Doçent Olmak Ya Da Olamamak!
Cumhurbaşkanı Erdoğan 26 Temmuz 2017 tarihinde bir konuşmasında “Yardımcı doçentlik nedir Allah aşkına?” çıkışında bulunarak yeni bir tartışma konusu açtı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, İslam Dünyası Yükseköğretim Alanının Oluşturulması Toplantısı’nın açılış oturumunda ki konuşmasında “Ülkemdeki rektörlerimizden de ricam var, YÖK Başkanımız ile de bunu konuşuyorum, Allah aşkına şu yardımcı doçentlik olayı nedir? Şunu bir gözden geçirin. Yardımcı doçentlikle ön kesiyoruz. Dünyanın kaç yerinde acaba yardımcı doçentlik var? Ben araştırdığım yerlerde doğrusu böyle bir mekanizma pek görmüyorum. Bunu birileri birilerini oyalamak için yapmışlar. Bu, gerçekten ilmiye sınıfına bir paravan, engel oluşturuyor. Bunu aşmamız lazım ve aşacağımıza inanıyorum dedi ve 15 Temmuz da yaşanan hadiseleri örnek göstererek “Hoca kılıklı bir şarlatanın peşine takılan insan müsveddelerinin neler yapabileceğine 15 Temmuz’da şahit olduk. Onun peşinde de doçentler var. Gözü var görmez, kulağı var duymaz, aynı şekilde ağzı var hakikati konuşmaz. O bize diyor şah damarımızdan daha yakındır. Bunu diyen ilmiye sınıfından.” sözleriyle bu konuya değinmiştir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın “yardımcı doçentlik” çıkışının ardından, akademideki bu unvan tartışılmaya başlandı.
Bu tartışmalardan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylanan kanuna göre yardımcı doçentlik kadrosu yerine doktor öğretim üyesi kadrosu geldi. Öğretim elemanları, yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyeleri öğretim görevlileri ve araştırma görevlilerinden; öğretim üyeleri ise profesör, doçent ve doktor öğretim üyesinden oluşacak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından onaylanan 7100 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Resmî Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanuna göre, "yardımcı doçentlik" kadrosu yerine "doktor öğretim üyesi" kadrosu ihdas edildi. Öğretim elemanları, yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyeleri öğretim görevlileri ve araştırma görevlilerinden; öğretim üyeleri ise profesör, doçent ve doktor öğretim üyesinden oluşacak. Doktor öğretim üyesi; doktora çalışmalarını başarı ile tamamlamış, tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner hekimlikte uzmanlık unvanı veya Yükseköğretim Kurulunca (YÖK) tespit edilen belli sanat dallarının birinde yeterlilik kazanmış olan, akademik unvana sahip kişi olarak tanımlanacak.
Kanunla Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) bünyesinde Yönetim Kurulu oluşturulacak. Yönetim Kurulu; ÜAK Başkanı ile fen ve mühendislik, sağlık ve sosyal bilimler alanlarından üçer ve güzel sanatlar alanından bir olmak üzere 11 üyeden oluşacak. ÜAK, doçentlik başvurularında ilgili bilim ve sanat alanında jüriler oluşturarak adayların yayın ve çalışmalarını değerlendirip, yeterli yayın ve çalışmaya sahip olan adaylara doçentlik unvanı verecek.
Doçentlik değerlendirmesine ilişkin usul ve esasları belirleyen "Doçentlik Yönetmeliği” Resmî Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yönetmeliğe göre, doçentlik değerlendirmesi, Üniversitelerarası Kurulun (ÜAK) görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından belirlenen bilim veya sanat alanlarında, adayın akademik yayın ve çalışmalarının incelenmesi çerçevesinde yapılacak.
Bilim veya sanat alanlarındaki güncellemeler izleyen dönemde, doçentlik kriterlerindeki güncellemeler ise kabul edildikleri tarihten sonraki ikinci doçentlik başvuru döneminde uygulanacak.
ÜAK, başka bir tarih belirlemedikçe doçentlik başvurusu, yılda iki kez olmak üzere mart ve ekim aylarının on beşinci günü başlayıp, en geç ilgili ayın son çalışma günü mesai saati bitimine kadar devam edecek.
ESER İNCELEME
Jüri üyeleri tarafından bilimsel incelemenin nasıl yapılacağı2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun 24. Maddesinde, Doçentlik Yönetmeliğinde ve Üniversitelerarası Kurul Başkanlığının resmi sitesinde yer alan Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı Doçentlik Sınavı Eser İnceleme Raporu’da açıkça tarif edilmiştir. Ancak tüm bu kurallara rağmen jüri üyeleri bunu çiğnemektedir. Jüri üyeleri gerekçesiz ve ayrıntısız, bilimsel gerçeklikten uzak, subjektif ve taraflı rapor düzenleyerek adayları mağdur etmektedir. Jüri üyelerinin adayları mağdur ettiği durumlar 3 başlık altında toplanabilir.
Nizami olmayan şekilde Danışmanını ve o dönemli ABD başkanının katılımı ile Doçent olanların ‘’etik’’ ‘’asgari’’ diyerek adayları sınırlandırması, zorlaması ne kadar adilane bir tutumdur?
