Şerif, Rahip Ve Patron Dayanışması
Rıfat OYMAK
Cnbcetv’de 21 Mart gecesi Hell on wheels adlı bir diziye rastladım, ilgimi çekti, izledim.
Demir yolu yapımında kölelik ücretine uzun süreli yıkıcı bir çalışma içinde ve pislik yerlerde yatıp kalkan demiryolu yapım işçileri var. Yer yer çalışma, ücret ve yaşam koşullarına dayanamayıp direniş, isyan çıkarıyorlar. Örgütsüzler, direnişleri kendiliğinden, koşulların ağırlığı yüzünden gerçekleşmektedir. İşçileri denetleyen at üzerinde dolaşan, gerektiğinde şiddet kullanan, güçlü bir patron uşağı siyahî adam var. Siyah adamın yerinde, görevinde gözü ve gönlü olan bir de siyah adam kadar güçlü beyaz adam var. İşçilerin iş bırakmaya, direnişe geçecekleri sırada, patron, rahip ve şerif aracılığıyla beyaz adam, siyah adamın üzerine yollanır. Eğer onu kavgaya çeker ve yenerse, siyah adamın görevi beyaz adama verileceği söylenir. Bu kavga binbir hile ile sağlanır. Kavga başlar ve işçiler kendi gerçeklerini bir süre unutup dikkatleri bu siyah ve beyaz adamın kavgalarına yönlendirirler.
Siyah adam beyaz adamın saldırısı altında ve devreye rahip giriyor. Şerif izliyor, gerektiğinde, müdahale edecek, gözleri, daha yukarda oturan, patrona dönük, bekliyor. İşçiler, siyah adamdan yana olanlar ve beyaz adamdan yana olanlar olarak bölünüyor. Arada tarafsızlar da var. İşçiler patronu hemen hemen hiç görmüyor, onunla karşılaşmıyor, konuşmuyor özcesi varlığından habersizler. Yoğun çalışma ve yaşam eylemleri içinde her an baskıcı denetleyici ile o yetmeyince şerif ile ve arada bir gelen rahip ile karşılaşıyorlar. Rahip, şerif, denetleyici rollerini oynayarak, isyan, direniş, hak arama gibi eylem ve tutumlardan işçileri ikna, tehdit, korku, baskı ile uzaklaştırmaya çalışırlar. Patron tarafından verilen bu roller karşılığında yüksek ücretler alıyorlar.
Bir başka filmi de Planet sinema’da izledim. ABD’de avukatlıktan uzaklaştırılan bir siyah adam, babasından kalma bir kasaba evine yerleşir ve roman yazmaya karar verir. Bu yolla zengin olma düşü kurmaktadır. Avukatlık yaptığı yıllarda, zarar verdiği bir tiyatro prof.u zekice bir kurguyu uygulamaya koyar, binbir kılığa girerek, siyah adama ulaşır, yaşlı adam rolünde ona avukatlar hakkında yazdığı bir romanı okumasını, öneri ve eleştirilerini bildirmesini ister. Kurgu gereği, yaşlı adam kalp krizinden ölür. Siyah adam çok beğendiği romanı, kendi yazmış gibi yayınevlerine yollar. Kurgunun bir parçası olan güçlü bir yayınevinin yayın sorumlusu kitabı basacaklarını söyler ve basarlar. Bir anda çok zengin olan eski avukat, bir süre sonra polis ile yüzyüze gelir. Çünkü yayımlanan roman, gerçekte öldürülen beş avukata ilişkindir ve cinayetlerin tüm ayrıntıları gerçekte olduğu, polis kayıtlarındaki ayrıntılarla aynı yazılmıştır. Eski avukat, kendisine bir oyun oynandığının, eline bir suç belgesi tutuşturulduğunu ve kendisinin de zengin olmak için bu oyunu kavrayamadığını anlar.
