Prof. Dr. Doğan GÖÇMEN
Bütün insanlığın bugün her şeyden daha çok, yani en az hava, içme ve yeme kadar ihtiyaç duyduğu iki şey vardır. Bunlar akıl ve ahlaktır.
„Ahlak“ deyince buna ilişkin hemen herkesin az çok bir kavrayışı vardır; çünkü ahlaka dair herkesin şöyle veya bir tasavvuru vardır. Bu, pratik hayatımızın bizzat kendisinin kendimizde içselleştirmek zorunda bıraktığı ahlaki değerlerin şu veya bu şekilde varlığından kaynaklanır.
Fakat “akıl” deyince hemen herkesin bu düşünme yetimize ilişkin ne düşüneceğini, onu nasıl tasavvur edeceğini bilemediğine tanık oluruz. Oysa günlük hayatımızda her gün verdiğimiz sayısız kararlarda doğru-yanlış yargısında bulunurken, doğru-yanlış hesabı yaparken, belki farkında bile olmadan başvurduğumuz, eş deyişle hepimizde olan zihinsel-düşünsel bir yetidir. René Descartes’ın dünyada en adil bir şekilde dağıtılmış olan şeyin akıl yetisi olduğuna işaret etmesi boşuna değildir.
Fakat pratik düşüncemizi, pratik hayatımızı ve ilişkilerimizi düzenlemek için temel edindiğimiz değerler kendiliğinden ahlaklı olmayacağı gibi; zihnimizi düzenlemekten ve her şeyi temellendirip sorgulamaktan sorumlu olan teorik düşüncemizi kurmak için temel aldığımız ilkeler ve kurallar da kendi başına akıllı olmamaktadır.
Öyleyse; nedir akıl?, ahlaklılık nasıl mümkündür? Yeniden ve yeniden yanıtlamaya çalıştığımız büyük sorular bunlardır hep.
Akıllık ve ahlaklılık tüm insanlığın hem bir bütün olarak hem de teker teker birey olarak herkesin aradığı değer ve ilkelerdir bugün. Değer ve ilke olmaktan da öte; ahlaklılık hepimizin farklı biçimlerde de olsa ilişkilerimizde aradığı bir düşünme ve yaşam tarzıdır. Bu arayışımızın, yani akıllık ve ahlaklılık arayışımızın diğer adı aslında özgürlüktür. Zira akılla düşünmenin ve buna dayalı olarak ahlakla eylemenin önkoşulu özgür olmaktır. Özgürlük hiç birimizin vazgeçemeyeceği düşünme ve eylem ilkesidir. Bu nedenle modern felsefe tüm çağların düşünce mirasını ve ahlaklılık arayışında edinilmiş olan deneyimi kapsayıp aşarken her şeyi özgürlük kavramının çerçevesine yerleştirmiştir. Ve bu nedenledir ki modern felsefe çağdaş insanlık halini bir özgürlük hali olarak ele alır.
Akıl ahlaklılığı mümkün kıldığı oranda ve ahlak akla göre düzenlendiği oranda insanlık hali gerçek anlamda özgür bir insanlık hali olabilir. Bugün insanlık hali, ünlü İngiliz filozofu Thomas Hobbes’un tabiriyle söyleyecek olursak, ne yazık ki tam anlamıyla bir korku ve savaş halidir. Diğer bir deyişle insanlık bugün bir korku çağında yaşamaktadır ve bugün kendi içinde büyük bir iç-savaş yaşamaktadır.
Burada Thomas Hobbes deyince ismi bize yabancı gelebilir, fakat ismi yabancı geldiği için düşüncesi bize yabancı gelmesin, düşüncesinin bize yabancı olduğu sanılmasın. Pir Sultan Abdal’ın “dosta gidelim!” diye çağırmasının arkasında yatan, insanlığın içinde bulunduğu dostluklara meydan vermeyen, dostlukların oluşmasını mümkün kılmayan, oluşan dostlukları yıkan herkesin içinde bulunduğu güvensizlik durumudur, kimsenin kimseye güvenmediği korku halidir.
