Aygül BALKIN
Seni dokuz ay karnımda taşıdım.
Seni doğuracağıma taş doğursaydım.
Senin için gece gündüz çalıştım.
Geri zekâlı ortalığı mahvettin!
Sen bizim başımıza bela mısın?
Aptal çocuk bir işi beceremiyorsun.
Ortalığı dağıtırsan seni döverim.
Arkadaşların yapıyor sen niye yapamıyorsun.
Senden adam olmaz!
Dünyada en çok güvendiğiniz iki insan olan anne ve babanız tarafından her gün bu konuşmalara maruz kalan bir “Çocuk” olsaydınız hayat sizin için kolay olur muydu? Ve
Bu söylenen sözler ve yapılan davranışlar sizi nasıl bir yetişkin birey yapardı?
İnsan dünyaya geldiğinde gelişimi fiziksel, bilişsel ve psiko-sosyal olmak üzere üç temel alanda olur.
Fiziksel gelişim, bedenimizdeki kasların, kemiklerin ve sinir sisteminin değişimi ile bedenimizin kullanımındaki motor becerilerinin değişimini kapsar. Her çocuğun genetik olarak ulaşabileceği belirli sınırlar vardır. Bu sınırlara ulaşıp ulaşamayacağı ve ne kadarına ulaşabileceği, onun beslenmesi, yaptığı fiziksel etkinlikler gibi çevre koşullarına bağlıdır.
Bilişsel gelişim, bireydeki akıl yürütme, düşünme, bellek ve dildeki değişimleri kapsar.
Psiko-sosyal gelişim ise kişiliğin gelişim sürecidir. Bireyin duygularındaki ve diğer insanlarla ilişkilerindeki değişimi kapsar( Küçükkaragöz, Eğitim Psikolojisi, 2018)
Tüm alanların gelişimi için bebeklik ve çocukluk döneminde anne babamıza ya da bize bakmakla yükümlü yetişkinlerin yardıma ihtiyaç duyarız. Bu dönem içerisinde anne baba ve onun yerine geçen yetişkinler için uzun, yorucu gün ve geceler yaşanır. Bazı anne babalar geleceğin anne baba ve yetişkinlerini yetiştirdiklerini unuturlar; yorgunluktan, kendilerine vakit ayıramamaktan, boş zaman bulamamaktan, ebeveyn olmaktan şikâyet eder ve bu durumu çocuklarına yansıtırlar.
Peki, ama bu dönem çocuklar için çok daha kolay mıdır?
Bir çocuk dünyaya ilk geldiği günden itibaren çevresini anlamak ve anlamlandırmak için büyük bir çaba sarf eder. Kendini ağlayarak anlatmaya çalışır ama bu her zaman anlaşılacağı anlamına gelmez. Her şey öğrenilmesi gereken bir gizemdir. Artık en çok güvendiği ortam olan ana rahminde değildir. Kendini savunabileceği gücü yoktur. Her türlü şiddete karşı savunmasız ve kabullenmekten başka çaresi yoktur. Hiçbir seçim şansı yoktur, sadece kendisine verilenle yetinmek zorundadır. Bir yetişkinin elinde şekillenip durur.
Yorulan anne ve babalar yorgunluklarını ilk buldukları fırsatta dinlenerek geçirebilir, yapamadıkları aktiviteleri daha sonra planladıkları bir tarihte yapabilirler, ama çocuklarına karşı ihmalin, kötü hitabın, çirkin sözlerin, fiziksel şiddetin telafisi olamayacağı gibi sonuçları çocuğun bütün bir hayatı boyunca son derece ağır olur.
Sosyal gelişim teorisi ile tanınan ve aynı zamanda Sigmund Freud’un öğrencisi olan psikolog Erik Erikson bireyin doğumu ile başlayan gelişim dönemlerini incelemiş ve insan yaşamında sekiz kritik dönem olduğuna dikkat çekmiştir. Bu dönemler içerisinde birey hep bir kriz ve çatışma ile karşı karşıyadır. İnsanların sağlıklı bir kişilik kazanmalarında bu krizlerin ya da çatışmaların başarılı olarak atlatılması önem taşımaktadır. Bu evrelerden ilk beş evre bireyin çocukluk dönemlerini kapsamaktadır.
