Doç. Dr. Hasan AYDIN
Teori (theôría) Eski Yunanca sözcüktür ve kelimenin kök anlamı, bakmak, seyretmek, gözlemek, temaşa etmek, kuş bakışı bakmak gibi anlamlara gelmektedir. Türkçede teori sıklıkla kullanılmasına karşın, onun yerine kuram sözcüğü de kullanılmaktadır. Bilimde teknik bir terim olarak teori, birtakım olguları veya olgusal ilişkileri açıklayan kavramsal sistemlere gönderme yapmak için kullanılır. Bu türden bir kavramsal sistem kurmak, en üst düzey bilimsel-düşünsel etkinliği gerektirir. Bu nedenle teori oluşturmak herkesin harcı değildir.
Teori sözcüğü, günlük dilde çok farklı anlamlarda kullanılmakta ve yer yer epistemolojik açıdan değer içermeyen bir kavramsal düşünce olarak kabul edilmekte, hatta olgu, varsayım, hipotez, dünya görüşü gibi kavramlarla karıştırılmaktadır. Bunun örneğini, internet üzerinde ve medyada yapılan yarı bilimsel tartışmalarda sık sık gözlemek olasıdır.
Bu kargaşayı berraklaştırmak için, bilimsel teoriye ilişkin birkaç noktaya değinmek istiyorum.
1-) Teori ve olgu bir birinden farklıdır. Olgu, doğrudan veya dolaylı olarak gözlenen ve doğada bulunan şeye/şeylere gönderme yapar. Teori ise, zihinsel bir yapıntıdır ve olguları açıklama çabasının bir ürünüdür. Bu açıdan onun olgularla bir şekilde ilişkisi bulunmaktadır.
2- Teori, varsayım ve hipotez farklı şeylerdir. Varsayım, adı üzerinde doğruluğu irdelenmeksizin kabul edilen, hipotez ise gözlemlerden yola çıkılarak doğruluğu test edilmek için ileri sürülen iddialardır. Oysa teori bir ölçüde doğrulanmış, ama tümü ile kesinleşmemiş bir sistemdir; çoğu kez, bir tek önerme ile değil, birbiriyle ilişkili bir çok önerme ile dile getirilir. Bu nedenle Türkçe’de kurmak fiilinden türetilen kuram sözcüğü bu durumu yalın bir biçimde ima etmektedir.
3- Teori, felsefi nitelikli bir dünya görüşü de değildir. Zira hiçbir teori dünya görüşü kadar kapsamlı olamaz. Bir teori belli bir olgu türüyle ilgilidir; oysa felsefi dünya görüşü evrenin tümünü kuşatıcı nitelikte olabilir. Dünya görüşleri, sınanabilir olmayan pek çok öğe, değer yargıları, kişisel duygusal tonlar içerebilir. Oysa teoriler, sınanabilirdirler. Bu açıdan değer yargısı ve kişisel eğilim içermezler.
4- Teoriler, postmodern eğilimli düşünürlerin ileri sürdüğü gibi eş ölçülemez değildirler. Başak bir deyişle, aynı olgular kümesini açıklayan iki teori birden aynı anda geçerli değildir. Biri diğerinden, yalınlık, açıklık, öndeyide bulunma olanağı, işlevsellik, doğrulanabilirlilik vb. açısından köklü farklar içerir. Bu açıdan her zaman birbiriyle karşılaştırılabilirler.
5- Hipotez, yasa ve teori arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmamaktadır. Kimi söylemlerde iddia edildiği gibi, teori, kanıtlanınca yasa olmaz. Bunlar farklı şeylerdir. Sözgelimi, Boyle yasası, sabit sıcaklıkta bir gazın, basıncı ile hacmi arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir. Oysa gazların kinetik teorisinde, bu ilişkinin nedenleri açıklanmaktadır.
Kısaca söylemek gerekirse, teoriler, olgusal ilişkilerin ve yasaların açıklamalarıdır. Sözgelimi, elmanın tatlı oluşu, tahtanın suda batmaması, tuzun suda çözünmesi, metallerin elektriği iletmesi, insanın öğrenmesi vb. birer olgu iken, bunların açıklamaları teorilerdir. Teoriler yoksa açıklama da yok demektir. Bu yüzden teorileri bir kenara itmek bilimsel açıklamaları saf dışı etmek demektir. Böylesi bir tutum, bilimi salt betime indirgeyen naif bir bakış açısıdır. Tahtanın suda batmadığı basit gözlemsel-betimsel bir bilgidir. Bilimin başarısı, onun neden batmadığını söyleyen teorileştirmede yatar. Ayrıca, en sağın bilim olan, fizik atom teorisine dayanmakta, bu teoriyi yadsıyınca fizik bilimi adına geriye pek bir şey kalmamaktadır. Aynı durum genetik, evrim gibi teoriler için de geçerlidir. Çünkü bunların yadsınması, biyolojinin yadsınmasıyla eş değerdir.
Özetle söylemek gerekirse, teorisiz ne düşünce ne de bilim mümkündür…