Akıl insan ilişkilerini özgürlük ilkesine dayalı temellendirilebilmesi için olmazsa olmaz, yani vazgeçilmez bir yetidir, bir düşünme tarzı ve bir değerdir. Ahlak insan ilişkilerinin düzenlenmesi için gerekli, eş deyişle vazgeçilmez bir değerler sistemidir. Bu değerler sisteminin merkezinde özgür insan vardır ve çerçevesini özgür insanlık arayışı çizmektedir. Peki, yukarıdaki soruya dönecek olursak, akıl nedir? Akılla düşünmek nedir ve akılla nasıl düşünülür?
Akıl her şeyden önce zihinsel bir yetidir; bir düşünme biçimidir, bir düşünüş tarzıdır. Fakat akılla düşünmek herhangi bir düşünme biçimi, herhangi bir düşünme tarzı değildir. Akılla düşünmek belli bir düşünme biçimidir, belli bir düşünme tarzıdır. Başka bir deyişle her düşünme düşünme değildir; her akıl yürütme akıllı değildir. Düşünmenin gerçek anlamda düşünme ve akıl yürütmenin gerçek anlamda akıllı olabilmesi için akılla temellendirilmesi ve akla göre düzenlenmiş olması gerekir. Akıl yürütme ile burada nedensel, süreçsel, sonuçsal, ilişkisel, dolayımsal, analiz edici ve sentezleyici düşünme biçimlerini kastediyorum. Öyleyse düşünme ne zaman akıllıdır? Bir akıl yürütme akıllı olma koşulunu ne zaman veya hangi koşullarda yerine getirir? Akıl yürütmenin gerçekten akıllı olduğu nasıl garanti edilebilir?
Düşünmeye düşünme olarak baktığımız zaman düşünmenin akıllığını gösteren formel koşullar vardır. Bunlar mantık bilimi çerçevesinde incelenir ve belirlenir. Ben burada düşüncenin veya akıl yürütmenin akıllılığını gösteren daha çok bazı pratik kıstaslara dikkat çekmek istiyorum.
Düşünmenin ve akıl yürütmenin akıllı olmasının genel toplumsal veya nesnel ve tikel bireysel veya öznel koşulları olduğunu ileri sürebiliriz. Genel olarak; düşünme ancak özgür düşünme olduğu zaman, düşünmeden dolayı ceza korkusu, zor ve şiddet korkusu olmadığı zaman düşünce özgür olabilir. Ancak bu durumda özgür düşünmeden de eylemlerimize yön veren özgür fikirler ortaya çıkabilir. Bu, düşüncenin ve akıl yürütmenin Öyleyse, düşünme ve akıl yürütme ne zaman akıllıdır?
Düşünme bütünü görebildiği zaman, yalnızca kendi kapısının önünü süpürmeyi bir görev bilen düşünme değil de bütün bir sokağı, mahalleyi, bütün bir kenti, bütün bir bölgeyi, bütün bir kıtayı ve bütün dünyayı tüm ilişkiselliği içinde görebilen, her bir şeye ve her bir kişiye ve bütüne karşı sorumluluk duyan bir yerden bakabiliyorsa, böyle bir bilince sahipse düşünme akıllı düşünmedir. Ve bugün ancak bu sorumluluk bilincine sahip bir düşünme özgür düşünme olabilir.
Akıl yürütme ne zaman akıllıdır? Akıl yürütme; yani nedensel, süreçsel, sonuçsal ve ilişkisel düşünme; analiz eden, sentezleyen, dolayımsal ve yansısal düşünme; bir şeyi, bir olayı, bir sorunu nedenleriyle kavrama; bir olayı ve bir sorunu olan durumları, oluşum süreçleri ve gelişim eğilimleri içinde araştırma ve kavrama; bir olayı ve bir sorunu bu şekilde nedenleriyle, bu nedenlere dayalı olarak gözlenen süreci kavrama ve açıklama ve sonuca bu perspektiften, yani bu şekilde bütünlüklü olarak bakılabildiği ve sorunu nedenleriyle çözmeyi amaçladığı oranda akıl yürütme akıllı olmaya aday bir düşünme tarzı olabilir. Kısacası; akıl yürütmenin akıllılık kıstasını yerine getirmesi için sorunları bu şekilde nedensel, süreçsel ve sonuçsal çözümleyip kavradıktan sonra onları adım adım nedenleriyle temelden çözmeye yönelmesi gerekir ve bu yapılabildiği oranda akıllı düşünülmüş ve akılla kurgulanmış olunur.
