Güncel bilimsel çalışmalar okullarda derste, şirketlerde, iş sahalarında veya toplantılarda, kişisel ya da mesleki dönüşün eğitim ve seminerlerinde, hatta kitap okurken veya eğitici bir film ya da belgesel izlerken ‘kâğıt kalem kullanarak not almanın beyni çok daha etkin bir şekilde işlevselleştirdiğini’ gösteriyor.
Birçok öğretmen ve/veya eğitmen dostum – üzülerek – eğitimlerisırasında not alan pek az insan gördüklerini ifade ediyor.
Her slayt değişiminde akıllı telefonlarını çıkaran katılımcıların‘mevcut yansının fotoğrafını çektiği’ bir dönemi deneyimliyoruz.
Bazı eğitimlerde bunun bile yapılmadığı iddia ediliyor.
Katılımcılar öylece oturup izliyorlar.
Not alan neredeyse kalmadı.
Bilgiyi kaçırma riski pek de kaygılandırmıyor insanları;
Çünkü bilgiye erişim oldukça kolay.
Madem öyle, insanlar bu eğitimlere neden katılıyorlar?
Cevap kolay: ‘Belge’…
Katılım belgesi, sertifika, bitirme belgesi vb.
Ya da unvan(lar)…
Artık çoğu eğitim seminerinden beklenenin ‘neticede alınacak belge(ler) ya da unvanlar olduğu gerçeği hemen hepimiz tarafından kabul görüyor.
Daha yaygın bir başka sıkıntı ise 'hocam, bu sunumu eğitim sonrası katılımcıların e-postalarına göndereceksiniz, değil mi?' yaklaşımı ve uygulaması.
Katılımcıların büyük oranda ‘sunumu sonra incelerim' yaklaşımıyla eğitim sürecini fevkalade verimsiz bir dikkat ve ilgiyle izledikleribirçok araştırmanın odak noktası olmaya devam ediyor.
Her şeyin hızlandığı ve belki de kısmen bu nedenle olabildiğince ‘kıymetsizleştirildiği’ çağımızda eğitimlerin çoğu popülerliğe ve/veya sonrasında alınacak sertifika ve diğer belgelere ve hatta bazı zamanlar SADECE grup fotoğraflarına kurban ediliyor.
İçerik katkısından ziyade marka, belge, popülarite veya unvanların öne çıktığı bir öğrenme yanılgısı çağını deneyimliyoruz hep birlikte.
Birçok kişiyle bu konu üzerinde yaptığımız mülakatlar sonrasında üzülerek gördük ki çoğu kişi katıldıkları eğitim ve seminerlerden sonra kendilerine verilen eğitim notlarını bir daha hiç açılmamak üzere bir yere ‘atıl şekilde’ koyuyor...
Durumu daha da acı kılan bir diğer uygulama ve beklenti ise ‘her eğitimin çoğu zaman eğitim öncesinde dağıtılan bir katılımcı kitapçığı’ ile sürdürülmesi.
Anlaşılan o ki, eğitimlerin birçoğu da uzun zaman önce maksadının dışına çıkmış ve amaç katılımcıların verimli bir eğitimden geçerek öğrenmelerini sağlamak yerine ticari bir etkinlik gerçekleştirmek olmuş. Öyle ki bir yanda iki günlük seminerlerle katılımcılara 6-8-12’ye kadar ‘sertifika’ veriliyor. Evet tam da öyle: ‘Bir ya da iki günde 5-6-7-8 hatta daha çok sayıda sertifikaların’ dağıtıldığı ‘eğitim organizasyonları’ gerçekleştiriliyor…
Anlayacağınız, eğitim gibi çok hassas ve önemli bir iş kirli bir ticarete dönüşmüş dostlar.
Bu konuda sorumluluk yine katılımcılara -yani bilinçli tüketicilere düşüyor.
Birkaç cicili bicili eğitim materyaline, şirinlik yapan erkek (veya mini etekle eğitim yerine çok farklı noktalara ilgi çeken kadın) eğitimcilere ve lüks otellerde gerçekleşen ‘bir taşla iki kuş’, ‘hem tatil ve eğlence hem de eğitim’ çağrılarıyla tasarlanan tuzaklara düşmek yerine 'yetkin eğitmen, dolu ve gerçekten işe yarar içeriklere' rağbet edilmesi esas olmalı.
Öyleyse eğitimlerde:
Yıllardır yeri geldikçe kendime ve öğrencilerime hatırlatmayı görev bildiğim şu ifadeyi sizlerle de paylaşmak istiyorum:
"Sürüldüğü mekândan çıktıktan sonra hissedilmeyen koku kalitesizdir."
Verimli, kalıcı ve etkili eğitimler dileğiyle.
Sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan