eğitim Sistemi ve Okullar. M. Gürsel, ve E. Y. Birimi (Dü.) içinde, Türk Eğitim Sistemi ve Okul Yönetimi ( Kavramlar, Süreçler ve Uygulamalar ) (Cilt 9, s. 7). Konya: Eğitim Yayıevi.
Hazar, N. (2019).” Eğitimde Değişim Yönetimi Hakkında Yönetici Görüşlerinin Değerlendirilmesi” adlı Yüksek Lisans tezi. Yakın Doğu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü -Eğitim Yönetimi Ana Bilim Dalı.
Helvacı, A. (2015, Kasım). Eğitim Örgütlerinde Değişim Yönetimi İlke, Yöntem ve Süreçler (Cilt Geliştirilmiş. 3. Basım). (A. A. Çiftçi, Dü.) Ankara, Türkiye: Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık TİC. LTD. ŞTİ.
Yılmaz, E. (2006a). Okullardaki örgütsel güven düzeyinin bazı değişkenler açısından incelenmesi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 16; 739-756.
İnternetten Alınan Kaynaklar:
Kıbrıs Postası. (2019, Ocak 10). Kıbrıs Postası. Şubat 04, 2020 tarihinde Kıbrıs Postası: http://www.kibrispostasi.com/c35-KIBRIS_HABERLERI/n273393-kktcdeki-vatandas-nufusu-350-bin-10012019 adresinden alındı
Göçmenlerin Entegrasyonu İçin Yerel kuruluşların Öğrenimi, Avrupa'daki Göçmenlerin Entegrasyonu'nda Yerel Kuruluşlar ve Çalışanlar İçin Rehber Kitap. (2015). Şubat 06, 2020 tarihinde LL211 Learning Of Local Bodies To İntegrate Immigrants:
Aljazeera Türk. (2014, Temmuz 14). Aljazeera Türk. Şubat 04, 2020 tarihinde Aljazeera Türk: http://www.aljazeera.com.tr/ulke-profili/ulke-profili-kuzey-kibris-turk-cumhuriyeti adresinden alındı.