Yıllardır, etik dersi okutan birisi olarak, etik dersi konusunda iki tür öğrenci tavrıyla karşılaştığımı belirtmek isterim. İlki, etik dersinin kendi etik sorunlarına bir reçete sunacağı umudu içindedir; ikincisi ise, ahlak ve ahlaki buyruklar varken böylesi bir ders ile geçirilecek zamanı boş ve anlamsız bulur. İlk grupta yer alan öğrenciler, sık sık, sizden kendi karşılaştıkları sorunlar için çözüm beklerken, ikinci gruptakiler, etik ne işe yarar sorusunu sorarlar. İki tip öğrencilerin de kaygıları belli ölçülerde elbette meşru karşılanabilir; ancak onların kaygılarına yanıt vermeye çalışmak ve onları tatmin etmek çoğu kez belli güçlükler içerir. Bu güçlüklere rağmen, neden etik ya da etik ne işe yarar sorusuna belli felsefi yanıtlar verilebilir. Etik dersi ahlaki sorunlara ilişkin bir reçete sunar mı?
Bu soruya, analitik geleneğe mensup hiçbir filozofun evet yanıtını verebileceğini sanmıyorum. Reçete sunmak, hasta olmuş birisinin doktora başvurduğunda iyileşmesi için gerekli olan hapları belli zamanlarda alması ve sağlığına kavuşmasını varsayar. Her şeyden önce etik açmazları bir hastalık olarak görmek tehlikeli bir analojidir ve aynı durumun farklı koşullarda çıkmasına, hatta aynı durumun benzer koşullarda oluşmasına rağmen etik kuramlar farklı çözüm önerileri ortaya koyabilir. Felsefi açıdan hangisi daha doğrudur sorusu, her koşulda felsefi tartışmalara açıktır. Bundan çıkarabileceğimiz sonuç, etik sorunlara felsefi reçeteler, daha doğru bir deyişle kesin öneriler arayan öğrenciler etik dersinde hayal kırıklığına uğrayabilirler. Bu türden öğrenciler için, etiğin sunacağı en gerçekçi çözüm, farklı etik teorileri kavrayarak, kendi etik bilinçlerini geliştirmeleri ve kendi ahlaki seçimlerini kendilerinin üstlenmelerini sağlamak olacaktır. Kendi eylemlerini eleştirel bir değerlendirmeyle kendisi seçen ve eyleyen insan, tutarlı gerekçeleri olduğu sürece doğruya daha yakın demektir; zira bu kişi kendi eylemlerinin sorumluluğunu üstlenecek bir bilinç düzeyine erişmiştir.
Ahlak ve ahlaki buyruklar varken, etiğe ne gerek var, etik ne işimize yarayacak sorusun soran öğrenciler, birincilere nazaran etik dersine daha kapalıdırlar. Bu kapalılık çoğu kez felsefeye karşı beslenen bir ön yargıdan ve pratik yaşamda sık sık sorulan “Aman ne işe yarayacak?” sorusundan kaynaklanmaktadır. Bu öğrencilerde düşünsel bir kımıldanma yaratmak için genelde felsefenin, özelde ise etiğe ilişkin belli bir bilinç geliştirmek, buyruklar toplamı olan ahlakın yetersiz kaldığı durumları göstermek ve ne işe yarar sorusunu felsefi açıdan çözümlemek yararlı olabilir. Tekrar dile getirirsek felsefe ve ahlaki değerlere felsefi açıdan yaklaşan etik ne işe yarar? Benim felsefi savım, ne işe yarar sorusunun çoğu kez pratik yaşam için gerekli ama insanın entelektüel yaşamı için yeterli olmadığıdır; evet gereklidir; zira insan yaşamı oldukça kısadır ve zaman çok önemlidir. Yararsız şeyleri tartışmak bu açıdan çoğu kez kaygı doğurur. Ancak ne işe yarar sorusu yeterli değildir; çünkü ne işe yarar, sorusu, bireysel açıdan farklı yorumlara açıktır, zira birisi için yararlı olan diğeri için yararsız görülebilir. Kaldı ki şuan için yararsız gibi görülen şeyler gelecekte pek çok yararlara neden olabilir. Bilim ve düşünce tarihi bunun örnekleriyle doludur. Öte yandan ne işe yarar sorusu, Aristoteles’te ifadesini bulan ve insana özgü olan bilmek için bilmek ve merak tutkularımıza yanıt vermekte çoğu kez yetersiz kalır.
