İKİ ŞAFAK ARASI
İçişleri, Milli Eğitim ile Kültür ve Turizm Bakanlıklarının müşterek olarak çıkardığı bir yönetmelikle 20-27 Aralık arası, Mehmet Akif Ersoy'u Anma Haftası olarak belirlendi. 20 Aralık M. Akif Ersoy'un doğum tarihi, 27 Aralık ise vefat günüdür. Şairimizin hem doğum hem de vefat tarihini kapsayacak şekilde etkinliklerin düzenlenmesi bu haftanın belirlenmesinin esas unsuru olmuştur. M. Akif Ersoy, İstiklal Marşı ile bütünleşmiş bir isimdir. Birini anmak diğerini hatırlamak anlamına gelir. Bu nedenledir ki sonsuza kadar parlayacak olan sadece bayrağımız değil, aynı zamanda Milli Marşı'mızın şairi M. Akif Ersoy'dur.
Milli Marşlar, yazıldıkları dönemin önemli olaylarını, olağanüstü durumlarını ve bunların arkasındaki ümitleri, zaferleri dile getirirler; ulusların tarihi özelliklerini yansıtırlar. Böylece toplumların kaderini tayin edici olaylar, marşlar sayesinde millet hafızasında korunarak gelecek kuşaklara aktarılır. Doğru okunup doğru yorumlandıkları takdirde milli marşlar, alınacak derslerle doludur ve geçmişteki yanılgılara düşmemenin yolunu gösterirler.
Uzun süredir okullarda 12 Mart İstiklal Marşı'nın kabulü ve M. Akif Ersoy'u Anma Haftası etkinlikleri dolayısıyla, "İstiklal Marşı'nı En Güzel Okuma Yarışması" düzenleniyor, fakat bu muhteşem güftenin altında yatan manaya hak ettiği değer verilmiyor. Milli marşımız bizim destanımızdır, bu destanı bilen güzel okumasını da bilecektir. Şekilden ziyade İstiklal Marşı'nın özüne değinilmeli, mısraların anlamsal derinliği üzerinde durulmalıdır. Öğrencilerimiz, Milli Marşı'mızın sözlerinde, ait oldukları toplumun ruhunu görmeliler; endişeleri, ümitleri, cesareti, yeniden dirilişi... Özü görmeliler... Akif'in vatanseverliğini, Türk milletinin özgürlük sevdasını görmeliler.
İstiklal Marşı'mızın içeriğini anlattığım derslerde sınıftaki öğrencilerin tamamının büyük bir dikkatle dinlediğini görürüm. Karşımda tarihini merak eden öğrenciler bulurum, en uslusundan en yaramazına kadar. Biraz tarih, biraz edebiyat olur ders. Akif' in büyük bir ustalıkla sözcüklerle nasıl oynadığını, her bir kelimeyi titizlikle nasıl seçtiğini anlatmaya çalışırım. Milli Mücadele Dönemi'ni ve Anadolu'nun içinde bulunduğu durumu... İstiklal Marşı budur, başka türlüsü kalıplaşmış birkaç cümleye hapsolmaktır. Oysa Mehmet Kaplan, ne güzel tahlil etmiştir Milli Marşı’mızı. Her bölümde üzerinde durulması gereken anahtar sözcükleri öğrencilerin de anlayabileceği bir dille ifade etmiş, biz öğretmenlere de bu bilgileri öğrencilerle paylaşmak kalmıştır.
İstiklal Marşı'mız "Korkma!" sözü ile başlar. Şairin bu kelimeyi seçmesi tesadüfi değildir. Anlamak için marşımızın yazıldığı dönemin siyasi ve sosyal durumunun bilinmesi gerekir. Gözlerini kapatan öğrencilerimin tarihte bir yolculuğa çıkması gerekir bu durumu anlamak için. Dünya savaşının kazananları, Sevr Antlaşması'na dayanarak Anadolu' nun dört bir yanını işgal etmiş, M. Kemal Atatürk etrafında kenetlenen halk milli mücadele için bir araya gelmiştir. Bağımsızlık tehlike altında, halk endişe içindedir. İşte bu nedenle Akif, şiirine "Korkma!" diyerek başlar. Mehmet Kaplan'ın yorumuna göre iki otür korku vardır: Birincisi yerli yersiz her şeyden korkmaktır, ikincisi ise asil bir korkunun dışa vurumudur. İnsanın hayatta kaybetmeyi göze alamayacağı bazı değerleri vardır; aile, bayrak, özgürlük, vatan gibi. Bunların bir gün hayatımızda olmayacağı, kaybedileceği düşüncesi insanı derin bir üzüntüye boğar. Bu son derece normaldir ve asil bir korkunun işaretidir. Akif'in sözünü ettiği işte böylesi yüce bir duygudur.
