Cumhur Utku, Silahlı Kuvvetlerimizin Cumhuriyetçi subaylarından. Ordunun çeşitli kademelerinde 31 yıl görev yaptıktan sonra albay rütbesiyle emekli oldu. “Emekli oldu.”, sözün gelişi; çünkü bundan sonra da sorumlu ve duyarlı bir aydın olarak birçok kurum ve kuruluşta Mustafa Necatilerin yarattığı değerleri savunduğu gönüllü çalışmalarına devam etti.
Bu çalışmalarıyla da yetinmedi, toplumsal aksaklıklar ve haksızlıklar karşısında yazarak, yaratarak düşünsel bir mücadelenin içinde yer aldı. 1960 Devrimi’ni aydınlatan, 12 Eylül darbesini lanetleyen çalışmalara imza attı. Siyasal İslam’ın ve tarikatların Cumhuriyetçi subaylara kurduğu kumpaslara karşı da mücadele etti, doğal afetlerdeki kurtarma faaliyetlerinde yaşanan koordinasyon sıkıntılarını, bu nedenle yardımların gecikmesini de sorguladı…
Cumhur Utku, yakın tarihimize ilişkin belgesel çalışmalarından sonra edebiyata yöneldi. “Mustafa Muğlalı’nın Romanı” kitabıyla başladığı belgesel-biyografik romanlarının ikinci ve (şimdilik) sonuncusu olan “Devrimin Çoban Yıldızı Mustafa Necati”yi yazdı. Yazarın, ikinci baskısı 2024 Mart’ında Berfin Yayınları’yla kitapçı raflarına taşınan bu son belgesel romanıyla Utku, biyografik romanın özellikleriyle birlikte “dönem romanı”na yaklaşmış gözrünüyor.
Bilindiği gibi belgesel roman gerçek olayları, kişileri ve dönemleri, romanın kurgu ve üslup olanaklarıyla anlatan bir edebî tür. Bu türde yazar, tarihsel veya güncel bir olayın ya da kişinin hayatını derinlemesine araştırarak ve belge kabul edilebilecek verilerle destekleyerek romanlaştırabiliyor. Belgesel roman, biyografi odaklı olabildiği gibi dönem odaklı da olabiliyor kuşkusuz. Nihayet Cumhur Utku’nun “Devrimin Çoban Yıldızı Mustafa Necati”si böyle bir roman. Ancak bu belgesel çalışmanın, biyografik romanın kişi odaklılıkla çokça sınırlanan alanını aştığını ve daha geniş bir olay örgüsüyle, daha geniş bir toplumsal çerçeveye açılıp bir dönem romanına dönüştüğünü söyleyebiliriz.
Mustafa Necati’nin adı anıldığında örneğin, kurtuluştan sonra en zor organizasyonlardan, uluslararası ilişkilerden ve maddi sıkıntılardan biri olan mübadillerin Türkiye’ye taşınmasındaki çalışmaları değil de eğitim alanında yaptıkları akla gelir daha çok. Kuşkusuz onun maarif alanında devrimci atılımları ve uygulamaları Cumhuriyet devriminin merkezî bir konusudur ama sadece buraya odaklanmak onun kurtuluş ve kuruluşla özdeşleşmiş kısacık yaşamını daha da kısaltır. Bu nedenle kitabın adında Mustafa Necati’in “Devrimin Çoban Yıldızı” biçiminde nitelenmesi, bu devrim önderinin yapıp ettiklerini sınırlamayan, hakbilir bir seçimdir.
Utku’nun aynı bilinç ve duyarlığını romanın olay örgüsünde ve içeriğinde de görüyoruz. Necati Bey’in, bağımsızlık mücadelesiyle başlayıp Cumhuriyet’in kurumsallaşmasını da kapsayan süreçle örtüşen, ancak verimleri yüz yılda elde edilebilecek on beş on altı yıllık etkin mücadelesini bütünüyle sergilenmesi, sadece belli bir alanla sınırlanmaması bu belgeseli hem biyografi hem de bir dönem romanı kılıyor.
Üstelik Cumhur Utku bize, Cumhuriyet Devrimi sürecinin kuramsal ve sıcak mücadelesi içinde aktif biçimde yer almış bu özverili Cumhuriyet önderini, tarihi metinler gibi resmî, uzak ve donuk bir profil olarak değil; kurgu romanların betimleme olanaklarıyla canlı kanlı yaşayan, öfkelenen, sevinen, hüzünlenen bir Mustafa Necati portresi çiziyor. Onun Halide Nusret’le duygusal yakınlığını, İstiklal Mahkemesi üyeliği sırasında baktığı davaların sanıklarını incelerkenki incecik duyarlığını, asker kaçaklarıyla ilgili karar süreçlerinde kaynayan iç dünyasını… biz böyle bir portreden öğrenebiliyoruz.
Bir Cumhuriyet önderi odağında bağımsızlığımızın kazanılmasını ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecini romanlaştıran Cumhur Utku, Mustafa Necati’yi 1894 yılında İzmir’de doğumundan, 1 Ocak 1929’da Ankara’da ölümüne kadar izliyor romanında. Onun, başlıklar halinde yazsak bile buraya sığdıramayacağımız işleri, 36 bölümde yer yer kurgu olanaklarından da yararlanılarak kronolojik bir sırayla veriliyor: İstanbul Hukuk Mektebi’nden mezun olduktan sonra İzmir’e dönen Necati, toplumla temas ettiği daha ilk anda, demiryolu işçilerinin haklarını savunmak, savaştan dönen işsiz yedek subayların sıkıntılarını gidermek için çalışmaya başlayarak, halkçı duyarlığını ve emekten yana tavrını ortaya koyuyor. İzmir’in işgali üzerine İstanbul’a kaçıyor ve İçişleri Bakanlığı’nda çalışırken Balıkesir’e atanıyor. Burada Kuvvacılar’a katılıp memuriyetten istifa ediyor.
Sonra gösterdiği birçok yararlılığın sağladığı güvenle 1920’de Saruhan milletvekili olarak 1. Meclis’e katılmak üzere Ankara’ya gidiyor. Sırasıyla Sivas İstiklal Mahkemesi üyeliği, Kastamonu İstiklal Mahkemesi ve Amasya İstiklal Mahkemesi Başkanlığı yapıyor. Gazeteler çıkarıyor, yazılar yazıyor, Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) gibi çeşitli dernekler kuruyor, Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) gibi derneklerin çalışmalarına katılıyor veya onları destekliyor.
2. Dönem İzmir milletvekili olarak hükümette Mübadele, İmâr ve İskân Vekâleti’ne vekil seçiliyor. Mübadeleden sorumlu olarak kıtlıklar içinde başarılı çalışmalar yapıyor. Bu dönemde çocukluk arkadaşı Vasıf Bey’in“Önce savaştakiler ölür. Sonra ölenlerin yakınları, aileleri sefillik çeker. Daha sonra da göçler başlar. Bütün milletlerin edebiyatında en kolay roman, hikâye, şiir savaşın ve göçlerin acıları üzerine kurgulanır… Savaş belki de işin kolayı. Asıl iş, savaştan sonra olanlarda. Türk devleti ve devleti yönetmeye kalkışmış olan bizler, işte önce bu acıları dindirmek zorunda kalmış durumdayız.”dediği sorunların üstesinden geliyor.
Devrimlerin bir bir yaşandığı bakanlıklarda sırasıyla görev alıyor Mustafa Necati. Şimdi de sıra adliye vekilliğindedir. Bakanlığı döneminde şer’î mahkemeleri kaldırıyor, hukuk mahkemelerini temel alıyor. Bu arada “Türk Muallimler Birliği” (Türk Öğretmenler Örgütü) genel başkanı seçiliyor. Belli ki sıra maarif vekilliğinde! Nihayet 4 ve 5. hükûmetlerde Millî Eğitim Bakanı oluyor. Bakanlığı sırasında çıkardığı kanunlarla eğitim işlerini valilerden alıp bakanlığın kontrolüne veriyor. Öğretmenlik mesleğine saygınlık kazandırıyor, öğretmenlerin özlük haklarına ilişkin düzenlemeler yapıyor. Muallim Mektepleri açıyor. Yeni bir ilkokul programı hazırlıyor, karma eğitime geçiliyor. Yabancı okullar denetim altına alıyor. Köy öğretmen okulları modelini yapıyor.
1 Kasım 1928’de Harf Devrimi’ni gerçekleştiriyor. Yeni harfleri öğretmek için Millet Mektepleri kuruyor, okuma-yazma seferberliği başlatıyor… Bu devrim sayesinde 1928’den önce Arap harfleri ile okuma yazma oranı Türkiye genelinde erkeklerde %12.9, kadınlarda ise yüzde 3.7, yani Türkiye genelinde ortalama % 8.61 iken; Harf Devrimi’nden sonra, tam bir devrim dedirtecek biçimde hızla %90’lara kadar yükseliyor.
Ve Millet Mektepleri’nin açıldığı gün, 1 Ocak 1929’da apandisit patlaması sonucu Ankara’da hayata gözlerini kapıyor… Cumhur Utku’nun anlatımında onun bu zamansız ölümüne Mustafa Kemal’le birlikte biz de gözyaşı döküyoruz!
Bunlar büyük devrimcinin kuşkusuz bilinen işleri. Cumhur Utku’nun, okumayı kolaylaştırıcı bölümlerin de yer aldığı kitabında çok daha fazlası var. Kitabı bir tarih metni olmaktan çıkarıp roman kılan da işte onlar; yani alt hikâyeler, yan karakterler: Fazıl hüsnü Dağlarca’nın Mustafa Kemal’in Kağnısı adlı şiirine ilham veren Elif’i burada tanımakla kalmıyoruz, ciğerlerimiz onunkiler gibi aynı soğuk havayla yanıyor! Mahmut Onbaşı’nın temsilinde Anadolu’nun namuslu, dürüst, çıkarsız ve alçakgönüllü insanını tanıyor, onunla gurur duyuyoruz. Parlak aklıyla etrafa ışık saçan Ali Çavuş’u da tanıyoruz; Seyfi, Cengiz, Rifat öğretmenleri ve Neşet Bey gibi Millî Eğitim Müdürlerini de… okuyoruz. Okuyunca da 20 yıl önce Cumhuriyet’in yıkımına neden eğitimden başlandığını ve şimdi eğitimde tarikat protokolleriyle, maarif modelleriyle, uluslararası ölçmelerdeki sıramızla hangi noktaya sürüklendiğimizi çok daha iyi anlıyoruz!
Aslında Mustafa Necati odaklı bu romanıyla Cumhur Utku, bağımsızlığımızın nasıl kazanılıp Cumhuriyet’imizin nasıl kurulduğunu değil; son yirmi yıldır yaşadığımız karşı devrim sürecinde, bu değerlerimizin neden tekrar geri alınması ve gözümüz gibi korunması gerektiğini anlatıyor.
————–
Devrimin Çoban Yıldızı Mustafa Necati, Cumhur Utku, Berfin Yay. 2024