1.Evre: Güvene Karşı Güvensizlik
Bu dönem, doğumdan bir yaşına kadar sürer. Bu dönemde bebekler, çevrelerindeki dünyaya güvenebilecekleri ya da güvenemeyeceklerine ilişkin temel duygular edinirler ( Slavin, 1989, akt, Senemoğlu, 2018)
Yaşamın ilk yıllarında temel ihtiyaçlarının karşılanması için bağımlı olan bebeğin, dış dünyaya ve insanlara olan ilk görüşleri oluşmaya başlar. Erikson’ın ifadesine göre çocuğun dünyasında anne ya da yerine geçen kişi birinci dereceden önemlidir. Bu dönemde bebeğin ihtiyaçları giderilirken annenin çocuğu sevmesi, okşaması, sıcaklığını hissettirmesi, ilgilenmesi, çocuğu gerek kendisine gerekse çevresine güven duygusunun temellerini atmaktadır. Annesinin kendisini sevdiğinden, bırakmayacağından emin olan çocuk annesine ve çevresindeki dünyaya güvenir. Çocukta iyimserlik ve mutlu olmanın temelleri atılır ve çocuk kendini sevilmeye değer bulur. Verileni alırken bir yandan da verebilmek için gerekli benlik temelini oluşturur( Erikson, 1968, akt, Senemoğlu,2018).
Aksi durumda ise, anne baba ya da onun yerine geçen yetişkin tarafından reddedilen, soğuk davranılan, ihtiyaçları yerinde ve zamanında sevgiyle karşılanmayan çocukta kendisine ve çevresindeki dünyaya karşı güvensizlik meydana gelir(Can, Eğitim Psikolojisi, 2018).
2.Evre: Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç
1 yaş ile 3 yaş arasını kapsayan dönemdir. Çocukların çoğu bu dönemde yürümeye ve konuşmaya başlar ve artık tümüyle başkalarına bağımlı kalmak istemez. Kendi çevrelerini kontrol etmek, güçlerini göstermek istemektedirler. Bu dönemde kendi kendine yemek yeme, eşyalarını toplama, giyinme ve soyunma, karşılaştığı bazı problemleri çözme vb. desteklenmeli ve teşvik edilmelidir (Senemoğlu,2018).
Yapmak istediklerinin yapılmasına izin verilen, bu tür eylemleri kısıtlanmayan ve bu eylemlerden dolayı cezalandırılmayan çocuklar kendilerinin yeterli olduklarını öğrenerek, özerk bir biçimde davranabilme yeteneği geliştirirler. Aksi takdirde sürekli olarak sınırlandırılan, aşırı derecede korunan, çok sıkı bir şekilde kontrol edilen çocuklarda kendi yeteneklerinde şüphelenme, kendi ihtiyaçları ve vücudundan utanma duyguları oluşabilir (Can, Eğitim Psikolojisi, 2018).
3.Evre: Girişimciliğe Karşı- Suçluluk
3 yaşından 6 yaşına kadar süren bu dönemde çocuğun bağımsız hareket edebilme olanağı daha da gelişmiştir. Çocuk atlamak, zıplamak, oynamak, kaymak, atmak, ıslanmak isteyecektir. Çocuğun bu durumda yapması ve yapmaması gerekenler konusunda bir denge kurularak girişkenlikleri desteklenmelidir( Gage ve Berliner, 1988, akt, Senemoğlu). Doğal merakından dolayı çok sık azarlanan ve engellenen çocukta, suçluluk duygusu gelişmektedir.
4.Evre: Başarılı Olmaya Karşı Yetersizlik
6 yaşından 12 yaşına kadar geçen dönemdir. Bu dönem aynı zamanda ilköğretim yıllarına denk düşmektedir. Bu dönemde gerek anne babaların gerekse öğretmenlerin çocuğun başarılı olma gereksinimini karşılayabilmeleri önemlidir. Çocuk öğrenebildiği ve başarabildiği kadarıyla da olsa çevresindekiler tarafından beğenilmek takdir edilmek ihtiyacındadır. Çocuklara yetenekleri ölçüsünde sorumluluklar vermek, onları cesaretlendirmek ve böylece kendilerini başarılı bireyler olarak algılayabilmelerine yardımcı olmak, bu dönemdeki temel karmaşanın kolayca çözümlenebilmesi için anne babalara ve öğretmenlere düşen önemli bir sorumluluk olmaktadır(Can, Eğitim Psikolojisi, 2018).
