SURİYELİLER KONUSUNDA ACİLEN UYUM!
2011 yılında Suriye’de patlak veren iç savaş sonucu ortaya çıkan mülteci krizi toplumsal yaşamda etkilerinigöstermeye devam etmekte. Hemen hemen her gün medyada yer alan manipulatif ve sansasyonel haber yada söylemlerle de tetiklenen Suriyeli mülteciler konusu üzerine, Ülke olarak sürecin yönetimi ya da Uluslararası arenanın bu konuda yalnız bırakması gibi konuların dışında, güncel istatistiki veriler ışığında hayata geçirmekte geç kaldığımızı düşündüğüm kabul ve uyum çalışmalarıüzerine birkaç kelam etmek isterim.
Neden kabul ve uyum?
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, ülkemizde geçici koruma statüsüyle yaşamlarını sürdüren Suriyelilerle ilgili en güncel verileri 25 Temmuz'da açıkladı. Bu verilere göre ülkemizde kayıtlı olarak 3 milyon 639 bin 234 Suriyeli yaşıyor. Bu rakam 2011 yılından bu yana her gün artıyor.
Birleşmiş Milletler rakamlarına göre 5,5 milyondan fazla kişi göç etmek zorunda kaldı. Türkiye, 3,5 milyondan fazla Suriyeli sığınmacıyı ağırlıyor. 0 ile 14 yaş arasındaki Suriyelilerin sayısı, 1 milyon 417 bin 311. 15-18 yaş diliminde 273 bin 228 Suriyeli var. Yani, Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin yüzde 47'si 0-18 yaş arasında.
Bu veriler apaçık gösteriyor ki; Ülke olarak bünyemizde barındırdığımız Suriyeli mültecilerin hemen hemen yarısı 18 Yaş altında çocuklardan oluşmakta. Medya da ve birçok alanda güvenlik kaygısı temelli üretilen “Tehlikeli Öteki” yaklaşımının etkilerini özellikle bu yaş grubu için düşünmek ve toplumsal yaşama entegrasyonlarında dezavantajlı hale getirmememiz gerekiyor. Bugün ayrımcılık, dışlanma, şiddet veya zorbalık gibi unsurlara maruz bıraktığımız bu çocuklar yaralı kimlik bilinci ile yetişmeye devam ederler ise toplumsal yaşamımıza yansımaları da ne yazık ki pekte sağlıklı görünmüyor.
Yapılan araştırmalar ve açıklamalar gösteriyor ki; 4 milyona yakın Suriyeli mültecinin büyük bir bölümü kalıcı. Kaybedilen nesiller yetiştirmek yerine, onların toplumsal yaşama entegrasyonunda birçok alanda, politika üretmek ve uyum çalışmalarını hızlandırmak gerekmekte.
Benzer sorunlara maruz kaldığımız gerçeğini unutmadan aynı toplumsal yapı içerisinde birlikte var olmalıyız. “Yaralı kimlik bilinci” ile yetişen kuşakların varlığı ve dayatmalarla asimile edilen her kültürel doku dünya evrenselliği için büyük bir kayıp. Hiçbir farklılığın ayrışma durumunda kalmadığı, kendine duvarlar örmediği, toplumsal hak, özgürlükler ve sosyal haklara ön koşulsuz sahip olduğu, temsil ve katılımda zorlanmadıkları sistemler üzerine çalışmalıyız.
Sağlam bir yurttaşlık temeli ve çok kültürlü bir toplumsal yaşamı sağlayabilmek adına hiç kuşkusuz anayasal ve sosyal hakların birlikte ele alınması ve gerekli uyum çalışmalarının yapılması gerekmekte. Çok kültürlü yaşamın hafife alınmayacak gerekliliklerini yerine getirecek politikalar üreterek, birlikte yaşayabileceğimiz reçetelere ihtiyacımız var.
Özellikle ülkemizde yaşayan Suriyeli çocuklara verilebilecek en önemli destek hiç kuşkusuz onları eğitime kazandırabilmek. Travmatik bir sürecin sonunda ülkemize gelen bu çocukların yaşama entegrasyonu ancak ve ancak bu desteğin gerçekleşmesi ile mümkün. Yapılan birçok araştırma ülkemizde eğitime yönlendirilen bu çocukların kendi akranları ya da öğretmenleri tarafından okulda ayrımcılık başta olmak üzere sözlü ve fiziksel taciz gibi baskı unsurlarına maruz kaldığını gözler önüne seriyor. Bu çocuklar için gıda kadar önemli bir ihtiyaç olan eğitim, toplumsal yaşama entegrasyonları ve ruh sağlıklarının korunması için en önemli husus. Bu kapsamda eğitimde çeşitlilik ve çoğulculuğun sağlanması, müfredatın çeşitlendirilmesi ve Suriyeli ailelerin çoğulculuğunun tanınması da çözümler arasında yer alıyor.
Yüzbinlerce insanı canından, milyonlarcasını da ana yurdundan ederek, büyük bir kısmını da ülkemize sığınmak zorunda bırakmış, 8 yıldır içinden çıkılamayan bir şiddet sarmalı haline gelmiş iç savaşın etkileri sonucu tarihin en büyük göç dalgasına maruz kaldık. Böylesi ağır bir sürecin sancıları elbette olacak. Bu husus siyasi tartışmaların malzemesi olmanın ötesinde insani kriz olarak karşımızda durmakta ve oldukça ciddi adımlar atılmasını gerektirmekte. Böylesi ciddi bir krizi aşabilmenin yegane seçeneği ve üzerinde durulması gereken en önemli nokta kabul ve uyum çalışmaları üzerine olmalı. İstisnai durumların dışında bütün Suriyelilerin ülkelerine gönderilmesi gibi bir seçeneğin mümkün olmadığını ve bir takım algı çalışmaları ile güvenlik kaygısı temelli üretilen "Tehlikeli öteki" algısı oluşturmaktansa sosyo-kültürel çalışmalarla daha gerçekçi adımlar atmaya ihtiyacımız var.
Siyasilerin söylemleri ya da medya organlarının konu hakkındaki tutumları, süreci sağlıklı yönetebilme amacından oldukça uzak durmakta ve bilakis toplumsal dinamikleri tehdit etmeye devam etmekte. Gerçekten uzak söylem ya da haberlerle toplumumuz üzerinde yaratılan “Suriyeli” algısı, infial oluşturacak birçok toplumsal hareket ya da eyleme dönüşebilecek, adeta bir balon gibi her geçen gün şişirilmekte. Yetkili tüm kurum ya da kişiler, tüm medya organları bu hususta meydana gelecek küçük bir toplumsal hareket ya da eylemin sonucunu ön göremeden yaptıkları her demeç, her haber ya da her tutumun sorumlusudurlar. Birlikte daha yapıcı politikalara ve uyum çalışmalarına ihtiyacımız var. İnanıyorum ki bu güce ve kudrete sahibiz.
Gökhan Coşkun
Bilimsel Makaleler12 Ekim 2023 21:31
Bilimsel Makaleler05 Haziran 2022 16:16