İnsan olarak biz ilk bakışta yararı olmayan pek çok şeye emek veririz ve bu bizim insan olmaklığımızdan kaynaklanmaktadır. Sözgelimi yeni doğmuş bir bebek ne işe yarar sorusunu sormak çoğumuzu rahatsız eder; bizim neslimizi sürdürmemize yarar, psikolojik açıdan tatminimizde işlevseldir gibi yanıtlar versek de, açıktır ki, ne işe yarar sorusunu soran bir pragmatistin ima ettiği anlamda bebekler gerçek bir işe yaramazlar. Hatta bebekler, büyüme süreci içerisinde daima bir sorun olarak belirirler. Ne işe yarar sorusunu soran bir pragmatistin çocuk yetiştirmek için onca zahmete katlanmasına kendi felsefesiyle tutarlı bir yanıt vermesi çok kolay değildir. Kaldı ki, ne işe yarar sorusu, pek çok teorik alan için de sorulabilir. Roma tarihini bilmek, ya da İstanbul’un fethini bilmek, x düşünürün y düşüncesine ilişkin görüşlerini bilmek, ya da astrofizikte ya da üst düzey matematikte gündeme getirilen sorular ve çözümleri ne işe yarar diye sorulabilir. Eğer insan, ne işe yarar sorusunu her koşulda sorsaydı, bugünkü entelektüel birikim oluşabilir miydi? Tüm bu argümanlarla ne işe yarar sorusu anlamsızdır demek istemiyoruz; evet gereklidir ama kendi başına yetersizidir. Tüm bunlara rağmen etik ne işe yarar sorusuna bir yanıt vermek gerekirse şunlar ileri sürülebilir:
• Etik değer yargılarımız ve etik kabullerimizin bilinç düzeyine çıkarılmasına katkı sağlayabilir ve insani pratiği ahlaki niteliği açısından aydınlatılmasına katkı sağlayabilir.
• Yaşamımızı üzerine bina ettiğimiz, teorik ve pratik kabullerimizi eleştiri süzgecinden geçirmemize olanak sağlayabilir. Neye, niçin, neden inanıyorum, neden böyle davranıyorum vb. sorulara ilişkin gerekçeler bulmamızı mümkün kılabilir. Hatta daha ileriye giderek, eleştirel bir tutum tarafından belirlenmiş bir bilinci geliştirecek etik argümantasyon ve temellendirme süreçlerine girmemizi kolaylaştırabilir.
• Felsefi düzlemde tutarlılık oldukça önemlidir; aslında gündelik yaşamda da tutarlılığın önemi yadsınmaz; zira tutarsız olan insanlara kimse güvenmez. Genel anlamda felsefe, özel anlamda ise değerlere ilişkin etik, tutarlı bir kuramsal yapı ve ona ilişkin eylemler dizgesi oluşturmamıza katkı sağlayabilir.
• Hiçbir kültürün, hiçbir felsefi sistemin tek başına yeterli olmadığı düşünüldüğünde etiğin bizi, farklı kültürel ortamlarda yetişmiş felsefecilerin ve etikçilerin farklı dünya görüşleri ve farklı değerler sistemiyle karşı karşıya getirmesi, bilincimizin gelişmesine, demokrasi ve hoşgörü anlayışımızın evrilmesine yadsınmayacak bir katkı sağlayabilir.
• Kişi kişinin aynası olduğu gibi, düşünceler de düşüncelerin, değerler de değerlerin aynasıdır; bu açıdan farklı düşünceler ve değerlerle karşılaşmak kendi düşünce ve değer yarılarımızın farkına varılmasında ve onları eleştiri süzgecinden geçirmede önemli bir işlev yüklenmektedir.
• Genel anlamda felsefe, özelde ise etik, farklılığın en çok belirdiği alanlardan birisidir. Farklılık, düşünce tarihi açısından bakıldığında, tarihin dinamik gücü, sosyal ölümsüzlüğün yeşerdiği en önemli alanlardan birisidir. Kendi farklılıklarmızın bilincine varmak, hem ötekine karşı hoşgörü hem de kendimize olan güveni sağlamada en temel dayanak noktalarından birisi olarak karşımıza çıkar.
• Etik, bize ahlaklı olmayı öğretemeyebilir; zaten öyle bir amacı da yoktur; ancak, kendi, değer bilincimizi oluşturmak ve ona eleştirel açıdan yaklaşmak için yadsınmaz bir değere sahiptir.
• Etik, ahlaki eylemin, insanın isterse gerçekleştirebileceği, istemezse vazgeçebileceği keyfi bir eylem olmadığını, aksine insan olarak varlığımıza ilişkin vazgeçilmez bir niteliğin ifadesi olduğunu gösterebilir ve insanı sevmeyi öğretebilir.
• İnsanın iyi temellendirilmiş ahlaki kararları kendi başına vermek durumunda olduğunu ve başka hiç kimseye –ne herhangi bir otoriteye ne de sözde daha yetkin kişilere (anne-baba-öğretmen-din adamı vb.) teslim edilemeyecek denli önemli olduğunu gösterebilir. Bu bireylerin ahlaki kararlarının sonuçlarını üstlenmeleri açısından da hayatidir.
Bu gerekçeler kuşkusuz çoğaltılabilir; ama öyle sanıyorum ki gereksizdir; çünkü salt bilmek için bilmek ve merak bile insani açıdan etik sorgulamaları meşrulaştırmak ve temellendirmek için yeterli olsa gerektir