İnsanı eylemlerinde perspektifsel olarak özgürleştiren, yani pozitif özgürlüğü mümkün kılan bu tür bir akıl yürütmedir. Akıl yürütmenin akıllığını bir başka açıdan, yani ahlaki açıdan test etmek de mümkündür. Akıl yürütmeyi pratik sonuçlarıyla, bir eylem olarak düşünelim ve akıl yürütmeyi mümkün sonuçlarını göz önüne alarak hiçbir hesap yapmadan, yani kazanma ve kaybetme kaygısına düşmeden vicdanımızı sorgulayalım. Eğer akıl yürütmenin mümkün kıldığı eylemler bizde vicdani kaygılar uyandırıyorsa, akıl yürütmemiz ahlaklılık koşullarını, dolayısıyla akıllılık koşullarını yerine getirmiyor demektir.
Bu düşünmeye bugün birçok farklı felsefi bakış açılarından ulaşılabilir. Bu düşünmeye Wittgenstein’dan hareketle de ulaşılabilir, Sartre’dan hareketle de; bu düşünmeye postmodern düşünmenin farklı damarlarından hareketle geliştirilebilecek eleştirel bir düşünmeyle de ulaşabiliriz; Pragmatizmin ilkesel eleştirel bir okuması bugün bu düşünmeye, yani akılla düşünmeye vardırabilir bizi. Bu bakımdan felsefe bütün bir tarihi ile tektir. Fakat kanımca bu düşünme tarzı bugün en kapsamlı ve en sistematik, en temelden ve bu bakımdan en iyi bir şekilde Hegelci-Marksçı diyalektik düşünme çerçevesinde temellendirilmiştir.
Bütün insanlığın bugün her şeyden daha çok, yani en az hava, içme ve yeme kadar ihtiyaç duyduğu iki şey vardır. Bunlar akıl ve ahlaktır.
„Ahlak“ deyince buna ilişkin hemen herkesin az çok bir kavrayışı vardır; çünkü ahlaka dair herkesin şöyle veya bir tasavvuru vardır. Bu, pratik hayatımızın bizzat kendisinin kendimizde içselleştirmek zorunda bıraktığı ahlaki değerlerin şu veya bu şekilde varlığından kaynaklanır.
Fakat “akıl” deyince hemen herkesin bu düşünme yetimize ilişkin ne düşüneceğini, onu nasıl tasavvur edeceğini bilemediğine tanık oluruz. Oysa günlük hayatımızda her gün verdiğimiz sayısız kararlarda doğru-yanlış yargısında bulunurken, doğru-yanlış hesabı yaparken, belki farkında bile olmadan başvurduğumuz, eş deyişle hepimizde olan zihinsel-düşünsel bir yetidir. René Descartes’ın dünyada en adil bir şekilde dağıtılmış olan şeyin akıl yetisi olduğuna işaret etmesi boşuna değildir.
Fakat pratik düşüncemizi, pratik hayatımızı ve ilişkilerimizi düzenlemek için temel edindiğimiz değerler kendiliğinden ahlaklı olmayacağı gibi; zihnimizi düzenlemekten ve her şeyi temellendirip sorgulamaktan sorumlu olan teorik düşüncemizi kurmak için temel aldığımız ilkeler ve kurallar da kendi başına akıllı olmamaktadır.
Öyleyse; nedir akıl?, ahlaklılık nasıl mümkündür? Yeniden ve yeniden yanıtlamaya çalıştığımız büyük sorular bunlardır hep.