Erikson’a göre birey kişilik dönemlerinden ilkinde “bana ne verildiyse ben oyum” , ikincisinde “ ne yaparsam oyum” , üçüncüsünde “ hayal ettiğim şeyi olacak kişiyim”, dördüncüsünde “ ne öğrenirsen oyum” inancına sahiptir ( Erikson, 1980, akt, Senemoğlu).
5.Evre: Kimlik Kazanmaya Karşı Rol Karmaşası
12 – 18 yaş arası ergenlik dönemi sırasında “Ben Kimim” sorusu çok önemli hale gelir. Ergen bu soruya cevap ararken, ana babasından çok, akran gruplarından etkilenir. Hızlı bir fizyolojik ve fiziksel değişim içindeyken aynı zamanda gelecekteki eğitimi, kariyeri hakkında yeni kararlar verme baskısı, daha önce oluşturduğu psikososyal kimliğini gözden geçirmeye zorlar. Ergenlik dönemi değişme zamanıdır.
Ergen bu dönemde arayış içindedir ve akran gruplarına körü körüne güvenir. Bu nedenle ergen, akran grupları istediği için anti sosyal davranışlar gösterebilir.
Ergenin cevap bulması gereken birçok soru vardır. Bunlardan bazıları “Çocuk mu, yoksa yetişkin miyim?” “Bir gün baba ya da anne olacak mıyım?” “Başarılı yoksa başarısız mı olacağım?” vb. bütün bu soruları ve duyguları açıklığa kavuşturmada, çözümlemede öğretmen ve anne babalar ergene yardımcı olabilirler. Bu dönemde ergene bir yetişkin gibi davranmalı, onunla sevgi saygı temeline dayalı bir dostluk kurmalıdırlar. Ergenin sağlıklı bir şekilde kimliğini kazanmasında çevresinde uygun model alabileceği yetişkinlerin bulunması önem taşımaktadır. Erikson’a göre bu dönemde ergen başarılı bir şekilde kimlik kazanma sorununu çözerse, kendine güvenen, kendinden emin bir kişi olarak yaşamını sürdürebilir. (Senemoğlu,2018).
Erikson, ergenlik döneminden sonra bireyin genç yetişkinlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerini geçirdiğini belirtir.
Sonuç olarak bir çocuğun doğumundan itibaren kişiliğinin şekillenmesi ilk olarak anne baba ya da onun yerine geçen yetişkinlerden elinde. Sonrasında büyüdüğü çevre, yaşadığı şehir, arkadaşlar, diğer yetişkinler, okul, öğretmenler de önemli rol oynamaktadır. Çocuklarımızın hem bedenen hem ruhen sağlıklı, kişilikleri oturmuş bireyler olmalarını istiyorsak geçireceğimiz zorlu günleri beraber keyifli hale getirmeliyiz.
ÇOCUK YAŞADIĞINI ÖĞRENİR
Eğer bir çocuk sürekli eleştiriliyorsa,
Kınama ve ayıplamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk kin ortamında büyüyorsa,
Kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanıyorsa,
Sıkılıp utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk devamlı utanç duygusuyla eğitiliyorsa,
Kendini suçlamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk hoşgörüyle yetiştiriliyorsa,
Sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk desteklenip yüreklendiriliyorsa,
Kendine güven duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk övülüyor ve beğeniliyorsa,
Takdir etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülüyorsa,
Adil olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık öğreniyorsa,
Bu dünya da mutlu olmayı öğrenir.
“NOLTE, Dorothy Law”
Kaynakça;
Senemoğlu, N. (2018), “Gelişim, Öğrenme ve Öğretim” Anı Yayıncılık, Ankara, 2018
Yeşilyaprak, B. (2018), “ Eğitim Psikolojisi ”, Pegem Akademi, Ankara, Şubat, 2018
Kalkınç, F. (2012) “Okul Evde Başlar”, Nobel Yayın Dağıtım, İzmir, Eylül, 2012
Bilimsel Makaleler12 Ekim 2023 21:31
Bilimsel Makaleler05 Haziran 2022 16:16