OTİZMİ ANLAMAK
Türkiye son günlerde Aksaray’da yaşanan otizmli çocuklarla ilgili üzücü olaylara şahit oldu. Hoş olmayan bazı görüntüler basına yansıdı. Milli eğitim bakanlığınca görevlendirilen bakanlık müfettişleri tarafından olay incelendi ve okul müdürü ile müdür yardımcısının yöneticilik görevinden alınmasına karar verildi. Bu olay aslında belki de Türkiye’de pek çok yerde yaşanan ya da yaşanması muhtemel durumları su yüzüne çıkardı.
Bu olayı bir sonuç olarak görüp, ortaya çıkmasındaki nedenlerin araştırmak belki de daha uygun ve yapıcı olacaktır. Yaşanan olaylar otizmin ne olduğunu bilmediğimizin ve belki biraz da bu çocuklarla ve onların aileleriyle empati kuramadığımızın bir göstergesi oldu.
Otizm denilince akla ilk olarak sosyal etkileşim ve iletişim alanındaki sorunlar gelmelidir. Otizm hayatın ilk yıllarında ortaya çıkan, iletişim kuramama ya da iletişimden kaçınma, yalnızlığı tercih etme, akranlarla etkileşim kurmada yetersizlik, göz temasından kaçınma, dil gelişiminde gerilik, takıntılara sahip olma gibi belirtilerle karşımıza çıkan nöro–gelişimsel bir bozukluktur. Otizm, zihinsel engel demek değildir.Otizm üstün zekadan kaynaklanan bir durum da değildir. Otizme zihinsel engel, üstün zekalı olma, hiperaktivite ya da dikkat eksikliği, obsesifkompülsüf bozukluk eşlik edebilir. Ancak az önce de belirttiğim gibi otizm, sosyal etkileşim ve iletişim kurmada yetersizliktir.
Otizm korkutucu bir hızla ilerlemektedir. Türkiye’deki otizm artış hızı kesin verilerle bilinmemekle birlikte, Amerika Hastalıkları Kontrol Etme ve Önleme Merkezi (TheCentersforDisease Control andPrevention) verilerine göre 59 çocuktan birinde otizm görülmektedir. İstatistikler otizmin son 30 yılda 50 kat arttığını göstermektedir. Otizmin artış hızı, bizi otizmli ilgili bilgilenmeye ve bazı önlemler almaya yöneltmektedir.
Otizmli çocukların, sosyal veeğitimsel ihtiyaçlarının anlaşılması oldukça önemlidir.Otizmli çocuklar, alanında yetkin özel eğitimci öğretmenlere gereksinim duyarlar. Kaynaştırma eğitimi alan otizmli öğrencilerin de daha nitelikli bir eğitim alabilmeleri için öğretmenler bu konuda bilinçlendirilmelidir. Eğitim fakültesinin her bölümünde en az bir dönem özel eğitim dersi okutulması bu konuda oldukça isabetli bir karar olacaktır.
Otizmli öğrencilerin okul ortamlarını ve eğitim programlarını biraz değiştirmek de belki isabetli olacaktır. Günde 40’ar dakikalık altı saatlik yoğun akademik ağırlıklı bir eğitim programı yerine sanat ve spor ağırlıklı bir eğitim programı daha uygun olabilir. Basketbol, voleybol, yüzme gibi spor dallarında ya da görsel sanatlar, müzik gibi sanatsal alanlarda yetkin öğretmenlerden, okullarda düzenlenecek uygun eğitim ortamlarında daha esnek bir programla eğitim almaları ne hoş olurdu.
Veliler otizm hakkında ve yasal hakları konusunda bilgilendirilmelidirler. Rehberlik Araştırma Merkezleri tarafından ya da okul rehber öğretmenleri tarafından düzenli aralıklarla otizmli çocuk velilerine yönelik bilgilendirme toplantıları yapmak olumlu sonuçlar verecektir.
Otizmli çocuğa sahip ailelerin yaşadığı bir diğer sıkıntı da tanılamadır. Psikiyatrist doktorun odasında çok kısa sürelerde yapılan tanılanmanın ne derece geçerli ve güvenilir olduğu aileleri ve özel eğitimcileri düşündürmektedir. Belki tek bir oturum sonunda değil, çocuğun doğal ortamında da gözlenerek, belli bir süreç sonunda tanılanması ve alacağı eğitime karar verilmesi daha geliştirici olacaktır.
Otizmli öğrenciler on iki yıllık kesintisiz eğitim alma hakkına sahipler; ancak eğitim sonunda onları bekleyen gerçek hayata nasıl tutunacakları, kendi ayakları üzerinde nasıl duracakları da velileri düşündürmektedir. Belki bunun ilk koşulu ekonomik özgürlük edinmekten geçmektedir. Ekonomik özgürlüğünü kazanmak ise üniversite eğitimi almaktan ve meslek edinmekten geçmektedir. Bu konuda özellikle üniversite sınavlarının yapılma şeklini gözden geçirmek gerekmektedir. Farklı ortamlardan, farklı kişilerden rahatsızlık duyabilen özel gereksinimli otizmli öğrenciler için üniversite sınavlarında özel görevli gözetmen verilmesine rağmen potansiyellerini ve yeteneklerini ortaya koyamayabilirler. Belki küçük yaşlardan itibaren yeteneklerine uygun şekilde yönlendirilmeleri veyeteneklerinin dedaha farklı koşullarda değerlendirilmesi potansiyellerini daha iyi yansıtmalarını sağlayacaktır. Otizmli öğrencilerin ortaokul yıllarından itibaren yeteneklerine göre meslek eğitim almaları da yaşamda tutunabilmeleri için önemlidir.
Özel eğitim gerektiren görme engelli, işitme engelli, zihinsel engelli, otizmli, down sendromlu ya da üstün zekalı çocuklar ve gençler için yapılması gereken çok şey var; ama sanırım toplum olarak yapmamız gereken ilk şey empati kurmak ve onları farklılıklarıyla kabullenmek. Bir bütünün parçası olduğumuzu kavradığımızda elbette daha hoşgörülü ve daha mutlu bir toplum olacağız.
Yazımın hazırlık sürecinde zamanını ve görüşlerini benden esirgemeyen Aksaray Otizm Dayanışma Derneği Denetim Kurulu Başkanı Ergül Arık hanımefendiye teşekkürü bir borç bilirim.