İstiklal Marşı'nda üzerinde durulması gereken sözlerden biri de "şafak" kelimesidir ve birinci ile onuncu bölüm olmak üzere iki yerde geçmektedir. Bu kelimenin iki yerde kullanılmasının bir anlamı vardır. Birinci bölümdeki "şafak" güneş batarkenki şafaktır. (Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak) Bu şafağın arkası karanlıktır. Karanlık belirsizlik demektir ve bu belirsizlikte insan kendisini ne tür tehlikelerin beklediğini bilemez. Bu bölümdeki şafak, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcını ifade eder. Ancak şaire göre asla şüphe edilmemelidir ki hiçbir karanlık sonsuza kadar sürmez. Onuncu bölümdeki "şafak" ise güneş doğarkenki alacakaranlıktır ve arkası aydınlıktır. Sembolik olarak Kurtuluş Savaşı' nın sona erişini ifade eder. (Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!) Yani şair, birinci ve onuncu bölüm arasında Milli Mücadele'yi anlatır, düşmanla savaş içinde olan Türk halkına, askere moral vermeye çalışır. Tek bir mısrada bile karamsarlığa kapılmadan her gecenin bir gündüzü olduğunu, karanlık günlerin elbet sona ereceğini, asker ve Türk halkının gayretiyle aydınlık günlerin çok yakın olduğunu ifade eder.
"Ocak" ateşin yandığı yer anlamına gelmektedir. Ateş, insanoğluna yediklerini pişirebilme olanağını sunduğundan yemeğin pişirildiği yere de ocak denmiştir. Bir yerde ocağın yanıyor olması, orada birilerinin yaşadığına işarettir. Böylece ocak kelimesi Akif'in şiirinde de bahsettiği gibi zamanla aile anlamında da kullanılmıştır. (Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.) Bu topraklardaki bütün Türkler, bağımsızlıkları için savaşırken hayatını kaybetse geriye tek bir Türk ailesi kalsa işte o son ailedeki son Türk de ölmediği sürece, bayrağımız için mücadele edecektir. İstiklal Marşı'mızın bu dizelerinde M. Akif'in milletine mesajı çok nettir : "Tek kalsan bile özgürlüğün için mücadele etmekten geri durmayacaksın."
Şair, şiirin birinci bölümünde bayrağımız ile gökteki yıldızı bir tutarak "sahiplenme" duygusunu öne çıkarmaktadır. (O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak.) O bayrak sadece Türk milletine aittir. Gökyüzündeki yıldıza nasıl kimse elini süremezse bayrağımıza da kimse dokunamaz, denmektedir. (O benimdir, o benim milletimindir ancak.) Görüldüğü gibi Akif, müthiş bir kararlılık ve netlikle milli mücadeleye bakmakta seçtiği her bir kelimeyle bu kararlılığı Türk milletine de aşılamaktadır. Anadolu 'da yaşanan durumun vahametini göz önünde bulunduracak olursak halkın da moral ve cesarete fazlasıyla ihtiyacı vardır. İlk bölümünü açıkladığımız İstiklal Marşı, bu düşüncelerle okutulduğunda öğrenciler için daha anlamlı olacaktır.
Milli Marşı'mızın her dizesi, böylesi bir anlamsal derinliğe sahipken ve anlaşılmayı beklerken biz öğretmenlere düşen ilk bölümde olduğu gibi iki şafak arasında yaşananları tüm gerçekliği içinde ortaya koymaktır. Yıllardır süren savaşlardan yorgun düşmüş, barışa, huzura hasret bir milletin düşmanın karşısında dimdik durarak tarihe yazdığı bu destan, bugün yurdun dört bir yanında İstiklal Marşı ile okunmaktadır. Milyonlarca insanın dilinden tek bir ses olarak çıkmakta, hem geçmişimize hem de geleceğimize ışık tutmaktadır. O ses şehitlerimizin sesidir, o ses kolay kazanılmayan bağımsızlığın hikayesidir ve muhakkak ki yeni nesillere anlatılmalıdır.
(Yeliz Öztürk)