Akıllık ve ahlaklılık tüm insanlığın hem bir bütün olarak hem de teker teker birey olarak herkesin aradığı değer ve ilkelerdir bugün. Değer ve ilke olmaktan da öte; ahlaklılık hepimizin farklı biçimlerde de olsa ilişkilerimizde aradığı bir düşünme ve yaşam tarzıdır. Bu arayışımızın, yani akıllık ve ahlaklılık arayışımızın diğer adı aslında özgürlüktür. Zira akılla düşünmenin ve buna dayalı olarak ahlakla eylemenin önkoşulu özgür olmaktır. Özgürlük hiç birimizin vazgeçemeyeceği düşünme ve eylem ilkesidir. Bu nedenle modern felsefe tüm çağların düşünce mirasını ve ahlaklılık arayışında edinilmiş olan deneyimi kapsayıp aşarken her şeyi özgürlük kavramının çerçevesine yerleştirmiştir. Ve bu nedenledir ki modern felsefe çağdaş insanlık halini bir özgürlük hali olarak ele alır.
Akıl ahlaklılığı mümkün kıldığı oranda ve ahlak akla göre düzenlendiği oranda insanlık hali gerçek anlamda özgür bir insanlık hali olabilir. Bugün insanlık hali, ünlü İngiliz filozofu Thomas Hobbes’un tabiriyle söyleyecek olursak, ne yazık ki tam anlamıyla bir korku ve savaş halidir. Diğer bir deyişle insanlık bugün bir korku çağında yaşamaktadır ve bugün kendi içinde büyük bir iç-savaş yaşamaktadır.
Burada Thomas Hobbes deyince ismi bize yabancı gelebilir, fakat ismi yabancı geldiği için düşüncesi bize yabancı gelmesin, düşüncesinin bize yabancı olduğu sanılmasın. Pir Sultan Abdal’ın “dosta gidelim!” diye çağırmasının arkasında yatan, insanlığın içinde bulunduğu dostluklara meydan vermeyen, dostlukların oluşmasını mümkün kılmayan, oluşan dostlukları yıkan herkesin içinde bulunduğu güvensizlik durumudur, kimsenin kimseye güvenmediği korku halidir.
Akıl insan ilişkilerini özgürlük ilkesine dayalı temellendirilebilmesi için olmazsa olmaz, yani vazgeçilmez bir yetidir, bir düşünme tarzı ve bir değerdir. Ahlak insan ilişkilerinin düzenlenmesi için gerekli, eş deyişle vazgeçilmez bir değerler sistemidir. Bu değerler sisteminin merkezinde özgür insan vardır ve çerçevesini özgür insanlık arayışı çizmektedir. Peki, yukarıdaki soruya dönecek olursak, akıl nedir? Akılla düşünmek nedir ve akılla nasıl düşünülür?
Akıl her şeyden önce zihinsel bir yetidir; bir düşünme biçimidir, bir düşünüş tarzıdır. Fakat akılla düşünmek herhangi bir düşünme biçimi, herhangi bir düşünme tarzı değildir. Akılla düşünmek belli bir düşünme biçimidir, belli bir düşünme tarzıdır. Başka bir deyişle her düşünme düşünme değildir; her akıl yürütme akıllı değildir. Düşünmenin gerçek anlamda düşünme ve akıl yürütmenin gerçek anlamda akıllı olabilmesi için akılla temellendirilmesi ve akla göre düzenlenmiş olması gerekir. Akıl yürütme ile burada nedensel, süreçsel, sonuçsal, ilişkisel, dolayımsal, analiz edici ve sentezleyici düşünme biçimlerini kastediyorum. Öyleyse düşünme ne zaman akıllıdır? Bir akıl yürütme akıllı olma koşulunu ne zaman veya hangi koşullarda yerine getirir? Akıl yürütmenin gerçekten akıllı olduğu nasıl garanti edilebilir?
Düşünmeye düşünme olarak baktığımız zaman düşünmenin akıllığını gösteren formel koşullar vardır. Bunlar mantık bilimi çerçevesinde incelenir ve belirlenir. Ben burada düşüncenin veya akıl yürütmenin akıllılığını gösteren daha çok bazı pratik kıstaslara dikkat çekmek istiyorum.