1.Film bir toplumsal / sınıfsal gerçeği ve o gerçeğe uygun biçimde, ekonomik sürece ve biçime göre düzenlenmiş bir işbölümünü simgelerle yansıtıyordu. Patron, küresel sermayeyi, denetleyici olmak için kavga veren siyah ve beyaz adam ise siyasal partileri (yani demokrasi oyununu seçimleri ve aynı zamanda ırksal farklılığı) henüz görevdeki denetleyici siyah adam, siyasal iktidarı, rahip; dini, şerif ise asker ve polisi yansıtıyordu. Filmde de işlendiği gibi, işçiler hemen her gün karşılaştıkları siyasal iktidarın, rahibin ve şerifin görsel ve eylemsel engeli nedeniyle patronu hiç görmüyorlar ve gerçek zarar vericiyi kavrayamıyorlardı. Bu üçlü bağımsız ve farklı özellikleri ile patron sömürüsü ve zulmünü hem gizliyor hem de bu sömürü ve zulmün devamını sağlıyorlardı. İşçiler patron imgesini oluşturamıyor, bu üçlünün rolünü de kavrayamıyor, üçlünün yarattığı farklı korkularla sömürülmeye ve zulme uğruyorlardı. Yetmez ise siyah adamda yana olanlar ve beyazdan yana olanlar arasında uzun süren bir kin nefret iç savaş yaratıyor ve canlı tutuyorlar. Düzen bu şekilde sürüyordu.
2, Filmin imgesel yansısı ise, siyah avukat, siyasal iktidarı, yazmadığı halde, yazmış gibi oynadığı roman ise siyasal iktidara, iktidarda kalması, zenginleşmesi ve küçük öfkelerini, kinlerini yatıştırması için yaptıkları sözleşme, uygulayacakları ekonomi politikaların bir belgesidir.
Açımlamaya çalışalım, kapitalist bağımlı ülkelerde, siyasal iktidarlar gerçekte, kendi programlarını değil, onların önlerine konan, imzaladıkları, ant içtikleri sermayenin programını, kendi programlarıymış ve halk içinmiş gibi halka sunar ve uygularlar. Bu uygulama sürecinde olası karşı çıkışları, isyanları, direnişleri polis, asker, din, etnik öğelerle bastırır, dindirir, engellerler. Ayrıca, sürekli yalan söylemek zorunda kalırlar, çünkü yanılsama üzerine kurulu bir iktidarları var. Sadece bir yanılsamalar dünyası yaratmak ve küresel sermaye ile onun uzantısı yerel sermayenin gerçekliklerine bağlı ulusal ve çevresel ekonomik işleyişi uygulamakla yükümlüdürler. Temel görevleri budur.
Neden böyle uğursuz ve onursuz bir görevi yüklenirler? Çünkü, bu görev süresince, bu iktidar olanaklarından yararlanarak, kendileri ve çevreleri için büyük çıkarlar sağlar, çok zenginleşirler. Ayrıca çoğunlukla bu siyasal iktidarların vekilleri arasında sermayenin çok yakın temsilcileri, işveren örgütlerinin görevlileri hatta bazen patronlardan onlarcası da bulunur.
Türkiye üzerine somutlarsak, ÖZELLEŞTİRME, TAŞERONLAŞTIRMA, DİNSELLEŞTİRME, YERELLEŞTİRME, KORUMACI VE KAMUCU YASA, UYGULAMA VE İKİSİNİ TEMSİL EDEN KİŞİ, KURUM, DEĞERLERİ SİLME, YOK ETME gibi işlemler, ekonomik temellidir, güncel gereksinimler bunları gerçekleştirmeyi, küresel sermaye / emperyalizm / abd ve ab için zorunludur. Bu süreçte, Atatürk düşmanlığı, din yandaşlığı, Kürt düşmanlığı, Türk yandaşlığı ya da tersi hepsi sahtedir. Bu görüntülerin hiçbiri gerçek değildir. Tek gerçek güncel ekonomik programın uygulanmasıdır. Yani düşmanlık ya da dostluk, yandaşlık ya da karşıtlıklar yukarıda anılan filmlerdeki gibi birer kurgu, oyun, yanılsama araçlarıdır.