Objektif Olmayan Eser İnceleme Raporları
Doçentlik sınavında belirlenen bilim jürisinin hazırlayacağı raporların; somut, objektif, adayların bilimsel niteliklerini açıkça ortaya koyar mahiyette olması gerekir. (AVCI, Mustafa, “Doçentlik Sınavı ve Doçentlik Kadrosuna Atanma”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 17, S. 1, Y. 2009, s. 23)
Raporların adayın yayın ve çalışmalarını değerlendirerek hazırladıkları ayrıntılı ve gerekçeli kişisel raporlarını yazılması gerektiği belirtilmesine rağmen jüri üyeleri birkaç satırla bilimsel objektiflikten uzak rapor düzenlemektedir. (Ek-1)
Başvuran adayın bilimsel araştırma ve yayınlarını değerlendiren (5) profesörden oluşan jürinin oybirliği ile "orijinal ve bilimsel araştırma ve yayınlar niteliğinde olmadığına" karar vermesine karşın açılan dava üzerine Mahkemenin oluşturduğu (3) kişilik bilirkişinin oyçokluğu ile adayın eserlerinin Doçentlik Sınav Yönetmeliğinde aranan "özgün bilimsel araştırma ve yayınlar niteliğinde" olduğunu bildirmesi nedeniyle jüri kararında eşitliğe, ölçme ve değerlendirme kurallarına uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle jüri kararı iptal edilmiştir.
Gerçekliği Olmayan Adayın Asgari Koşulu Sağlamadığına İlişkin Değerlendirmeleri
Doçentlik konusunda belki de en büyük açık burası. Öyle ki ‘’eser’’ den bırakmak veya ‘’etik ihlal’’ diyerek adayı başarısız kılmak Doçentlik Komisyonu ve Etik Komisyon tarafından tespit edildiğinde ağır sonuçları olan 2 durum. Bunu bilen ve Doçentlik Sözlü Sınavı’nın kalkmasından sonra RÖVANŞİST davranan bazı Profesörler tarafından sıklıkla koz olarak kullanılmaktadır. Süreç de sancılı ve neticesinde ÜAK tarafından tek cümlelik bir yazı ile ‘’…tarihli toplantısında görüşülmüş olup talebinizin reddine karar verilmiştir.’’ denilerek adayın emekleri resmen çöpe atılmaktadır. Çünkü aday raporunda yani itirazında sunduğu belgeleri ve ekinde sunduğu evrakları Doçentlik Komisyonu okumamaktadır. Nedeni de bellidir. 15 kişiden oluşan ( şu an bu sayı 19 oldu) Doçentlik Komisyonunun en az 300 gündem maddesi olan bir komisyonda 50 sayfaya yaklaşan itirazı ve eklerini okuma ihtimali maalesef yoktur. Bunu bilen ‘’Dama çıkıp merdiveni atan’’ bazı Profesörler de en temiz madde olan ‘’asgari koşulu sağlamamaktadır’’ maddesi ile ego tatmininde bulunmaktadır.
Peki genelde neler üzerinden ‘’asgari şart’’ kozu kullanılıyor? Orası da ayrı bir muamma. Doçentlik Bilgi Sistemi (DBS) üzerinden jüriye gidecek dosyalar ve sisteme yüklenecek belgeler bellidir. Aday bunları sisteme yükler ve ‘’ön inceleme’’den geçen dosyalar 5 asıl 2 yedek veya 3 asıl 2 yedek jüriye giderken çıktı alınarak (tüm alanlar için) yollanır. Maalesef yine ‘’Sınırsız Yetkili Profesör Jüri’’ ben DBS dışında da bu evrakları istiyorum diyerek; ‘’belgeleri yoktu’’, ‘’gösteren evraklar yoktu’’ vs diyerek tamamen sübjektif ve yer yer görevi kötüye kullanmaya gidecek bir yaklaşımla 0 (sıfır) puan vererek adayı ‘’asgari şart’’ı sağlamıyor gerekçesi ile resmen süründürebilmektedir. ÜAK ve Doçentlik Komisyonu’da genelde Jürileri haklı bularak itirazlara ret vermektedir.
Gelelim geçen günlerde yaptığım TBMM, ÜAK ve diğer kurum ve kuruluşlar ile yaptığım görüşmelere. Hemen her siyasi ‘’Akademinin Sorunları’’ndan bıkmış durumda. Özellikle keyfi uygulamalardan doğan sorunların çözümü için siyasete kurumuna gelinmesi siyasileri de rahatsız ediyor. Eğitim alanında çalışmaları olan ve Bakanlık seviyesinde de katkı sağlamış bir siyasetçimiz ile görüşmemizde gündem eş durumu, sağlık durumu, havuz sistemi, Akademinin Tümörü dediğim 50d sorunu, Denklik sorunu, Zorunlu Hizmet Senetleri ve Doçentlik konuları oldu. Görülen o ki siyasiler de YÖK’ün ve ÜAK’nın bazı alanlarda eksik kaldığını fazlası ile hissetmekte. Biz de o alanlarda hazırladığımız kanun tekliflerini yeni yasama döneminde de gündeme getireceğiz. Zamanı bilinmez ama Yükseköğretim’de de köklü değişimleri siyaset konuşuyor. Ayak direyen, Dama çıkıp merdiveni atanlar şimdilik keyifli de olsa, uykularının kaçacağı da aşikar. Biz de Akademinin Yeniden Doğuşu için çıktığımız bu yolda Öğretim Elemanlarımızın, İdari Personellerimizin ve Akademisyen adaylarımızın yanında olacağız. Unutmayalım başka Türkiye yok!
Not: İlerleyen haftalarda köşemde ‘’Etik İhlal’’ seçeneği ile yapılan ön yargılı değerlendirmeleri örneklendirerek açıklayacağım.