Düşünmenin ve akıl yürütmenin akıllı olmasının genel toplumsal veya nesnel ve tikel bireysel veya öznel koşulları olduğunu ileri sürebiliriz. Genel olarak; düşünme ancak özgür düşünme olduğu zaman, düşünmeden dolayı ceza korkusu, zor ve şiddet korkusu olmadığı zaman düşünce özgür olabilir. Ancak bu durumda özgür düşünmeden de eylemlerimize yön veren özgür fikirler ortaya çıkabilir. Bu, düşüncenin ve akıl yürütmenin Öyleyse, düşünme ve akıl yürütme ne zaman akıllıdır?
Düşünme bütünü görebildiği zaman, yalnızca kendi kapısının önünü süpürmeyi bir görev bilen düşünme değil de bütün bir sokağı, mahalleyi, bütün bir kenti, bütün bir bölgeyi, bütün bir kıtayı ve bütün dünyayı tüm ilişkiselliği içinde görebilen, her bir şeye ve her bir kişiye ve bütüne karşı sorumluluk duyan bir yerden bakabiliyorsa, böyle bir bilince sahipse düşünme akıllı düşünmedir. Ve bugün ancak bu sorumluluk bilincine sahip bir düşünme özgür düşünme olabilir.
Akıl yürütme ne zaman akıllıdır? Akıl yürütme; yani nedensel, süreçsel, sonuçsal ve ilişkisel düşünme; analiz eden, sentezleyen, dolayımsal ve yansısal düşünme; bir şeyi, bir olayı, bir sorunu nedenleriyle kavrama; bir olayı ve bir sorunu olan durumları, oluşum süreçleri ve gelişim eğilimleri içinde araştırma ve kavrama; bir olayı ve bir sorunu bu şekilde nedenleriyle, bu nedenlere dayalı olarak gözlenen süreci kavrama ve açıklama ve sonuca bu perspektiften, yani bu şekilde bütünlüklü olarak bakılabildiği ve sorunu nedenleriyle çözmeyi amaçladığı oranda akıl yürütme akıllı olmaya aday bir düşünme tarzı olabilir. Kısacası; akıl yürütmenin akıllılık kıstasını yerine getirmesi için sorunları bu şekilde nedensel, süreçsel ve sonuçsal çözümleyip kavradıktan sonra onları adım adım nedenleriyle temelden çözmeye yönelmesi gerekir ve bu yapılabildiği oranda akıllı düşünülmüş ve akılla kurgulanmış olunur.
İnsanı eylemlerinde perspektifsel olarak özgürleştiren, yani pozitif özgürlüğü mümkün kılan bu tür bir akıl yürütmedir. Akıl yürütmenin akıllığını bir başka açıdan, yani ahlaki açıdan test etmek de mümkündür. Akıl yürütmeyi pratik sonuçlarıyla, bir eylem olarak düşünelim ve akıl yürütmeyi mümkün sonuçlarını göz önüne alarak hiçbir hesap yapmadan, yani kazanma ve kaybetme kaygısına düşmeden vicdanımızı sorgulayalım. Eğer akıl yürütmenin mümkün kıldığı eylemler bizde vicdani kaygılar uyandırıyorsa, akıl yürütmemiz ahlaklılık koşullarını, dolayısıyla akıllılık koşullarını yerine getirmiyor demektir.
Bu düşünmeye bugün birçok farklı felsefi bakış açılarından ulaşılabilir. Bu düşünmeye Wittgenstein’dan hareketle de ulaşılabilir, Sartre’dan hareketle de; bu düşünmeye postmodern düşünmenin farklı damarlarından hareketle geliştirilebilecek eleştirel bir düşünmeyle de ulaşabiliriz; Pragmatizmin ilkesel eleştirel bir okuması bugün bu düşünmeye, yani akılla düşünmeye vardırabilir bizi. Bu bakımdan felsefe bütün bir tarihi ile tektir. Fakat kanımca bu düşünme tarzı bugün en kapsamlı ve en sistematik, en temelden ve bu bakımdan en iyi bir şekilde Hegelci-Marksçı diyalektik düşünme çerçevesinde temellendirilmiştir.