Darbeler, darbe karşıtlıkları, darbe yandaşlıkları bir ve aynı gücün dönemine göre, ekonomik programa göre değişen gerekleridir. Yani darbeleri yaptıranlar da, sözde darbe karşıtı olanlar da aynı güçlerdir. Duruma, tarihe, bağlama, ihtiyaca göre birini ya da diğerini tercih eder, izleyen halkı aldatmak, kandırmak, oyalamak, yönlendirmek için uygularlar.
Halk büyük temel gerçekliği değil, ayrıntıları, mahkemeleri, tutuklamaları, tartışmaları, döğüşleri, didişmeleri izleyerek gerçeği görmekten alıkonulur. Temel amaç, halkı sömürmek olduğundan, onlar, vergi, düşük ücret, işsizlik yoksulluk ile sömürülürken, halka sadece soyut, inançsal, değersel özellikle olgular verilir; din, kutsal kitap, peygamber, cemaat, mezhep, etnik, ulusal öğeler gibi. Çünkü bu olgular, şerif, asker, polis, papaz, hoca, rahip rolü üstlenir ve sömürüyü gizler, gerçeğin halk tarafından anlaşılması engeller. Bu ekonomik program çok ciddi değişiklere uğramadan, Özal, Çiller, Baykal, Ecevit, Yılmaz, Erbakan, Erdoğan dönemlerinde zincirleme şaşmaz biçimde uygulanmıştır.
Halk ise, 1. Filmde olduğu gibi, siyah beyaz, dinci dinsiz, Şii Sünni Kürt Türk olarak işe yaramayan alanlara göre ayrışır ama temel gerçekte birleşemezler. Yoksullukları, sömürülmeleri, işsiz kalmaları, kaderleri değişmeden kuşaktan kuşağa bozularak, çürüyerek, bezgin, kırgın, üzgün, çaresiz yaşamaya devam ederler. Onlara bu zor anlarında, maddi ve yaşam biçimlerini köklü biçimde iyileştirecek bir değişiklik, yüksek ücret yerine işte yukarda sayılan din, peygamber, ulusal, etnik kimlikler şırınga edilerek, onlarla yaşananlara dayanmaları ve isyan etmemeleri sağlanır. Küresel şirketler ise özelleştirmeler, düşük ücretler, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, kıdem tazminatlarına el koyma, emperyalist programlar için… Komşularla savaşa sürülme, para kadar sağlık, para kadar eğitim, eşitsiz koşullarda konut, eşitsiz okullarda eğitim, eşitsiz koşullarda sağlık uygulamaları ile karşı karşıya kalır. İşte bu 4 4 4 eğitim, seçmeli Kur’an ve peygamberin hayatı gibi dersler, örtünme, türban vs. bu gerçekleri göstermemek için sunulan soyut göz boyama eylemleridir.
SONUÇ İÇİN…
Bir büyük devlet, yönetimi ele geçiren çetelerce uçuruma götürülürken, varılacak sonu kestirenlere şu nedenlerden ötürü pek inanılmaz: Büyük devletler, salt büyüklüklerinden ötürü bir süreklilik izlenimi uyandırır. Günlük yaşam alışılan biçimde akışını sürdürür, fırıncılar ekmek satar, kitaplar basılır, gazeteler çıkar, insanlar evlenir, ölüler gömülür, evler yapılır. Bütün bu olup bitenlerde aklın katkısı vardır. İzleyici olup bitenlerin hesabını fazla çıkartmaksızın yaşamaya devam eder. Taaa, uçurumdan yuvarlanana kadar... ME-Tİ, B.Brecht